Paylaş
1- Avrupa’nın göbeğinde yer alan Brüksel’den çikolata yemeden dönmeyin! Godiva, Neuhaus, Leonidas, Maison Dandoy bilinen meşhur çikolatacılar ancak bunlardan önce girilmesi gereken yer çikolata müzesi. Bu müzede çikolata yapmanın çok da kolay bir iş olmadığını anlıyorsunuz. Düşünsenize; iki kakao meyvesinden, 80 adet kakao çekirdeği elde edilip, 1700 litre su harcanarak yalnızca 100 gram çikolata elde ediliyormuş.
2- Brüksel’in diğer ünlü tatları ise patates, midye, bira… Midye için akla gelen ilk yer Chez Leon. Paris’te de ün salmış bu restorana mutlaka gitmenizi öneririm. Gelelim bira için tavsiyelerime. Brüksel’de 2 binden fazla çeşit birayı bir arada bulabilirsiniz! Farklı aromalardaki biraların arasında damak tadınıza uygun bir bira bulamamanıza imkan yok. Bir de bira müzesi var ancak burayı yetersiz bulduğumu rahatlıkla söyleyebilirim. Özellikle Amsterdam’daki ‘Heineken Experience’ı gören kişilerde büyük hayal kırıklığı yaratabilir.
3- Mutluluğun yanına, huzur ve keyif eklemek isterseniz doğru yerdesiniz. Sakin insanlarıyla, temiz havasıyla ve özellikle yemyeşil parklarıyla bir masal şehri burası. Mont des Arts ve Brussels Parc doğayla başbaşa kalabileceğiniz, temiz havayı derin derin soluyabileceğiniz çok keyifli parklar. Brussels Parc’da çimenlerin üzerinde yatarak biraz dinlenebilir, gece ışıklandırmalarıyla canlanan Mont des Arts’da da keyifli vakit geçirebilirsiniz.
4- Şehrin merkezi Grand Place Meydanı, Brüksel’in en turistik noktası. Etrafında turistik kafeler, barlar ve restoranlar olan meydanı gece gündüz kalabalık görmeniz mümkün. Meydanın etrafını çevreleyen belediye binası ‘Hotel de Ville’ ve kral evi olarak bilinen ‘Maison du Roi’nın ihtişamıyla büyülenebilirsiniz. Meydanı gördükten sonra Galaries St. Hubert’i baştan sona yürüyebilir ve burada bir kafede soluklanabilirsiniz.
5- Brüksel’in simgesi ‘Manneken Pis’, çeşmeye çişini yapan küçük bir erkek çocuğunun heykeli. Hediyelik eşya dükkânlarında ve şehrin dört bir yanında bu heykeli göreceksiniz. Çeşmenin başına farklı günlerde giderseniz heykelin kıyafetinin de değiştirildiğini gözlemleyebilirsiniz. Manneken Pis’in kız versiyonu çişini yapan küçük kız çocuğu heykeli ‘Jeanneke-Pis’de Brüksel’de yer alıyor.
6- Müze tutkunuysanız aynı bölgede yer alan; Magritte Museum, Royal Museums of Fine Arts ve Musical Insturments Museum’da gezerek bir gününüzü geçirebilirsiniz. Eğer Tin Tin ve Şirinler hayranıysanız, çizgi roman denildiğinde heyecanlanıyorsanız Çizgi Roman müzesini de gezmenizi tavsiye ederim.
7- Tüm bu yukarıdakileri yaptıysanız ve hâlâ vaktiniz varsa şehir merkezine yaklaşık yarım saat uzaklıktaki Atomium ve Mini- Europe’a gitmenizi öneririm. Atomium, 1958’de inşa edilen, en üst katından tüm şehri görebileceğiniz muhteşem bir yapıt. Yapıtın içinde tarih ve sanatı barındıran güzel çalışmalar yer alıyor. Modern bir havayla tasarlanan yapıtın içerisinde dönem dönem çeşitli sergilere de rastlamak mümkün. Mini- Europe’da ise Avrupa’da yer alan tüm önemli yapıtların küçük versiyonlarını inceleyebilirseniz.
Aklınızda bulunsun:
Brüksel’de trafik, gürültü ve stres yok. Herkesin kafası rahat. Hatta ilginçtir ki ,burada yaşayan insanların sanki para kazanma dertleri de yok. Kahvaltı yerleri erken saatte açmıyor, öğle yemeği sonrası tüm restoranlar kapıyor. Dükkanlar çok doluysa, daha fazla müşteri gelmesin diye 'doluyuz' tabelası bile asıyorlar.
Brüksel’de; Fransızca, Almanca ve Flemenkçe dilleri konuşuluyor. Tek bir dil konuşulmadığı için bir karmaşa yaşamanız çok doğal, merak etmeyin...
Brüksel’de 3 gün geçirerek, tüm bu yerleri rahatlıkla gezebilirsiniz.
Paylaş