Paylaş
Tarihi Yarımada’daki lezzet turumuza Eminönü’nden başlayalım ve biraz nostalji yaşayıp şimdilerde çok fazla yemiyor olsak da şeker alışverişi için Altan Şekerleme’nin kapısını çalalım. 1865’ten bu yana aynı yerinde hizmet vermeye devam eden Altan Şekerleme şüphesiz Tarihi Yarımada’nın en özel adreslerinden.
Bu ufacık işletmedeki şekerlemelerin lezzet sırrı, üretimin hemen üst katta yapılıyor olması. Bakır kaplarda başlayan lokum ve akide şekeri üretimi mermer tezgâh üzerindeki işlemlerle son bulup oradan da satışa çıkıyor. Lokumun kıvamı ve dokusundan usta işi ve el emeği olduğunu anlamak mümkün. Benim favorim Isparta gülüyle yapılanı. Baba Abdullah Altan’dan işi devralan Hakan Bey, 4’üncü kuşak olarak yıllardır işin başında. Şimdilerde rahatsızlığı nedeniyle dükkânda olmayan Hakan Bey umuyorum ki bir an önce iyileşir ve işin başına döner.
Biraz börek, biraz alışveriş
Altan Şekerleme’den çıktıktan sonra birkaç adım mesafedeki Eminönü Börekçisi’nde börek yiyebilirsiniz. Tekrar masa servisi başlayınca arka taraftaki eski bahçede oturmak başka bir keyif, aklınızda bulunsun.Böreğinizi yerken Sirkeci istikametine yürümeye başlayabilirsiniz.
Yol üzerinde Kuru Kahveci Mehmet Efendi’nin her daim var olan kuyruğuna girip yeni çekilmiş tazecik kahvemizi alalım ve biraz alışveriş yapmak için hızlıca Mısır Çarşısı’na girip çıkalım. Malum turistler omuz omuzayken çoğumuz üşeniyoruz Eminönü’ne gitmeye, hele de Mısır Çarşısı’na girip alışveriş yapmaya. İşte bu sebeple şimdilerde daha rahat olan çarşının tadını çıkarmanın ve ihmal ettiğimiz yerleri ziyaret etmenin tam zamanı.
Şarküteri için uğrayın
Mısır Çarşısı’na girince ilk durağım 1946’da Mehmet Tuncer’in açtığı Cankurtaran Gıda, şimdi Mehmet Bey’in çocukları tarafından işletiliyor. Buranın en önemli özelliği her ürünü bizzat kendi yöresinden getiriyor olmaları. Ve bir de güler yüzle hiç bıkmadan tattırıp ikramlarda bulunduktan sonra satış yapmaları.
Doğruya doğru, zamanında sadece yabancı turiste odaklanan ve yerli müşteriyi fazlalık görüp yüz vermeyen esnaf da yok değil çevrede maalesef. Kayseri pastırma, Gemlik sele zeytini, manda kaymağı buradan hep aldıklarım ve tavsiye ettiklerim. Bir de türlü çeşit peynir var. Benim favorim Erzincan bidon tulumu.
Dünyanın her yerinden baharat
Mısır Çarşısı’ndaki bir diğer adresim, girince o küçücük dükkânlarında kendimi kaybettiğim Ucuzcular. Yeni ve modern adlarıyla Hayfene Baharat. Beş kuşaktır baharat ticareti yapan ailenin son fertleri Ahmet Kadıoğlu ve kız kardeşi işin başında. Bildiğiniz baharatın en iyilerinin yanında hiç bilmediğiniz dünyanın türlü yerinden gelen çeşitlerin de en iyileriyle burada tanışabilirsiniz.
Bu kadar alışverişin üzerine karnınız mutlaka acıkmıştır. Eminönü-Sirkeci-Sultanahmet hattında her damak tadına uygun ve şu anda da ayaküstü yiyip tadını çıkaracağınız pek çok mekân var. Şimdi vereceğim adreslerden ister birine odaklanın, isterseniz de kendinize bir tadım rotası oluşturun.
Erken giden yiyebilir
Fındıkçı Remzi Sokak’taki Kavurmacı Goze 2.5 yıldır açık. İş için sürekli Marpuçcular Hanı’na giden ve kolay kolay dışarıda yemek yemeyen annem sayesinde öğrendiğim Goze’de dört çeşit yiyecek var; Gönen’den gelen pirinçle ve Malatya’dan gelen tereyağıyla yapılan pirinç pilavı, Antep bulguruyla yapılan pilav ve Balıkesir ya da Afyon’dan gelen etle hazırlanan kavurma.
Bir de irmik helvası. Sahibi Erzincanlı Hüseyin Algan et işinde dedesinden el almış. Eti kendi parçalayıp hazırlıyor, her şey odun ateşinde bakır kaplarda pişiyor. Açıldıkları günden bu yana aynı mayayla hazırladıkları yoğurtla yaptıkları ayranı da es geçmeyelim. 11.00’de servise başlayan mekânda 15.00’ten sonraya pek bir şey kalmadığını da söylemeden geçmeyelim.
Kokoreç ve kadayıfı unutmayın
Umarım Goze’de karnınızı çok doyurmadınız, zira tura daha yeni başladık sayılır. Sirkeci’ye çıkarken önce dilerseniz Hafız Mustafa 1864’e uğrayıp bir alışveriş yapalım. 157 yıllık geçmişi olan mekân çok el değiştirdi ama şu an artan çeşitlerle kaliteyi koruyor. Özellikle kadayıflı tatlılarını tavsiye ederim.
Sultanahmet’e çıkmadan önce kokoreç, köfte ve pideci seçeneklerini de değerlendirmeye alın... Kral Kokoreç sadece bölgenin değil, şehrin en iyilerinden. Kokorecin kalitesinin yanında ustalık isteyen servisinin de lezzeti ne kadar etkilediğini burada görebilirsiniz. Kocaman bir dilim kesilen kokoreç, kabaca parçalanıp içindeki yağın biraz daha erimesi için mangal kömürünün üzerindeki sıcak tabağa alınıyor. Sonrası isteğe bağlı eklenen kimyon, pulbiber, kekik…
Köfte ve pide deneyimi
Kokoreç sevmiyorsanız istikametiniz Filibe Köftecisi olsun. Burayı bilmeyen artık yok. Şu an işin başındaki beşinci kuşak kaliteyi ve lezzeti koruyarak devam ettiriyor. Filibe köftesi hâlâ ilk tarifiyle ve tabii ki elde yapılıyor. Yanında Erzincan dermason fasulyesiyle hazırlanan piyaz ve manda yoğurdu olmazsa olmazları.
Donuk halde kiloyla da satılıyor, aklınızda bulunsun. “Köftemi eve aldım, canım pide istiyor” derseniz o zaman hemen ilerideki Hocapaşa Pidecisi’ne gidiyoruz. 1964’ten bu yana üç kuşaktır aynı yerde hizmet veren mekânda seçenek çok: Kıymalı kaşarlı, kıymalı yumurtalı, sucuklu, pastırmalı, kavurmalı, kuşbaşılı, kaşarlı… Bana sorarsanız üzerine tek göz yumurta sarısı konan kıymalı her daim favorim.
Eski usul döner
Hadi biraz yokuş yukarı Sultanahmet’e doğru yürüyelim ve artık Nuruosmaniye’de turu yavaştan tamamlayalım. Hem de turdaki son durağımız için midemizde birazcık yer açalım. Dönerci Şahin Usta, 1969’dan bu yana hizmet veriyor. Normalde de oturup yiyeceğiniz bir yeri yok ama önündeki uzun kuyruğa girip oracıkta ayaküstü yemek de ayrı keyif.
Şahin Usta’nın etleri Balıkesir’den geliyor ve dana buttan yapılıyor. Kuyrukyağı kullanmıyorlar. Et yapraklarının arasına kıyma döşüyorlar, buna eski usul de diyebiliriz. Tırnaklı pideyi önce güzelce dönerin yağına bulayıp, sonra içine döneri sarıp veriyorlar, isteğe göre soğan ve domates de ilave ederek.
Paylaş