Paylaş
Çocukluğumdan beri neredeyse her yıl gittiğim Edirne’yi bu seferki ziyaret sebebim benim için bir ilkti; Lavanta Tarlaları… Isparta’nın eşsiz lavanta tarlalarından sonra Edirne’de de bu alanda bir girişim başlatılmış ve bu yıl dört gün süren ‘Edirne Lavanta Kokacak’ adlı etkinlikle lavanta tarlalarının tanıtımı için güzel bir adım atılmış. İşte biz de bu tarlaları görebilmek, Meriç Nehri kenarında keyif yapmak, ayçiçeği tarlalarında kaybolmak ve tabi ki Edirne’nin olmazsa olmazı ciğerini yemek için dört yaşındaki oğlum Efe ile birlikte düştük yollara...
Sizler de bizim gibi ufak bir hafta sonu kaçamağı için Edirne’yi tercih ederseniz, işte seyahat rehberimiz.
Lavanta Tarlaları
Edirne’nin kapı komşusu Bulgaristan… Bulgaristan yaklaşık 80 yıldır lavantayı kozmetik, ilaç ve temizlik sanayinde kullanıyor. Benzer coğrafyada yer alıp lavanta yetiştirebilmek için toprak ve iklim uygunluğunu sağlayan Edirne’de de çok güzel bir proje hayata geçirilmiş ve elinin değdiği her işi güzelleştiren tam 60 kadın çiftçi bu projenin yıldızı olmuş. Aldıkları dört günlük eğitim ile canla başla bu işe sarılan 60 kadın, beş yıl öncesinde ilk adımı atılan sürece büyük katkı sağlamış ve bebekleri gibi büyüttükleri proje bu yıl ‘Edirne Lavanta Kokacak’ ismiyle görücüye çıkmış.
Tam dört gün boyunca düzenlenen farklı organizasyonlarda çocuklar doğayla buluşmuş, lavantalar arasında yoga yapılmış, Edirneliler ellerinde fotoğraf makinalarıyla lavanta tarlalarına davet edilmiş ve bu proje şehre çok güzel bir dinamik getirmiş. Lavanta tarlalarını dolaşırken tesadüfen karşılaştığımız Nurgül Teyze her ne kadar bizimle fotoğraf çekilmekten utandıysa da ektikleri ve bebekleri gibi baktıkları lavantaları anlatırken o kadar mutlu ve hevesliydi ki, Edirne’deki tarlaların çok daha geniş arazilere yayılacağına beni inandırdı.
Lavantaların üzerinde dolanan binlerce arıdan korkan Efe’yi “Orası onların evi, biz de misafiriz korkma güzel oğlum, sen de tatlısın ama lavantalarım senden tatlı” diyerek avutan Nurgül Teyze artık Efe’nin Lavanta Teyzesi… “Peki bu lavanta tarlaları nerede?” derseniz. En rahat ulaşabileceğiniz tarlalar Karaağaç yolu üzerinde Lozan Caddesi’nde. Meriç Nehri’ni geçtikten beş dakika sonra mis kokulu tarlalara ulaşıyorsunuz.
Selimiye Cami
Edirne’nin olmazsa olmazı, Osmanlı padişahı 2. Selim’in Mimar Sinan’a yaptırdığı ve Edirne’ye girdiğiniz anda tüm ihtişamıyla karşınıza çıkan Selimiye Camii. Mimar Sinan’ın 90 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği Selimiye Cami Edirne’nin birçok noktasından rahatlıkla görülebiliyor.
Eğer cami minarelerini doğru noktada birbirine hizalarsanız dört adet değil iki adet minare görüyorsunuz. Bu minik bilgi bile birçok yabancı mimar, mühendis tarafından detayları aylarca incelenen ve matematiğiyle hayretler içerisinde bırakan mimarinin ufak bir göstergesi. Şu an UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olan Selimiye Camii’ni gezerken Efe hem çok heyecanlandı, hem de çok eğlendi. Heyecanını gizleyemeyip kahkahalar attığı anlarda bir amca “çocuk sesi camiye yakışır, bırak eğlensin, keyfini çıkarsın” diyerek içimi rahatlattı.
Caminin avlu kısmında zaman zaman Osmanlı dönemine ait resimler sergileniyor. Biz bir tanesine denk geldik, içerisinde bulunduğumuz caminin yıllar öncesindeki halini, Edirne’nin boş caddelerini bu resimlerde gördük.
Caminin avlu kısmında, saklarcasına köşeye yerleştirilmiş merdivenlerden Selimiye Cami’ne gelir sağlamak için yaptırılan Selimiye Arastası’na inebiliyorsunuz. Caminin içerisinde bol bol tur atan Efe çarşı kısmına inen labirent şeklindeki bu merdivenlere bayıldı, defalarca inip çıktı, avludaki güvercinleri besledi, caminin çeşmesinde serinledi, kısaca Selimiye Camii turunun hakkını verdi.
Üç Şerefeli Cami
Selimiye Cami’nin oldukça yakınında yer alan Üç Şerefeli Cami’nin en büyük özelliği birbirinden farklı olan minareleri. Bu camiyi ziyaretimizde karşılaştığımız iki genç cami avlusunda koşturan Efe’yi durdurarak onunla ‘farklılığı bul’ oyununu oynamak istedi ve Efe bu sayede üçü de ayrı tasarıma sahip minareleri fark etti. Gençlerin bu oyunu şehir gezisinde orta okul öğretmenleriyle oynadıklarını ve bu sayede bu caminin özelliğini hiçbir zaman unutmadıklarını öğrendim. Ve sanırım onlar sayesinde Efe’de bu camiyi hiçbir zaman unutmayacak.
Mimar Sinan’a Selimiye Camii’ni yaparken ilham olduğu söylenen bu caminin etrafında gölgesinde dinlenebileceğiniz birçok kafe mevcut. Bu caminin bir diğer özelliği de Osmanlı’nın ilk avlulu camiisi olması. Bu camiler dışında Edirne merkezde birbirine yürüyüş mesafesinde olan Eski Cami ve Rüstem Paşa Kervansarayı’nı rahatlıkla ziyaret edebilirsiniz.
Edirne Çarşısı ve Saraçlar Caddesi
Yıllar öncesinden bozuk yollarıyla ve daha trafiğe kapanmamış, at arabalarının geçtiği haliyle hatırladığım bu cadde o dönemde de Edirne’nin en sevdiğim yerlerinden birisiydi. Edirne Çarşısı olarak da bilinen Saraçlar Caddesi kafelerinde dinlenebileceğiniz, Edirne’nin meşhur renkli& kokulu sabunlarından veya aynalı süpürgelerinden alabileceğiniz ve ara sokaklarındaki dükkanlarda ciğerinizi yiyebileceğiniz Edirne’nin en hareketli noktalarından birisi.
Saraçlar Caddesinin girişinde yer alan tarihi Ali Paşa Çarşısı 1992 yılında çıkan yangın sebebiyle yaklaşık 5 yıl kapalı kalıp, restore edilmişti. O 5 yıllık dönem içerisinde Saraçlar Caddesini her ziyaret edişimizde caddedeki eksikliği çocuk halimle bile hissetmiştim. Çarşının açılması ile birlikte caddenin neşesi yerine geldi desek yalan olmaz. Yolunuz oralara düşerse modernleşen Saraçlar Caddesi üzerinde Osmanlı’nın etkisini hala hissettiren Ali Paşa Çarşısı’nı ziyaret etmeyi sakın unutmayın olur mu? Son olarak; Edirne’den elimiz boş dönmeyelim, meşhur tatlarından da yanımızda götürelim derseniz eğer; badem ezmesi ve kavala kurabiyesi önerimdir.
Meriç ve Tunca Nehri ile Köprüleri
Tunca, Meriç, Arda ırmaklarının kesiştiği noktada yer alan Edirne’de ırmakların yeri ve önemi büyük. Edirne merkezden Karaağaç istikametine doğru giderken ilk önce Tunca Köprüsü sonrasında da Meriç Köprüsü üzerinden geçiyorsunuz. Geçtiğimiz yıllarda çift yönlü trafiğe açık olan köprülerde trafik bu sene tek yöne düşürülmüş, dönüş yolu Karaağaç bölgesindeki yeni bir köprüden sağlanıyor.
Meriç ve Tunca Nehirleri Bulgaristan’dan doğuyor, Yunanistan ile sınırlarımızı belirliyor ve Ege Denizi’ne dökülüyorlar. Küçüklüğümden Edirne ile ilgili aklımda kalan anılardan birisi de kış dönemlerinde Bulgaristan’ın baraj kapaklarını açmasıyla taşan nehirler ve sular altında kalan Edirne. Bu durum zaman zaman o kadar vahim noktalara varıyordu ki Karaağaç bölgesine ulaşım tamamen kesiliyordu. Bölgeye inşa edilen yeni köprü bu gibi zorlu dönemlerde şehir merkezi ile bağlantıyı sağlayacak gibi duruyor.
Dilerseniz köprüleri geçtikten sonra Meriç nehri kıyısındaki restoranlarda kahvaltı yapabilir, nehir manzarası eşliğinde bir şeyler yiyip içebilirsiniz. Son olarak biraz yürüyüş yapmak, temiz hava almak isterseniz Meriç nehri kıyısındaki Edirne Kent Ormanı tam aradığınız adres.
Karaağaç
Renkli köy evleri, ağaçların gölgesinde dinlenebileceğiniz minik kafeleri ile güzel bir mola noktası Karaağaç. Verdiğiniz mola sonrasında Lozan Anıtı ve Müzesini, Karaağaç Tren İstasyon binasını ziyaret etmeyi unutmayın. Son bir not; bu bölgedeki çocuklar mahallelerini anlatmayı, gezdirmeyi çok seviyorlar. Karşılaşırsanız sizi de gezdirsinler olur mu?
Osmanlı Devleti’nin başkentlerinde birisi olan Edirne’de gezilecek, keşfedilecek çok yer var. Ufak bir hafta sonu kaçamağı için saydığım yerlerde gününüzü dolu dolu geçirebilirsiniz. Son olarak dönüş yolunuzda Lavanta tarlalarından sonra ayçiçeği tarlalarına da doymak isterseniz eğer Edirne- Kırklareli yolu doğru bir adres. Bu yol üzerindeki sağlı yollu sapsarı ayçiçeği tarlaları bana hem büyük mutluluk hem de huzur veriyor. Çocukluğumda arasında saklambaç oynadığım, çekirdek çitlediğim tarlalarda bu sefer daha sakin, daha uslu şekilde oğlumda gezebilmek ayrı bir mutluluktu benim için… İşte siz de yeni anılar biriktirmek, çocukluğunuza dönmek isterseniz her şeyi uzaktan izleyebileceğiniz çevre yolundan uzaklaşıp bu yola sapın. Hem en güzeli değil midir tarlalar arasından kıvrılan köy yollarından eve dönmek…
Paylaş