Paylaş
Stefan Zweig ufuk açıcı eseri Dünün Dünyası’nda, doğup büyüdüğü kenti, “Avrupa’nın hiçbir kentinde kültürel yaşama bağlılık Viyana’daki gibi tutkulu olmamıştır” diye anlatır. Zweig’ı haklı çıkarırcasına tıpkı 20. yüzyılın başlarında olduğu gibi Viyana, günümüzde de sanatın her dalının izlenebildiği bir merkez olmayı sürdürüyor. Operada izleyeceğiniz bir temsil, kentin geleneksel kültürel değerlerinin bir parçası olmak için size de fırsat sunuyor. Viyana Opera Binası ve Burg Tiyatro’su gibi 19. yüzyılda inşa edilmiş yapılarda düzenlenen, herkesin kolaylıkla ulaşabileceği bu gösterimler, tıpkı yüzyıl öncesinde olduğu gibi oldukça etkileyici. Şık hanımların, smokinli beylerin de katıldığı bu temsiller, dönemin havasını solumak isteyenleri eski zamanlara götürüyor.
Viyana, bütün bunları, Habsburg İmparatorluğu’ndan miras kalan bir mimari etrafında sergilemeyi oldukça iyi başarmış. 19.yüzyıla kadar kenti koruma görevini sürdüren kent surları, bu dönemde İmparator Franz Joseph’in emriyle yıktırılarak yerine eski kent merkezini çepeçevre saran Ringstrasse bulvarı açılmış.
Bugün, tramvaylarla Ringstrasse üzerinde yapacağınız ring seferler ile hepsi 19. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilmiş, Opera Binası, Burg Tiyatrosu, Parlamento Binası, Viyana Üniversitesi, Belediye Binası ve Votiv Kilisesi gibi dönemin mimari üslup çeşitliliğini yansıtan binalarını görebilirsiniz.
Kent, Habsburg dönemi yapılarına iyi sahip çıkıyor. Schönbrunn ve Belvedere gibi yazlık sarayların yanında, tarihi 13.yüzyıla kadar giden İmparatorluk sarayı Hofburg’un da günümüzde bazı bölümleri müze olarak ziyaret edilebiliyor. Farklı birimlerin bir araya gelerek oluşturdukları kompleks içerisinde yer alan Barok kütüphane (Prunksaal) görülmeye değer. İmparator VI. Karl, 17. yüzyılın önemli mimarlarından Avusturya’lı Johann Bernhard Fischer von Erlach’dan bir kütüphane tasarlamasını istemiş. 1726 yılında mimarın ölümü üzerine oğlu tarafından tamamlanan kütüphane, 80 metre uzunluğu, 15 metre genişliği, 19 metreye varan yüksekliği, kubbe ve kemerlerindeki freskoları, oval formlu kitap rafları, büyük madalyonları ve süslemeli duvarları ile güçlü bir görsellik sunuyor.
Buradan çıkınca, sağımda Viyana Ulusal Tarih Müzesi’ni, solumda Viyana Sanat Tarihi Müzesi’ni bırakarak, İmparatoriçe Maria Theresia’nın heykelinin önünden, Museum Quartier bölgesine doğru yürüyorum. Burada, Mumok ve Leopold Museum gibi sanat müzeleri ortak bir avlu etrafında bir araya getirilmiş. Leopold Müzesi’nde, 20. yüzyıl başı Avusturya sanatının temsilcilerinden, Gustav Klimt, Kolo Moser, Joseff Hoffmann ve Egon Schiele gibi güçlü isimlerin eserleri bulunmakta. Mumok Müzesi ise, daha çok çağdaş sanata ayrılmış. Müzelerin baktığı avluya ise gençler yoğun ilgi gösteriyor. Güneş ağır ağır battıkça, sosyalleşme ve eğlenme yeri haline gelen avlu, özellikle bahar ve yaz akşamları tıklım tıklım. Avlunun bir köşesinde ise etkinlik ve sergilere ev sahipliği yapan Viyana Mimarlık Merkezi bulunuyor.
Museum Quartier’dan çıkıp, Karlsplatz meydanına doğru yürüyüp, Viyana’nın bugünkü şeklini almasında büyük payı olan mimar Otto Wagner’in tasarladığı, Art Nouveau üslubundaki, Karlsplatz istasyonuna giriyorum. Günümüzde müzeye dönüştürülen yapı, Wagner’in ölümünün yüzüncü yılı olması sebebiyle özel bir sergiye de ev sahipliği yapıyor. Avusturya ve dünya sanatında belirgin yer tutan Sezessiyon grubunun temsilcisi de olan Wagner için yıl boyunca kentte çeşitli sergiler ve konferanslar düzenlenecek.
Kentteki kafe kültürü de oldukça zengin. Tarihi 1800’lerin ikinci yarısına kadar giden kafeler mevcut. Buralarda kente özgü çikolatalı pastalar ve çeşitli hamur işi tatlıları denemek mümkün. Her ne kadar günümüzde turist kalabalığı altında olsa da kafe kültürü kentin karakteristik özelliği haline gelmiş.
Viyana, çeşitli şirketlerce yapılan kentsel yaşanabilirlik endeksi araştırmalarında daima üst sıralarda. Hayat burada oldukça dingin ve tasasız devam ediyor. Kent merkezinde bulunan Stadtpark, Burggarten, Volksgarten gibi parklar, özellikle havanın güzel olduğu zamanlarda oldukça kalabalık. İyi işleyen ulaşım ağının yanında, yoğun bisiklet kullanımı da kentin ulaşım problemini en aza indirmiş durumda. Büyük güvenlik sorunlarının yaşanmadığı kentte, tiyatro, edebiyat, müzik ve güzel sanatların canlandırdığı sosyal ve kültürel hayat oldukça hareketli. Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde kentin neden listelerde sürekli üst sıraları zorladığını anlamak hiç de zor değil.
Paylaş