Paylaş
Cunda'ya "Sana bir tepeden baktım" diyebilmek için Bakkal Sokağı’ndan Âşıklar Tepesi'ne doğru çıkmadan hemen sokağın başında 1850 yılında yapılmış Panaya Kilisesi’ne bir uğrayın, penceresinden Cunda'ya bir bakın... Kilisenin ilginç bir efsanesi var, bunu da size anlatayım: Bir demirci ustası rüyasında azizleri görür ve kilisenin yapılacağı yeri öğrenir, kilisenin yapılması talimatını alır. Cunda Psikoposunun da yönlendirmesi sonucunda Cunda halkı tarafından imece usulüyle yapılan kilise, ibadethaneden öteye mimari yapısı ve içi müthiş bir sanat eseri değeri taşıyordu ve mübadele sonrasında maalesef arsa sahibi tarafından yıkıldı. Şu an pencerelerinin arasından güzel bir Cunda manzarası seyredebileceğiniz üç duvarlı güzel pencereli taş yapıya bir göz atın, selam verin isterim.
Âşıklar Tepesi’nin simgesi haline gelmiş Agia Ianni Kilisesi (Aya Yanni Kilisesi) önce bir inziva kilisesi olarak inşa edilmiş. O zaman dönemin en önemli keşiş ve patriklerini barındıran kilise Aziz Yahya'ya (St. John, Aziz Yuhanna'ya) atfedilmiş. Âşıklar ilk kez bu tepede insanın başını döndürecek güzellikteki manzara karşısında birbirlerine evlilik sözü verirlermiş. Aşklara, aşka değer ne varsa burada yaşanır. Romantik bir manzara püfür püfür esen rüzgâr... En güzel doğal ortam oluşmuş bile... Yakın tarihte gerçekleştirilen kazılarda şapele ait bir yel değirmeni ortaya çıkarıldı. Yel değirmeni iş insanı Rahmi Koç tarafından restore edildi ve görkemli taş bina yine bir başka iş insanı Muhtar Kent'in rahmetli anne ve babasının adlarını vereceği Sevim ve Necdet Kent Kütüphanesi olarak hizmete açıldı. Cunda'ya değer katan kütüphanenin kafesinde güzel bir çay molası verilir dostlar, keyfiniz bol olsun...
Cunda'da geçmişte 70 tane yel değirmeni varmış ancak sanayileşmeyle birlikte yel değirmenleri unutulmuş, geriye 3-4 tanesinin kalıntısı kalmış. Tepeden aşağı inerken sizi bir başka yapıya adayla bütünleşmiş Taksiyarhis Kilisesi'ne götüreceğim. Hani Cunda'da tüm yolların çıkacağı Kiliseye... 1873 yılında Rum Ortodoks cemaati tarafından Taksiyarhis'e yani ‘Koruyucu Baş Melekler’ Cebrail ve Mikhail'e atfedilmiş, Neo-klasik tek kubbeli bazilika tarzında yapılmış olan kilise, uzun yıllar bakımsız kalmış, zamana direnmiş. Duvarların sarı rengi, sarımsak taşından yapılmış olan silindir sütun başları İsa'nın vaftiz töreni, İsa'nın doğumu ve melekler arasında savaş giysileri içinde betimlenen savaşçı Baş Melek Cebrail ( Taksiyarhis) resmi ve en çok ilgi ve merak uyandıran Yunus Peygamberin balığın ağzından çıkış resimli ikonunu görmenizi tavsiye ederim. Tarihi bina kiliseyi müzeye dönüştürmek üzere Rahmi Koç tarafından restore edilmiş, 2014 yılında Ayvalık Rahmi Koç Müzesi olarak hizmete açılmış.
Acıktınızsa mutlaka buraya özel papalina yiyin. Sardalya balığının derisi patates gibi kızartılıp çıtır çıtır yeniliyor, yanında ege otları da tabağa eşlik ediyor. Ege otları demişken eğer kaldığınız dönem cumartesi gününü içeriyorsa ve benim gibi ege otları meraklısıysanız, mutlaka Cunda Pazarı’nı gezin derim. Cundaya gelmişken lokma ve sakızlı dondurmasından yememek olmaz. Cunda ayrıca bir manastırlar adası. Manastırların çoğu denize paralel tepe üstlerinde kurulu. Adanın kuzeyinden de Pateriça Yarımadasının en uç kısmında Ayışığı Manastırı yer alıyor. Pateriça Rumca'da koltuk değneği anlamına geliyor. Cunda'ya girişte üst yoldan solunuza zeytin ağaçları, sağınızda Ege'yi alarak ilerleyin ilk önünüze gelecek Bıyıklı Köyü, arkasından kuzeye doğru ilerleyerek eskilerin Aya Dimitri Selini olarak andığı "Ayışığı Manastırı" bir zamanlar bekâr kızların manastırı, adalıların eğitim kurumu ve mesire yeri olmuş. Manastırı kapsayan arazi 1. derecede Doğal SİT Alanı ve Tabiat Statüsünde. Park içerisinde son derece zengin bitki çeşitleri, 230 çeşit kuş türü bulunuyor. Mübadele zamanında Selanik'ten gelen Katerinli Fahri Bey ve ailesine verilmiş ancak 2003 yılında aile tarafından satılığa çıkarılmış, arazi iş insanı Suzan Sabancı Dinçer tarafından satın alınmış.
Adaları görmeden olmaz
Cunda merkezde hem Ayvalık'tan kalkan ve koyları gezdiren, hem de papuli ve salata ikramı yapan turlar var. Tekne ile adalara gidip yemyeşil, zümrüt rengi serin sularına girin derim. Adalar Cunda'nın çevresini sarmış:
İncirli Adası: Mübadele zamanı bu güzel adada incir ağaçları ve üzüm bağları varmış.
Maden Adaları: Büyük maden ve küçük maden adası olarak iki ayrı ada var. Büyük Maden Cunda'ya bağlanıyor. Maden adalarının sığ bölümü birbirleri arasında geçiş imkânı tanıyor. Maden adalarında eskiden kurşun çıkarılırmış. Büyük Maden Adası’nın tepesinde ateş kulesi bulunuyor. Eskiden fener olmadığı için denizciler için tepesinde ateş yakarlarmış.
Melina Adası: Melina balığı çok çıktığı için bu isim verilmiş.
Ayvalık Kara Ada: Dalış severlerin ve tekne turuna katılanların gözdesi olan bir adadır çevresi çeşitli balık yatakları ile çevrilidir dalış yapanlara keyifli bir dalış imkanı sunmakta
Hasır Adası: Düz olduğu için Hasır Adası denmiş. Rumlar bu adalara Hekatonisa yani, "Kokulu Adalar" derlermiş... Çipura, levrek, tekir, karagöz, barbun, kalamar, ahtapot alabildiğine bol burada...
Cunda’ya kadar gelmişken Şeytan Sofrası’na da uğrayın
Cunda'ya gelmişken uzak da olsa Şeytan Sofrası'nda güneşin batışını mutlaka seyredin derim. Nasıl mı gideceksiniz? Sarımsaklı'ya doğru ilerlerken Badavut ayrımına gelmeden "Şeytan Sofrası" levhasını göreceksiniz, bu yöne doğru saptığınızda çam ormanlarıyla dolu mis kokulu bakımlı bir yolda yolculuğa başlayacaksınız. Tepeye tırmandıkça az önce bahsettiğim adaları ve o güzelim koyları tepeden gördüğünüzde "Yaşıyorum" diyeceksiniz. Hemen yan tarafınızda demirlerle çevrili bir alan göreceksiniz, burasının da ‘şeytanın ayak izi’ olduğu söyleniyor. Gün batımında havanın en güzel renklere büründüğü yerin adı Şeytan Sofrası... Bu arada Zeus'un süt annesi İda'nın Zeus'a zarar vereceği için şeytanı kovaladığından İda'nın bir ayağının da burada olduğunu unutmayalım…
Paylaş