Paylaş
Eceabat’ın pırıl pırıl ve bakir koyları, etrafını çevreleyen çam ormanlarının dik yamaçlarının eteklerine adeta saklanmış durumda. Bembeyaz ipek gibi kumlarla kaplı plajları alabildiğine uzun ve sakin. Masmavi sularda yüzerken bir tarafınızda yükselen 57. Alay Şehitliği’ni de seçebiliyorsunuz. Bu koylarda uzanıp manzaraya kendini kaptırınca insan, zevk almak ve vicdan hesabına girmek arasında kalıyor. Bir zamanlar destansı bir tarihi olaya tanıklık etmiş bu topraklar ve bu topraklarda vatan için canını vermiş olanlar geliyor aklımıza. “Bastığın yerleri toprak deyip geçme tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı dizeleri” geliyor aklımıza. İçinde bulunduğumuz bu cennet parçasına bir kez daha minnetle bakıyoruz. Açıkcası, mutlu olmak ve yaşadığımız anın keyfine varmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Yine de, bugün burada bu güzelliğe bakabilmek ve onun sahibi olduğumuzu bilmek insana garip bir tatmin veriyor. İçten içten “cennet vatanım” diyerek kendimizi bu serin suların kollarına bırakıyoruz.
Eceabat’ta keşfedilmeyi bekleyen birkaç gizli koy:
Sürekli duyduğumuz ve devamlı tavsiye edilen o çok ‘gizli koyları’ nasıl bulacağımız konusunda çekincelerimiz vardı açıkcası. Kesinlikle Yandex ya da Google map’den sonuç alamadığımız için birkaç kez yolda karşılaştığımız yerel halka danışmak durumunda kaldık. Tarifler neticesinde ise kelimenin tam anlamıyla büyüleyici koylara ulaştık ve şimdiye kadar nasıl oldu da gelmedik diye inanılmaz bir pişmanlık ve kızgınlık hissettik.
Bu koylara ulaşmak için, abidelere giden yol üzerinde, Kabatepe Orman Kampı tabelasını takip ediyorsunuz. Kabatepe Limanına geldikten sonra karşınıza çıkan kavşaktan sağa devam ederseniz, soldaki üçüncü patikanın sonunda Batık Gemi Koyu‘na varacaksınız. Kavşaktan sola doğru kıvrıldığınızda ise Cennet Koyu, Teke Koyu, Kum Limanı ve daha adını bilmediğimiz birçok koy sizleri karşılıyor olacak. Stabilize ve çam ağaçlarıyla çevrili yollardan geçerken kanınızdaki oksijen seviyesinin arttığını ve bu kutsal topraklarda olmanın içinizi kıpır kıpır ettiğini hissedeceksiniz.
Eceabat’a nasıl gidilir?
Eceabat’a, İstanbul’dan dört saatlik bir araba yolculuğuyla, Tekirdağ ve Gelibolu üzerinden ulaşım sağlayabilirsiniz. Çanakkale il merkezindense, düzenli feribot seferleriyle buraya gelmeniz mümkün.
Eceabat’ta konaklama
Yarımadanın hiçbir koyunda çadır kuramıyor ve gece konaklama yapamıyorsunuz. Ancak bölgede, özellikle Eceabat iskelesinin civarında yeterli sayıda pansiyon ve hoteller mevcut. Kabatepe Orman Kampı’nda market, duş, mutfak gibi olanakların bulunduğu bir kamping alanı da var. Kum Limanı’nda yer alan Kum Hotel ise illa otelde kalırım diyenler için bir seçenek olabilir.
Eceabat’ta ne yenir?
Bölgede, bağcılık, zeytincilik, meyve yetiştiriciliği ve sebzecilik diğer tarım faaliyetleri arasında yer alırken, susam ve pamuk ekimiyse daha özellikli bir nitelik taşır. Balıkçılık yörenin diğer önemli geçim kaynağı.
Eceabat’ı çevreleyen zengin sularda en çok tutulan balık, Çanakkale balıkçılığıyla özdeş olan sardalye… Üzerine, temmuz ve ağustos dönemleri ise tam sardalye mevsimidir. Yani şanslısınız.
Eceabat’ta ayrıca şiddetle önereceğimiz yer ise Suvla Şarap evi ve restoranı. Burada hem gruplar halinde hem de bireysel olarak şarap tadımı yapabilir, organik ürünleri tadabilirsiniz.
Eceabat’ın Tarihi:
Çanakkale Savaşları ile adını tarihe yazdıran Gelibolu yarımadasının güneyinde, en hararetli savaşların yaşandığı topraklar Eceabat ilçesi sınırlarında yer alıyor. İlçenin doğusunu Çanakkale boğazı, diğer kısımlarını ise Ege denizi ve Trakya’ ya doğru uzanan Saroz körfezi çevrelemiş durumda. 1973 yılından bu yana Tarihi Milli Park statüsünde yer alan Eceabat’ın, M.Ö. 2000′ lerde Fenikeliler tarafından kurulduğu varsayılmaktadır. Ayrıca, Troia ve Midilli’ li denizcilerin buralara kadar gelip, kıyı kentleri ve limanlar oluşturdukları tarihi kalıntılardan anlaşılmaktadır.
Antik dönemlerdeki ismi Maydos/Matidos/Madytos olan bugünki Eceabat’ın, Heredot ve Helennikas tarihinde adının geçmesi sebebiyle, M.Ö. 5 yy’ dan önceki tarihlerde kurulmuş olduğu düşünülmektedir.
Paylaş