Paylaş
Önce Ağlasun›u duymuştum. 70›lerde soluk soluğa okuduğumuz, çoğu dizelerini de ezberden bildiğimiz şair Hasan Hüseyin, eşi öğretmen Azime Korkmazgil’in memleketi olan Burdur’un Ağlasun kasabasına yerleşmiş; ‘Ağlasun Ayşafağı’ adıyla da, Anadolu’nun doğasını ve tarihini harman eden destansı bir ‘nehir şiir’ yayınlamıştı.
Yıllar sonra, Antalya-Burdur yolunda Ağlasun ve Sagalassos levhalarını görünce,
erken yaşta yitirdiğimiz Hasan Hüseyin’i de anarak, çocuklarımla levhaların gösterdiği yola yöneldik. Yarım saati aşan bir yeşil yolculuğun sonunda karşımıza Ağlasun çıktı. Ağlasun, Korkmazgil’in dizelerinde söylediği gibiydi: “Ağlasun dedikleri bir yaşlı çınar / iki kerpiç dağ başında / bir tenha pınar..”
Asıl derdimiz yön levhasında yazılı tarihi şehri görmek olduğundan, yukarıya, kuzeydeki yamaçlara doğru yolumuza devam ettik. 6-7 km. sonra karşımızda bambaşka bir tablo vardı: Çok güzel bir antik Anadolu şehri: Sagalassos!
Barışın bereketi
Bilimsel metinlerde 1700’lerde Avrupalı gezginler tarafından keşfedildiği yazılan
bu antik şehrin tarihinin çok eskilere gittiği biliniyor. Ama yükselişi İmparator Augustus döneminde olmuş. Augustus’un Roma topraklarını kavuşturduğu barış ortamının sağladığı olanaklardan Sagalassos da payını almış. Yolları yapılmış, çevresindeki bereketli ovaların ürünlerini ve toprağın sırlı kaplar yapmak için verdiği olanakların eserlerini limanlara ulaştırmanın zenginliğine kavuşmuş.
Anadolu’yu defalarca ziyaret eden İmparator Hadrian döneminde ise, ‘Psidia bölgesinin birinci kenti› olarak onurlandırılmış. İmparatorluğun verdiği bu sıfat, Sagalassos’un ekonomik ve toplumsal olarak daha da güçlenmesine yol açmış. Bugün uzun restorasyon çabalarıyla ayağa kalkışını hayranlıkla izlediğimiz görkemli anıtsal yapılar, bu dönemde yaşanan refah ve bolluğun eserleri.
Sagalassos’un 5.yüzyıla kadar süren yükselişi, sonraki yüzyıllarda büyük depremler ve ardından gelen salgın hastalıklarla sona ermiş. Birinci binyıl sonlarına kadar zayıflayarak süren yaşam, Asyalı kavimlerin istilasıyla yamaçlardaki eski yerleşim yerinden aşağıya, bugünkü Ağlasun yöresine taşınmış.
Marc Bey
Sagalassos’a 25 yıldan fazla emek veren Prof.Waelkens Ağlasun›un en tanınmış isimlerinden biri olmuş; çevrede herkes ona ‘Marc Bey’ diyor. Marc Bey ve ekibi, insanda hayranlık uyandıran işler yapmışlar. Sadece bilimsel bir kazı yapmak ve bulgularını yayınlanmakla yetinmemişler. Eserlerin restorasyonuna da büyük emek ve çaba harcayarak, Torosların yamaçlarında görenleri şaşkınlığa uğratan bir antik şehri ayağa kaldırmışlar. Neon Kütüphanesi, Heroon (Kahramanlık Anıtı), Helenistik Çeşme, Antoninler Çeşmesi bunların başlıcaları..
2010 Yılında bir akşamüzeri, Antoninler Çeşmesinin açılışı yapıldı. Açılış töreninde yerelin ve merkezin yöneticileri, Bakanlığın ve kazıları destekleyen özel sektörün, Aygaz’ın temsilcileri, konuklar, sanatçılar, Ağlasun halkı, hep birlikte Marc Beyi, ardından küçük bir müzik topluluğunu dinlemiştik. Düşünce ve hayal dünyamızda zamanın ve mekânın dışına taştığımız unutulmaz bir akşamdı.
Heykelleriyle ünlü
Agoraların, ‘Roma Hamamının’, tapınaklar, villalar ve tiyatro yapılarının kazıları sırasında bulunan çok sayıda eser ve görkemli heykeller, bugün Burdur Müzesinde sergileniyor. Bunlardan Hadrian ve Marcus Aurelius heykellerinin birer metre boyutlarındaki baş kısımları, Anadolu’daki imparator heykellerinin en güzel örneklerinden sayılıyor.
Sagalassos buluntuları, ‘Rüyaların Kenti’ adıyla 2011/2012 yıllarında Belçika’da, Galya Roma Müzesinde sergilendi. Sekiz ay süren sergiyi, küçük bir kent olan Tongoren’de 150 binden fazla kişi ziyaret etti. Şimdi, hem Sagalassos, hem de Ağlasun, önceki yıllara göre çok daha geniş olanaklarla konuklarını karşılamaya hazır durumda. Marc Bey birkaç yıl önce emekli oldu. Sagalassos’la ilgisini elbet sürdürüyor, sanırım yaşamı boyunca da sürdürecek. Kazıya, onun çalışma arkadaşlarından Prof. Poblome başkanlık ediyor.
Ağlasun da, artık “..bir yaşlı çınar... dağ başında / bir tenha pınar” değil! Yaşlı çınar yine yerinde duruyor, ama dağ başındaki ‘tenha pınar’ lar görkemli çeşmelere dönmüş, gövdelerinden coşkuyla akan sular, bin yılların anılarını, acılarını, sevinçlerini, türkü türkü aşağıdaki ovaya aktarıyor.
Çevre tarihle dolu
Ağlasunda yemek ya da konaklamak için olanaklar gelişmiş. Burada ya da Burdur merkezde konaklarsanız, birkaç saatlik yolculuklarla zengin ve ilginç müzeler ve camilerin yanı sıra, Kremna, Kibyra, İncirli Han ve Susuz Han kervansarayları ve İnsuyu Mağarasını gibi ilginç mekanları da gezebilirsiniz.
Ağlasun’a son gidişimde, -büyük bir şans eseri- Azime Hanım da kasabadaydı. Eşimle birlikte ziyaret ettik. Büyük ozanın mütevazı evi, küçük bir edebiyat müzesi gibiydi. Kitaplar, çoğu tanıdık fotoğraflar, tablolar, anılar... Hasan Hüseyin’den, şiirlerinden, Sagalassos’tan, Anadolu’dan, Ağlasun’dan söz ettik..
Benim için Sagalassos, Ağlasun’la özdeşleşmiş bir yurt köşesidir. Ağlasun deyince de aklıma hep Hasan Hüseyin ve onun mısraları gelir: “Ve tuz dağı, gözyaşı / Ağlasun Ayşafağı / Ağlasun Ayşafağı..” O yüzden midir, nedir? Sagalassos sanki bir antik şehir değil, çok sevdiğim ve dilimden düşürmediğim eski bir şiir gibidir. Sagalassos, Ağlasun’un kuzeydoğusunda, 1500 metre kadar bir yükseltide yer alıyor. 1824’te okunan bir kitabede kentin tarihteki adı bilinir hale gelmiş olsa da, sonra yine uzun süre unutulmuşluğa terkedilmiş. 1884/ 85’te yapılan ilk bilimsel kazılardan 100 yıl sonra, Belçika Leuven Üniversitesinden Prof.Marc Waelkens bölgede 4 yıl süren yüzey araştırması yapmış; böylece de 1990’dan bu güne aralıksız süren kazı ve ardından restorasyon çalışmaları başlamış.
Fotoğraflar: Turquoise Diaries - blogger, HolyLandPhotos' Blog, Herodotus Academy, Her Dem Banyo, www.tursaga.com
Paylaş