Paylaş
Bu ismi ilk defa duyanlar şaşırmasın, Bozburun Yarımadası’nın bundan başka isimleri de var ama ben en çok bunu sevdim. Gittiğim yerleri kişileştirmeye ve isim vermeye bayılırım, Daraçya tam da buralı bir denizci kızın ismi gibi oldu. Bu denizci kızımızın hikâyesini dinlemeye hazırsanız, başlıyoruz.
Bu yarımada için ‘Ölmeden önce cennete gidenlerin toplandığı yer’ denirmiş, abartılı olduğunu söyleyemem. Her birimizin biraz daha içine döndüğü, gürültülü ve aşırı hareketli tatil anlayışının değiştiği; dinlenmeyi, dinginleşmeyi, tabiata karışmayı, tabiatla bir olmayı önemsediği bu günlerde gidilebilecek en güzel rota olabilir Bozburun. Kendi deneyimlerimi paylaşmadan önce gelin biraz bu eşsiz yarımadanın hikâyesine götüreyim sizi.
Bozburun’un Sömbeki körfezi koylarından birinin üzerinde, Karya kenti Larimna’nın kalıntıları üzerine kurulmuş olabileceği söyleniyor. Bölgedeki en köklü iş ahşap gulet yapımı ve şu sıralar ülkenin en büyük ahşap guleti yine burada yapılıyor. Aynı zamanda Bozburun köyü ve çevresinin antik çağlarda ve Osmanlı döneminde bile çok önemli bir şarap üretim ve ihraç merkezi olduğu biliniyor ama mübadeleden sonra bağlar maalesef terk edilmiş. Yine de bölgede hâlâ şarap üreten bir bağ evi var: Asarcık Bağ Evi... Bu bölgeyi kıymetli hale getiren bir başka detay da 'Türkiye’nin En Uzun Antik Yürüyüş Rotası' olan Antik Karya Yürüyüş Yolu’nun bu güzergahtan geçmesi. Bu açıdan Bozburun Yarımadası’nın yürüyüş tutkunları için de eşsiz bir destinasyon olduğunu söyleyebilirim.
Bozburun Otelleri
Merkeze ayak bastığımda hissettiğim ilk şey şehirden ve gürültüden epeyce uzaklaşmanın verdiği güven ve huzur duygusu oldu. Buraya geldiğinizde merkezde kalınabilecek yerler bulabileceğiniz gibi, bir de karadan ulaşım sağlanmayan birkaç rafine butik otel göreceksiniz. Miamai Butik Oteli, Sabrinas Haus, Bozburun Yat Kulübü bunlardan başlıcaları. Biz konseptini çok beğendiğimiz için bu otellerden Miamai Butik Oteli’ni seçtik.
Yeşille Mavinin Kucaklaştığı Bir Atmosfer
Otelimizi seçerken en çok önemsediğimiz konu kişisel alanları önemseyen, ortak alanları iç içe konumlanmamış, konseptiyle de bize kendimizi doğadan kopmuş hissettirmeyen ve kaliteli hizmet veren bir yerdi.
Bozburun merkeze bizi almaya gelen kaptanın ilk işi valizlerimizi dezenfekte etmek oldu. Sonra da güzel bir gezinti eşliğinde otelimize gittiğimizde iskelede tatlı kokteyllerle pırıl pırıl gülümseyen bir ekiple karşılaştık. Odamıza ulaştığımızda ise uçuş uçuş keten perdeler, minimal-modern tasarım, müzik tutkunları için düşünülmüş tatlı detaylar bizden çoktan tam puan almıştı. Kaldığımız yerden size biraz daha bahsetmek istiyorum çünkü bazı lokasyonlardan aldığınız keyif kaldığınız yere göre değişiyor ve Bozburun tam da böyle bir lokasyon...
Her Şeyin Uçuş Uçuş Olduğu Bir Deneyim
Otelimizin atmosferi bizi o kadar mutlu etti ki, hemen hemen tüm mimarisi ahşap ve doğal taşların buluşmasıyla ortaya çıkmış ve buna uçuş uçuş keten dokunuşlar eşlik etmiş. Döndüğünüz her köşeden çıkan rengârenk çiçekler ve asırlık ağaçlar da cabası...
Otelde beni en çok mutlu eden şey, otelin tam orta yerinde duran ağacın zarar görmemesi için tüm planlamanın bu ağacın konumuna göre yapılması. Bahsettiğim ağaç terastan odalara çıkan merdivenlerin tam ortasında duruyor. Bu ağacı her gördüğümde, doğaya duyulan saygıya bir kez daha âşık oldum.
Romantik Detaylar eşliğinde Gurme Akşam Yemekleri
Otelin ortaklarından olan Levent Bey aynı zamanda ailesiyle birlikte işletme sorumluluğunu da üstüne almış ve mutfağa giren her şeyi tek tek eşiyle birlikte seçiyor. Akşam yemeklerinde de çok zarif dokunuşlar ve özenli bir menü sizleri karşılıyor. Bademli kaya levrekleri benim ilk üçüme yerleşti ama bunda zengin şarap menüsünün de etkisi olabilir.
Lacivertten Turkuaza Tatlı Bir Geçiş: Ada Boğazı
Bozburun’dan Symi’ye doğru tekneyle çıktığınızda, sizi bekleyen harika bir nokta burası. Otelimizin konumu buraya çok uzak olmadığı için biz otelden kanoları alıp kürek çekmeye koyulduk.
Çektiğimiz küreğe değen, denizin rengini lacivertten hızlıca turkuaza döndüğü muhteşem bir yer burası, uğramadan, kendinizi bu berrak sulara atmadan geçmeyin derim. Sonra tekrar tekrar, doyamayıp paddle boardla bile gittim buraya.
Selimiye ve Söğüt Köyleri
Selimiye ve Bozburun birbirine çok yakın iki köy aslında, bu kadar yakın olunca Selimiye’ye de uğramadan olmazdı. Ama gidince gördük ki, Selimiye oldukça gelişmiş bir yer ve burada da yapılacak birçok şey var.
Koyun etrafına konuşlanan merkezi, butiklerle, restoranlarla, dondurmacılarla dolu. Selimiye yolundan sizi sahile çıkaran sokaktan sol tarafa doğru ilerlediğinizde birbirinden tatlı restoranlar göreceksiniz. İlerledikçe devam ediyor adeta, biz daha sonunu göremedik... Sağ tarafta ise daha çok kafeler ve günlük tekne turlarının satıldığı bankolar var. Bozburan’a göre çok daha hareketli olan Selimiye’nin tatlı bir kalabalığı var ama rahatsız olunacak cinsten değil. Söğüt Köyü ise güneşe veda edilebilecek en güzel noktalardan biri bence. Burada köy hayatı hâlâ devam ediyor ve denizi, koyları muhteşem. Söğüt köyüne gelip kısa kalıcaklar varsa tavsiyem tekne turuyla eşsiz koylarını gezmeleri, sahildeki restoranlarda leziz deniz mahsüllerini tüketirken güneşe unutulmaz bir şekilde veda etmeleri.
Söğüte bir kez daha gideceğim ve çok daha uzun kalacağım. Onu için kısa tutuyorum. Selimiye ve Söğüt ile ilgili gelecek ikinci yazımı sizinle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. Gittiğim tüm rotalardan anlık paylaşımlarımı görmek için beni Instagram hesabım yogilinia adresinden takip etmeyi unutmayın.
Paylaş