Paylaş
Uluslararası seyahat yayıncılığının öncülerinden Lonely Planet ‘Best in Travel 2024’ yani ‘Seyahatte En İyiler 2024’ listelerini açıkladı. 5 kategoride en iyi 10 destinasyonun seçildiği listelerde ‘2024’te seyahat edilmesi gereken 10 şehir’ listesinde İzmir var. Lonely Planet İzmir’i antik kentleri, göz alıcı plajları, muhteşem manzaraları, kendine özgü mutfağı ve çekiciliğiyle övüyor. Bu zenginliğin pek azının kıymetini biliyor ve hakkını veriyoruz. İzmir, Alaçatı ve Çeşme plajlarından da Efes ve Selçuk’tan da daha fazlası... Torbalı’daki Metropolis’te yürütülen kazıların 30 yılı geride bırakmasının anısına basılan ‘Metropolis; Kent, Yaşam, İnsan’ kitabının tanıtımı için katıldığım bir günlük gezide bunu daha iyi anladım...Kitap sade bir dille yazılmış.
Kitap, kazı alanındaki bilimsel çalışmaları, herkesin anlayacağı sade bir dille anlatıyor. İlham kaynağıysa 2 bin yıl önce yaşayan Apollonios isimli hayırseverin şehir için neler yaptığının anlatıldığı görkemli yazıt...
Demokrasisi ‘sağlam’
Hayırseverler 2 bin yıl sonra da Metropolis’ten elini çekmiyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ve katkılarıyla 1994’te Sabancı Topluluğu ile başlayan kazıların arkasındaki destek 2003’ten beri de Sabancı Vakfı. Geçen yıllarda tiyatro tamamen ortaya çıkarılmış ve açılışını da rahmetli Sakıp Sabancı yapmış. Kitap toplantısına Sabancı Vakfı Genel Müdürü Nevgül Bilsel Safkan’ın yanı sıra holdingin üst yönetiminden Serra Sabancı ile Melisa Sabancı Tapan da katıldı. Ailenin yeni kuşak üyeleri de bizimle adımladıkları kazı alanını bir görev gibi değil, geçmiş çalışmalara da hâkim oldukları için gerçek bir ilgiyle gezdiler.
Şahsına münhasır bir kent Metropolis... Meter Gallesia yani ana tanrıça Kibele’den aldığı adın sonundaki ‘polis’ eklentisi buranın bir ‘şehir devleti’ olduğunu gösteriyor. Meclis binası ayakta olduğu için demokrasinin son döneme kadar yaşatıldığı düşünülüyor. Bölgedeki diğer şehirler gibi Apollon ya da Athena’yı değil, savaş tanrısı Ares’i koruyucu seçmiş ve tapınağını ona adamış.
Tepedeki akropolis, eteklere doğru orta kent ve Roma dönemi yayılım bölgesi şeklinde kabaca üç bölüme ayrılıyor. Son iki yıldır çalışmalar yayılım bölgesinde yoğunlaştırılmış ve bir ticaret agorası bulunmuş. Kazı başkanı Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Serdar Aybek, 30 yıl önce öğrenciyken adım attığı bu kazının artık yöneticisi ve her bir taşına hâkim. İlk dükkândan iki kasa kum midyesi, balık ağları, ağ örme iğneleri, balık şeklinde sapı olan çakılar bulunduğunu söylüyor. Mermer merdivenler ve taban mozaikleri buranın küçük ama çok zengin bir ‘balıkçılar çarşısı’ olduğunu gösteriyormuş.Tiyatro ve çevresindeki kalıntılar zeytin ağaçlarının arasında.Tiyatronun yakınındaki villanın ziyafet salonu.
Kent MÖ 3’üncü yüzyılda inşa edilip
MÖ 2’nci yüzyılda eriştiği zenginliği yüzyıllar boyu korumuş. Bu zenginlik asıl tiyatroda kendini gösteriyor. 3 bin 600 kişilik bu büyük tiyatronun tamamı mermerden yapılmış. Sahnenin önünde önemli kişilere verilen özel mermer koltuklar var. Mermer işçiliği anlamında görülebilecek en önemli heykeltıraşlık eserlerinden biri olan griffonlu koltuk da bu tiyatroda bulunmuş. Şu anda İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Sahne binası da kısmen ayakta. Tiyatronun yakınlarında yapılan kazıda ortaya çıkarılan villanın mozaikleriyse kelimenin tam anlamıyla şaheser. Ziyafet salonundaki iki mozaik panelde kullanılan incecik taşlar üç boyutlu efekti verecek şekilde dizilmiş. Batı Anadolu’nun başka bir antik kentinde benzeri yok! Dionysos ve Ariadne’nin büstleri ve eros figürleri, tiyatro maskları, balıklar, kuşlar, çiçek figürleri göz alıcı.Tonozlu koridor
Zeytin ağaçları arasından yürüyerek ulaştığımız gymnasion, hamam ve palaestra dönemin yaşam biçimine dair ipuçları barındırıyor. Palaestra sanki bir film seti... Yıl MS 210, aylardan yine aralık olsun... Gün doğarken başlayan mesainize gitmiş, öğlen 12’de beraber paydos etmiş, çıkmışsınız. Eve gitmiyor, bir çeşit kulüp olan palaestraya geçiyorsunuz. Yürüyüş yollarının kenarlarındaki sütunların üzerinde çatılar var. Birkaç arkadaş sağlıklı yaşam için yürüyor, sohbet ediyor, acıkınca da yukarıdaki hamamda bir loca tutuyorsunuz. Locaya yemek siparişinizi verip, önce ılık havuzda yüzüp kendinize geliyor, sonra locada yemek, sohbet, sıcak mermer üzerinde biraz kestirme derken akşamı ediyorsunuz. Yaz-kış bu rutini bozmuyorsunuz çünkü havuzlar ve localar alttan ısıtmalı. Nasıl hayat ama, hayali bile güzel! Eğlence, yeme-içme, spor kulübünün bulunduğu alan, birkaç stadyum büyüklüğünde. Havuzların arkası fabrika gibi. Ocaklar, külü, dumanı tahliye eden sistemler hepsi ayakta. Tuğla tonozlu mimariye sahip olan servis koridorları tamamen sağlam kalmış.
Metropolis’te her adım bir sürpriz, her adım yeni bir bilgi. Hakkında yazılacak çok şey var, en iyisi bu kenti kendi gözlerinizle görmeniz. Hakkıyla gezmek için en az 4-5 saat ayırın.
Deneysel arkeoloji
Metropolis’te kazı evini de ziyaret ettik. Prof. Serdar Aybek ve ekibi buluntuları burada tasnif edip kayıt altına alırken bir yandan da bir Metropolis dünyası kurmuşlar. Buluntulardan yola çıkıp kullandıkları fırın ve zeytin işliklerinin benzerlerini inşa etmiş; bunları kullanarak ekmek pişirip zeytinyağı sıkmışlar. Kazılarda bulunan dokuma ağırlıklarının benzerlerini yapıp tezgâhlar kurmuş, dönemin dokumacılık yöntemini günümüze taşımışlar. Oyun taşlarını yapıp 2 bin yıl önce çocukların oynadığı oyunları ziyarete gelen öğrencilere öğretmişler. Bugüne kalan günlük hayat kırıntılarıyla kurulmuş deneysel bir arkeoloji dünyası; bu yaklaşıma bayıldım. Bölgedeki okullardan çocuk ve gençlerle düzenli olarak atölye çalışmaları yapıyorlar.
Paylaş