Paylaş
Van'a her mevsim gelmek için bir sebep var. Mayıs başı badem çiçeklerinin açma dönemi ve inci kefali göçü. Van'a birkaç kez gitmeyi denemiş ama başaramamış biri olarak uçakla direkt gitmeye karar veriyorum. Dönüşüm Van Gölü Ekspresiyle olacağı için biletim tek yön. Havaalanına indiğinizde mor otobüslere binip 3 liraya merkeze ulaşabilirsiniz.
Yağmurlu bir Van karşılıyor beni. Şehir merkezi fazla şehir... Mistik havası olan şehirleri sevdiğimden ilk izlenim pek hoş değil. Bir gezgin arkadaşım bana Van'ı gezdirecek. Özkan'la İran'a gitme araştırmalarım sırasında tanıştım. O da bir gezgin ve fotoğrafçı. Onu beklerken ÖzŞark Sofrası'nda çok güzel bir satır köftesi yiyorum.
Van Kahvaltısı
İki gezgin bir araya geldi mi muhabbet bitmez. Yol hikâyeleri anlatılır durur. Tabii böyle olunca az uyunur. Van'a gelmenin turistik taraflarını da yapmalıyım tabii bir taraftan da. Van kahvaltısı ritüeli için Van Gölü manzaralı Sütçü Kahvaltı salonunu tercih ediyoruz. Gerçekten bir masa donatılıyor ki hangi birini yiyeceksin. Böyle bir kahvaltının bedeli de sadece 30 lira.
Van Denizi
Özkan' a kaç milyon kez "herkesin gittiği yerlerle ilgilenmiyorum, sadece halkın bildiği bir yere gidelim" dediysem kendimi St. Thomas Kilisesi yolunda buluyorum. Gevaş yolunda petrolden hemen sonra Altınsaç Köyü’nde olduğu üç köy tabelasını görünce anayoldan hemen sağdan ayrılıp köy yollarına sapmalısınız. Gölün etrafı kaplumbağa cenneti... Göl etrafında ilerledikçe gölün rengi renkten renge giriyor. Her bir yerde başka renk…
Vanlıların göle neden deniz dediğini anladım sanırım. Artık göl benim için de deniz. Van Gölü dünyanın en büyük sodalı gölü ayrıca Türkiye'nin de en büyük gölü olma özelliklerini taşıyor. Nemrut Volkanik Dağı’nın patlamasıyla oluşan kraterdeki biriken suların oluşturduğu düşünülen bir göl… Tuzlu ve sodalı bir suya sahip. Gölde inci kefalleri yaşıyor. Dünyada sadece bu gölde yaşayan bir türmüş. Mayısın ilk haftası da üremek için tatlı su yolunda büyük mücadele veriyorlar çünkü sodalı suda balık yumurtaları yaşayamıyor. Bu mücadele de öyle görüntüler elde ediliyor ki uçan balık inci kefali adını bile almış. Haziranda düzenlenen bir festivali bile var.
St Thomas Kilisesi
"Van’ın Gevaş ilçesine bağlı Altınsaç Köyü’nün 5 kilometre kuzey batısında, Beleko Dağı'nın kuzey doğusundaki varis körfezine bakan bir tepe üzerinde Aziz Thomas'a kutsal eşyaların korunması amacıyla inşa edilen kilisenin yapım tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1581 yılında başrahip Kirakos tarafından yaptırıldığı bildirilmektedir. "
Van Denizi kıyısında manzaradan manzaraya, o bozuk yollarda zıplaya zıplaya ilerlerken Altınsaç Köyü’nden hemen sonra bir tepede bulunan St. Thomas Kilisesi'ni görüyoruz. Buraya özel aracınız olmadan gitmeniz çok zor olur. Aracı aşağıda bırakıp başlıyoruz yürümeye. Yakın gibi gözüküyor ama oldukça tırmanacak gibiyiz. Bir toprak yol açmışlar. Arkadaşım o yolun yeni açıldığını söylüyor. Haberi olsa arabayla St. Thomas Kilisesi'nin çok yakınına kadar çıkabilirdik. ‘Alice Harikalar Diyarında’ gibiyim. Tepemde bulutlar, masmavi bir gökyüzü Van Gölü’nün mavisiyle yarışıyor. Yüzyıllara dayanmış bir kilise böylesi bir manzarada, böylesi bir yalnızlıkta hala hayata tutunmuş, hala ulaşılması zor. Manzaralara doyup mis gibi havayı ciğerlerimize doldurduktan sonra inişe geçiyoruz. Çok dik bir açısı var tepenin. Çıkarken nefes nefese kalmıştım. Aşağı inmek de bir o kadar zor. Yuvarlanacak gibi oluyor insan.
Akdamar Adası
Ada, Gevaş yolunda. Gevaş araçlarına bindiğinizde burada mutlaka duruyormuş. Adaya bizi tekneler götürecek. 15 lira gidiş geliş ücreti. Adaya geçişte tabii ki teknenin dümenini ele geçiriyorum. Hava şansımıza öyle güzel ki… Adadaki ağaçlarda hala çiçek var. Kilise çok heybetli gözüküyor.
Akdamar adasının da bir efsanesi de var tabii ki. Eski zamanlarda burada bir Ermeni baş keşiş ve güzelliği dillere destan kızı Tamar yaşarmış. Bu Tamar'a âşık da bir çoban. Çoban geceleri yüzerek adaya çıkarmış. Tamar da elinde bir fenerle onu beklermiş. Bunu öğrenen keşiş bir fırtınalı bir gece fener ışığının devamlı yerini değiştirerek çobanın boğulmasını sağlamış. Boğulmadan önce de son sözü "Ah Tamar" diye bağırmak olmuş. Bunu duyan Tamar da kendini suya atmış.O günden sonra ada ‘Ah Tamar’ diye anılmaya başlanmış ve günümüze kadar Akdamar olmuş.
Etrafını ve içini gezdikten sonra yine tırmanma zamanı. Zaten Van'ı hep böyle hatırlayacağım. Tepelere çıkıp adayı ve kiliseyi tepeden seyrediyoruz. Ardında ki Artos Dağı’yla muhteşem bir manzara sergiliyor bize. Gün, gölün üstünde muhteşem bir manzarada batıyor.
Kedi evi
Van'da Van ritüellerinden biri de Van Kedi Evi’ni ziyaret etmek. Yüzüncüyıl Üniversitesi kampüsünün içerinde olan kedi evine giriş 1,5 lira. 4 liralık bir yaş mama alırsanız kafesin içine girip sevebiliyorsunuz da. Kediler oldukça açtı. Van kedileri sadece Van’da yaşayabilen bir türmüş. Üretimleri kontrol altına alınmış. Biri mavi diğeri sarı renk gözlü olmalarıyla ünlüler ama her doğan bu özellikle doğmuyor. Mavi gözlüleri 500, sarı gözlüleri 300 liraya satın alabiliyorsunuz. İki renk gözlüler satılmıyor. Zaten çok az bu şekilde doğan kediler koruma altında.
Muradiye Şelalesi
Muradiye Şelalesine toplu taşımayla gidecek olanlar Çaldıran minibüslerine binmeli. Şelale, Muradiye ilçesinden sonra çünkü... En çok bu hata yapılıyormuş. Araç başı 5 lira kaç kişi olursanız olun. Şelaleye giden arazi özel kişilere ait. Onlarda geçiş ve otopark için bedel biçmişler. Muradiye Şelalesi'ne bir asma köprüyle geçiliyor.
Pazar günü olduğu için o kadar kalabalık ki. Her yer piknik yapan insanlarla dolu. Aileler oldukça kalabalık. Mevsim dolayısıyla şelale gürül gürül akıyor. Kışın bu şelale donuyormuş. Bu kadar kuvvetli akan bir şelalenin donabileceğine insan inanamıyor. Seyir teraslarından fotoğraf kuyruğuna giriyoruz. Aşağılara inince derenin üstüne atılmış kütüğün üstünden karşıya geçiyoruz. Arkada daha küçük şelaleler de var.
Van İskele
Dönüşte işleri olan Özkan beni iskele yolunda indiriyor. İskeleye yürüyebilir miyim deyince indirdiği yerin Türkiye'nin en uzun düz caddesi olduğunu söylüyor. 7 kilometreymiş. İskele caddesi kocaman bir parka çıkıyor. Orada da tüm çimenler piknikçilerin istilası altında. Amacım meşhur inci kefalinin tadına bakmak. İki tane tekne var. Kale manzaralı teknede bir içecek ve balık ekmeğe 10 lira ödüyorum. Doğruyu söylemek gerekirse içinde ki soğan maydanoz ve acı üçlüsünden balığın tadını pek alamadım ama soğan karışımının tadı güzeldi.
İskelede günlerdir el arabalarında gördüğüm otların tadına bakma fırsatı buluyorum. Dağ muzu da deniliyormuş ama her yörede başka isimde olsa da Van’da ‘uşkun’ diyorlar. Dağdan toplanan yabani otların kökü bir nevi. Dış yapraklarını soyup bana ikram ediyor. Tuzlanıp yeniyor. Ben sevdim. Yeşil eriğe benzer ekşi bir tadı var. Kilosunu sormak aklıma gelmemiş ama Özkan'ın dediğine göre kilosu 30 liraları buluyormuş.
Van Kalesi
Van Kalesi oldukça büyük bir alanda tepede tüm ihtişamıyla bana bakıyor. Kime ne sorduysam kalenin ana kapısına ulaşmayı başaramıyorum. Türbenin orada iki çocuk bana rehberlik edeceklerini söyleyerek peşime takılıyor. Çocuklar kapısında tadilat olduğunu ve içeri giremeyeceğimi söylerken başkası kalenin kapısının olmadığını söylüyor. Kale kapısı denilen bir gerçek varken nasıl bu kalenin kapısı olmaz ki. Beni öyle yollara sokup öyle bir dolandırıyorlar ki nasıl oralardan yuvarlanmadım, nasıl cinnet geçirmedim bilemiyorum.
Eski Van
İki Osmanlı camisi restore edilmiş, iki Selçuklu minaresi kaderine terk edilmiş. Kaleye çıkamadım, minareye çıkıp o gün batımını yapma peşindeyim. Ben ettim siz etmeyin. O an pek mantıklı düşünemediğimi itiraf etmeliyim. Tek başıma basamakları yıkılmış zifiri karanlık bir kulenin içinde yine tırmanıştayım. Arkamdan bir grup adamın sesini de duyunca nasıl tırmandım bilmiyorum. Onlar hemen gitmeye kalkışınca da bende bu sefer onların peşine takılıyorum. Nasıl ineceğim başka türlü. Toz toprak içinde kaldım bir taraftan. Aşağıda bir güvenlik görevlisi bekliyor ve iyi ki bekliyor. Oraya girmek çıkmak yasakmış ve belli bir saatten sonra o alan pek güvenli değilmiş. Fotoğraf çekeyim diyorum telefon yok. Görevli arıyor ama yok. Minarenin içine bakalım diyoruz ki en tepede düşmüş. O gelmeseydi ben oraya tekrar nasıl çıkar alırdım bilmiyorum. Telefonumu çıkıp aldığı gibi alanda beni gezdiriyor ve güvenli bir şekilde beni o alandan çıkartıyor. Gece vakti Eski Van alanına tek başınıza gitmeyin.
İnci Kefali İlköğretim Okulu
Son sabahım da Özkan'ın öğrencilerini görmek istiyorum. Onlara minik hediyeler getirdim. Öyle tatlılar ve öyle utangaçlar ki. Anadolu’ya giderken yanınızda mutlaka küçük de olsa bir şeyler götürün. Bir çocuk sevindirmek dünyaya bedel… Keşke daha fazlasını yapabilsem…
Fotoğraflar: Bahar GÜNDOĞDU / Van ile ilgili daha detaylı bilgiler için www.nerdesinbahar.com linkine tıklayınız.
Paylaş