Paylaş
Bugün çok heyecanlıyım çünkü Floransa'ya gidiyorum. Heyecanlıyım çünkü İtalyan çalışma arkadaşım Francesca'yı uzun zamandır görmemiştim. Onu göreceğim ve konuşma fırsatı bulacağım eski günlerimizi anacağız…
Yıllardır acentacılık deneyimimle beraber Seyahat yazarlığımı harmanlama fırsatı bulabiliyorum, çok mutluyum. Geçen yıllarda oğlum Can ile Büyük İtalya Turu yaparken, resim çektiğimiz sırada Floransa'da kaybolmuştu. Ona hep İtalyanların ne kadar sıcakkanlı ve yardımsever olduklarını anlatmıştım. Başına bir şey gelirse İtalyanlardan yardım isteyebileceğini her ne şekilde olursa olsun ellerinden gelenin en iyisini yapacaklarını her sohbetimizde anlatmışım ki Can, Floransa sokaklarında kaybolduğunda meydanda bulunan bir faytoncudan yardım istemeyi akıl edinmiş ve benim ilçe merkez amirliği ile yapmış olduğum konuşma ve kimliğini oraya mail atmam sonucunda 20-25 dakika sonra Can'ı merkezde bir karakolda bulmuştum. Hal böyle olunca Büyük İtalya turunda Floransa'da eksik kalan yerler ve turu ayarladığım acentanın merkez dışında konaklama ayarlamış olması ve merkeze kilometrelerce uzakta kalmamız da şehrin dokusunu hissetmeme engel olmuştu. Turda hemen akabinde Siena, San Gimignano gibi turistik çevre köylere uğramış Büyük İtalya turuna devam etmiştik. Hele ki Milano'da yaşadığım zamanda çalışma arkadaşım evlenip Floransa'ya yerleşince bir kez daha Floransa'ya gitmek kaçınılmaz olmuştu.
Gittiğin gibi dönme
Artık seyahat yazarlığı yaptığım için de turistik yerlerden çok yerel ve bir Floransalı gibi şehri yaşamak ve siz okurlarıma bunu anlatmam gerekiyordu. ‘Gittiğin gibi dönme’ sloganıyla yarattığım seyahat atölyeme bir anı bir tecrübe eklemem Floransa ve Toskana'dan sonra edindiğim tecrübelerimle yeni bir ‘ben’ oluşumumu, dönüşümümü yazımla kutlamam gerekiyordu. Gümrük memurunun ismimi telaffuz etmesi ve ‘evet benim’ dedikten sonra bana "hoşgeldiniz" diyerek beni karşılamasıyla Toskana turum başlamış oldu.
Bologna havalimanında turizm ofisine giderek istasyona giden havalimanı otobüsleri için 1 euro'ya biletimi aldım. Ve 15 dakikada bir kalkan otobüslere binerek istasyona 40 dakikada 2 durak sonra ulaştım. İnternetten tren biletimi ayarladığım için ne olur ne olmaz elimde pnr numaram vardı ama yine de belgem olsun diye tren şirketinin kuyruğu için numaramı ve biletimi aldım. 18 veya 19. Kontuardan kalkacaktı trenim bavullarımla aşağı inmem gerekiyordu. Yürüyen merdivenler olmadığı için çantamı bavulum çekçek butonuna takıp indirdim ve alt kattaki bardan güzel bir sandviç ve kahve siparişi verdim. O arada ekranlardan kontrol ediyordum kontuarları kalkacak trenleri mesela benim trenim Napoli'ye kadar gidiyordu onun için son istasyon yeri Napoli yazıyordu. Floransa 'da duraklayacaktı. Mutlaka kontrol etmek bakmak gerekiyor.
Hızlı tren Bologna’dan Floransa'ya 35 dakikada gidiyor. Çok rahat ve hızlı aynı zamanda insanlar itiş kakış binmedikleri için medeniyette kendinizi insan gibi hissediyorsunuz. Yalnızca istasyon girişinden aşağı 1 kat inerken yürüyen merdivenler yok bilerek bavulunuzu çok doldurmayın. Ünlü ‘Pitti Uomo’ moda haftası sonrasında, çok yakın bir arkadaşım olan yarı Milanolu yarı Floransalı Francesca ile buluşmak üzere haziran ayı sonlarındaki sıcak günlerden birinde işte yeniden Floransa’dayım. Şehire gelişimin her seferinde bana sanki eve dönüyormuşum duygusunu yaşatıyor. Müteşekkirim…
Çeşit çok
Sıkı bir kahvaltıdan sonra sabahın erken saatlerinde önce San Lorenzo semtindeki 1800’lerden kalma merkez pazarını dolaşıyoruz. Tarihi binanın bir zamanlar sebze-meyve pazarı olan üst katında, her sabah saat 10’dan gece yarısına kadar her türlü leziz yemeği bulmak mümkün: İtalyan cinsi özel bir sığır etinden balığa, makarna türlerinden pizzaya ve Floransa’nın ünlü işkembe yemeği ‘lampredotto’ya varıncaya kadar ne ararsanız var. Üstelik tatlı çeşitleri de çok zengin ve sadece Toskana bölgesinin tatlılarından oluşmuyorlar. Buraya bir nevi sosyal-restoran demek yanlış olmaz herhalde. Bu pazarda yeni yemekler pişirmeyi bile öğrenebilirsiniz.Daha sonra pazarın açık kısmında, deri giysiler ve hasır eşyaların satıldığı sokaklarda dolaşmaya başlıyoruz. Burada gerçek Floransalı esnaf artık sayıca çok azaldı diyebiliriz.
Adeta açık hava müzesi
Semtin turistik sokaklarında önümüze ünlü San LorenzoBazilikası çıkıyor, sonra da Duomo meydanına ulaşıyor, SantaMaria Katedralini, Brunelleschi kubbesini ve Aziz Giovanni Vaftiz hanesini hayranlıkla seyrediyoruz. Şık vitrinleriyle ünlü Via Roma (Roma Caddesi) ve birkaç adım sonra da sırasıyla Piazza della Repubblica (Cumhuriyet Meydanı), Porta Rossa (kırmızı kapı), Via Calzaiuoli sokağı ve en sonunda bütün güzelliğiyle Piazza della Signoria meydanı içindeki PalazzoVecchio (Eski Saray).
Biraz daha ileride, önünde bitmez tükenmez turist kuyruklarıyla Uffizi Sarayı Müzesini görüyoruz ve sonra da, nihayet, karşımıza Ponte Vecchio (Eski Köprü) çıkıyor. Bu köprü, Floransalı ünlü Medici ailesi tarafından, nehrin karşı yakasında bulunan ve şu an Unesco mirası sayılan Boboli bahçeleri ile Pitti sarayına halkın içine karışmadan ulaşmak için yaptırılmış.
Hava sıcak, o nedenle Hotel Continentale’in roofunda bir aperatif almaya karar veriyoruz ve sonra da küçük bir snack keyfi için Westin Excelsior oteline ilerliyoruz. Bu otel, Arno nehrinin ve şehir meydanının nefes kesici manzarasına bakan en iyi teraslardan birine sahip. Kahvemizi içtikten sonra Arno nehri üzerindeki köprülerden biri olan Ponte alla Carraia köprüsünden geçip karşı yakaya ve kısa süre önce Lonely Planet tarafından dünyanın en 'cool' semti ilan edilen San Frediano mahallesine ulaşıyoruz.
Dar sokaklardan geçerek Santo Spirito Meydanına ve buradaki küçük mekanlarla ünlü Kilisenin olduğu noktaya geliyoruz. Basit ama estetik ön cephesi bakımından Francesa bunun şehrin en güzel kiliselerinden biri olduğuna inanıyor. Antikacılar sokağı Via Maggio ve dar bir sokak olan “Sdrucciolodei Pitti üzerinden Palazzo Pitti Sarayına varıyoruz.Sarayın ön cephesinde şu an içindeki müzelerde gösterimde olan sergilerin ilanları asılı. Saray aynı zamanda ünlü Boboli Bahçesinin ana girişini de içinde barındırıyor.
Gezintimize Arno Nehrine paralel uzanan Via Guicciardini ile Viadei Bardi caddeleri üzerinden devam ediyor ve kentin en canlı semtlerinden San Niccolò’ya ulaşıyoruz. Buradaki kemer kapıdan geçtikten sonra Via Monte üzerinden ilerliyoruz ve yemyeşil Giardino delle Rose (Güller Bahçesi) karşımıza çıkıyor.
Burada çimler üzerine uzanarak güller arasında biraz dinleniyoruz. Neredeyse akşam oldu ve son bir çabayla merdivenleri tırmanıp Michelangelo Meydanı'na geliyoruz. Burası Floransa şehrinin çatısı sayılır ve hemen alt kısmında harikulade güzelliğiyle San Miniato Kilisesi ve yanındaki tarihi mezarlık yer alıyor. Eve dönerken yorgun ama mutluyuz. Akşam yemeğini bahçede yiyeceğiz ve soframızda taze mozzarella peyniri, taze sebze, köpüklü beyaz prosecco şarabı ve bir kucak dolusu mutluluk olacak.
Teşekkürler Floransa, sen her zaman bir başkasın!..
Paylaş