Paylaş
İlk günümüzün sabahında Panama’dan 1.5 saatlik uçuş sonrasında ülkenin başkenti San Jose ulaştık. Şehirde Ulusal Tiyatro, Ulusal Müze ve Merkez Çarşıyı gezerek ilk günümüzü biraz sakin tamamladık. ikinci günümüzün sabahında rotamız Manuel Antonio Milli Parkı oldu. Yolda ilerlerken köprü kenarında park etmiş araçlar ve köprüden aşağıya merakla bakan insanlar gördük. Biz de arabamızı park edip onlar gibi köprünün üzerine çıktık. Gördüğümüz manzara karşısında hayrete düştük. Onlarca timsah kendi ortamlarında dolaşıyorlardı. Fotoğraf çekip, kısa bir ananas suyu molasından sonra yolumuza devam ettik.
Bu yol Pasifik kenarına paralel uzanıyor. Bölgede sörf çok yaygın ve plajlarda görülesi… İşte bu sebeple dura kalka, yol üzerindeki güzel noktaları kaçırmadan Manuel Antonio bölgesine ulaştık. Günün en güzel saatlerine denk geldiğimiz için büyük bir keyifle plajda güneşin batışını izledik.
Üçüncü günümüzün sabahında Manuel Antonio Milli Park’ına giriş yaptık. Bu parkın sonunda güzel bir plaj var. Bu sebeple yolunuz oralara düşerse mayolarınızı almayı sakın unutmayın. Parka giren kişi sayısına dikkat ediliyor, geç saatlere kalırsanız içeri giremeyebilirsiniz. İçeride yiyecek ve içecek satın alabileceğiniz bir yer yok, yanınıza mutlaka bir şeyler alın, hem susuyor hem de acıkıyorsunuz. Park içerisinde yol boyunca gözümüzü dört açıp doğal ortamında rastlayabileceğimiz birçok hayvanı gördük. Onlarca tür kuş, yılan, kurbağa, örümcekler en sık karşılaştığımız canlılardı. Yaklaşık bir saatlik yürüyüş sonrasında sahile ulaştık.
Hırsız rakunlara dikkat!
İşte yapılmaması gerekenlerle ilgili ilk uyarım geliyor; sahilde çantalarınızı açık şekilde sakın bırakmayın. Çantalarınızın ağzının tamamen kapalı, üstlerinin de örtülü olmasına dikkat edin. Çünkü park hırsız rakunları ile meşhur. Bizim gözümüzün önünde çantanın fermuarını açıp içerisinden yiyecek çaldılar. Çalınan pasaport, kimlik örneklerini de çok duyduk. Plajda verdiğimiz ufak bir yüzme molası sonrasında yolumuza devam ederken merakla beklediğimiz maymun familyasıyla karşılaştık. Fotoğraflarını çektik, kendi aralarındaki oyunlarını izledik, bolca eğlendik. Tam maymunlarla olan samimiyetimiz bitti derken, ileride uzanan yolu fark ettik. Uzun bir tırmanış sonrasında çıktığımız tepede onlarca maymun arasında bulduk kendimizi. Daldan dala atlıyorlar, oynuyorlar, birbirlerinin kafasında bit ayıklıyorlar.
Ve işte tam bu noktada ikinci uyarım geliyor; maymunları sakın kızdırmayın. Sanırım biz maymunların heyecanına ve telaşına kendimizi fazla kaptırdık ve farkında olmadan onları rahatsız ettik.
Üç-dört maymun oğlum kucağımdayken bize saldırdı. Olanlara o kadar şaşırmıştım ki, hem Efe’yi korkutmamaya çalışıyordum hem de zangır zangır titreyerek maymunlardan kaçıyordum. Birisi yerden kovalıyor diğeri daldan sarkıyor, gerçekten korkunç bir tabloydu… Sonuç olarak bu kaosu bacağımda bir çizikle hafif atlattık. Efe’yi sorarsanız o kovalamaca oynadığımızı zannettiğinden o kadar çok eğlendi ki, ilerleyen dönemler için yeni maymun seyahatleri planlıyor.
Ve hazırsanız üçücü dikkat edilmesi gereken konuyu paylaşıyorum; ağaçlardaki meyveler. Biz yurdumuzda o kadar alışmışız ki dalından meyve yemeğe, eşim ağaçta gördüğü elmayı bir güzel koparıp ısırmış. Ağzına gelen süt tadından şüphelenince de tamamını çiğnemeden meyveyi atmış. Buna rağmen iki saat içerisinde tüm ağzı şişip uyuşunca ve soluk borusu yanmaya başlayınca hemen araştırdık, sorduk, soruşturduk. Öğrendik ki, meyvenin adı İngilizce de ‘little apple of death’ olarak geçiyor, yani ‘ölüm elması!’ Eğer bu meyveyi yerseniz ölüm riskiniz çok yüksek. Şanslıyız ki, Eren sadece tadına bakmıştı, yutmamıştı ve bir gün sonunda elmanın etkisi geçti. Peki hiç mi uyarı levhası yoktu derseniz, biz görmedik fakat görevliler uyarı levhaları olduğunu söylüyorlar. Bu kadar heyecan bir güne yeter diyerek elma krizimizden sonra Kosta Rika seyahatimizin üçüncü gününü sakince yağan yağmuru izleyerek sonlandırdık.
Dördüncü günümüzün sabahında rotamız Monteverde Bulut Ormanları’ydı… 4.5 saatlik yolumuzun son bir saatini yol çok bozuk olduğu için ortalama 20 km hız ile tamamlayabildik. Ama “değdi mi?” derseniz, kesinlikle. Teleferik ve sonrasında tırmandığımız gözetleme kulesi, beşik gibi sallanan asma köprüler, şahidi olduğumuz yemyeşil manzara ve ufukta gözüken volkanik dağ… Her anıyla oldukça keyifli bir deneyimdi.
Günün sonuna doğru bu manzarayı bırakmak istemesek de, sis bastırmadan dağdan inmemiz gerekiyordu. Son durak olan Alajuela bölgesine doğru yola çıktık. Alajuela bölgesini seçme sebebimiz ülkenin önemli volkanlarından birisi olan Volkan Poas’ın o bölgede yer almasıydı. Fakat şansımıza biz gitmeden önce bu volkan faaliyete geçti ve biz ordayken kapalıydı. İşte bir uyarı daha geliyor; yanardağların sağı solu belli olmuyor, planlarınızı mutlaka alternatifli yapın.
Beşinci günümüzün sabahında Alajuela bölgesi çilek ve kahve tarlalarıyla meşhur olduğu için bir kahve turuna katıldık. Kahvenin yetiştirilişi ve işlenme süreciyle ilgili bilgi aldık, bol bol kahve tattık. İçtiğiniz kahvelerin sertliğinin kahve çekirdeklerinin kavrulma süresiyle ilgili olduğunu biliyor muydunuz?
Kahve turu sonrasında günün kalan kısmını La Paz Şelaleleri’nde geçirdik. Bu durak en fazla oğlumu heyecanlandırdı diyebilirim. Biz hayvanlar kapalı alanda tutuluyor diye üzülürken o onlarla camın ardından oyunlar bile oynadı. Ördeklerle yürüyüş yapıp, tucanların oyuncak olmadığını gördü. Günün ilerleyen saatlerinde bu büyük arazi içerisindeki parkurları takip ederek şelalelerin olduğu bölgeye tırmandık, oldukça yorucu bir turdu ama değdi.
Günümüzün geri kalanını yağmurluklarımızı giyip şelale sularında ıslanarak geçirdik. Ve tabi son gün için de güzel ama yorucu bir güncelleme yaptık. “Bir volkanı göremezsek diğer volkana gideriz” deyip, ertesi gün Volkan Irazu'ya gitmeye karar verdik.
Kosta Rika'daki altıncı yani son günümüzde erkenden yola koyulduk ve şehrin bunaltıcı trafiğine bu kez yakalanmadan, üç saatte Volkan Irazu'ya ulaştık. Bu bizim ilk volkanik dağ deneyimimizdi ve gördüklerim karşısında nutkum tutuldu.
Burada yoğun sis ve yağmura rağmen bolca vakit geçirip ilk volkan deneyimimizin hakkını verdik. Hatta o kadar oyalanmışız ki, uçağa yetişebilir miyiz endişesiyle çıktık yola. Ancak yoğun sis nedeniyle uçağımız altı saat gecikmeli kalktı. Keyifli, yorucu ve unutulmayacak bir seyahatti… Bizlerin hafızasında yapılması gerekenler dışında yapılmaması gerekenler olarak da yerini aldı.
Dilerseniz bu seyahatimizin videosunu aşağıda izleyebilirsiniz…
Paylaş