Paylaş
Kibar insanlar ülkesinde bırakın öpüşmeyi, el sıkışmak bile yersiz bir hareket. Belinizden saygı ile eğileceksiniz ve ne kadar öne doğru eğildiniz o kadar saygı demek. Kartvizit değiş tokuşu yaparken başparmaklarınız yukarıda, iki eliniz ile kartınızı öne doğru uzatacaksınız. Trafik soldan olduğu gibi yürüyen merdivenler de solda duracaksınız. Metro katına geldiğinizde sakın şaşırmayın. Yerlere, yalamak için bal dahi dökemezsiniz. Yollarda ayakta bir şeyler yemek mümkün değil, ayıp. “Kızlar sokakta çiklet çiğnemezler” dedi bir Japon. Aslında bunu gençliğimizde annemin ablama sıkı sıkı tembih ettiğini de hatırlıyorum. “Yollarda atıştırmak, çiklet çiğnemek, yüksek sesle konuşmak ayıp” derdi rahmetli.
Değil yerlerde bir çöp, çöp sepeti dahi yok. “Elimizde çöp varsa nereye atacağız” dedim, “Cebinize veya çantanıza koyun, evinizdeki çöp sepetine atın” dediler. Metrolardaki biniş yerlerinde kapıların önünde tek kişilik çizgiler işaretli. Metro beklerken tek sıra oluyorsunuz ve zikzak uzadıkça uzuyor. İlk önce inecekler iniyor, sonra tek sıra halinde binecekler biniyor. Taksi şoförleri beyaz eldivenli, beyaz maskeli ve tüm koltuklar kar gibi beyaz işlemeli dantel kılıflarla kaplanmış. Bagajda da bir yedek kılıf seti mevcut.
Köklerinden kopmamışlar ama Batı’ya hayranlar
Japonya, geçmişin gelecek ile kucak kucağa, sakin bir uyum içerisinde yaşadığı bir ülke. Batılı birisi için anlamak çok kolay değil. Köklerinden kopmamışlar ama bence biraz fazla Batı dünyası hayranlığı da hemen göze çarpıyor. Öte yandan “Eski ve yeninin dansı bu kadar mı uyum içerisinde olur” dedirtecek kadar da ilginç bir ülke. Örneğin, yüksek teknoloji eseri bir bina yanında bir kulübeyi görebiliyorsunuz. Ya da yüksek teknoloji ürünü bir otel odasına jet asansörler ile çıkıyorsunuz. Odanızda otomatik ısı kontrolünün yanında nem kontrolü, pencereden kararan hava ile aynı hızla aydınlanan otomatik iç ışık sistemleri sizi karşılıyor ama pencerelerde yana kayan hafif, ahşap kâğıt camlı perdeler birkaç asır evvelki sistem. Şimdilerde moda olan ama benim hiç anlayamadığım ‘Japan Whisky’si yanında uzun, detaylı ve geleneksel çay seremonileri de, müthiş Japon bahçelerinin hemen yanında bence biraz çirkin modern yapılar da eskiyle yeninin yan yana örnekleri olarak göze çarpıyor.
Gerçek hikâyeler Japonları anlatıyor
Aslında bugünkü Japonya toprakları, Pasifik Denizi’nde 3 bine yakın adalar topluluğundan oluşuyor. Çok değişik bir ırk! Kökleri ‘Yamato’ ırkı olarak geçen, MS 3. ve 4. yüzyıllarda savaşçı kabileler olarak bilinir. İnsanlık tarihinin yüzkarası olan, Hiroşima ve Nagazaki cehennemini yaşatan atom bombası ile son bulan savaşı hatırlayın... Eski Amerikan savaş filmlerinde de aşina olduğumuz üzere, ‘Coni’ye Pasifik adalarında kök söktüren Japon insanını tanıtan birkaç gerçek hikâyem var. Savaş bittiğinde teslim olmayıp, mücadelesine 29 yıl daha devam eden, çılgınlık derecesinde inatçı Japon askeri Hiroo Onoda’nın hikâyesi, II. Dünya Savaşı’nın en ilginç insan öykülerinden birisidir. Hiroo Onoda, Japonlar tarafından istila edilen Filipinler’deki Lubang Adası’nda görevli, 23 yaşında bir Japon istihbarat subayıdır.
Amerikan piyadeleri adaya çıkarma yapınca, Japon kuvvetleri ormana çekilip gerilla taktiği uygulama kararı alır.
Binbaşı Taniguçhi’nin askerlerine emirleri nettir; “Geriye tek bir Japon askeri kalsa da savaşmaya devam edeceksiniz. Teslim olmak yok. İntihar etmek yok.” Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonra, Japonlar 1945 yılında koşulsuz olarak teslim olurlar ama Pasifik’teki küçük adalardaki Japon askerlerinin savaşın bittiğinden haberleri yoktur. Emir kesin; teslim olmak yok.
Amerikan askerleri megafonlarla savaşın bittiğini duyurur. Uçaklar, Japon Genelkurmay Başkanı’nın imzasını taşıyan, savaşın bittiğini açıklayan bildiriler atar ama Hiroo Onoda bunlara kulak asmaz, Amerikan savaş taktiği zanneder bunları. Amerikan ordusu adadan ayrılır. Ancak Onoda hain olarak gördüğü yerel halka savaş açar. Ekinlerini yakar, ormanda saklanır, meyveler, böcekler vesaire yer, kuşları avlar... Ormanda yakalanmadan tam 29 sene yaşam savaşı verir. Kâşif Norio Suzuki, ormanda tek başına yaşayan Onoda’yı bulur ve teslim olması için seslenir.
Onoda, silahı bırakma emrini, ancak adadan ayrılmama emri veren komutanı Binbaşı Yoşimi Taniguçhi’den alacağını söyler. Suzuki bu sefer de hâlâ hayatta ve bir kasabada kitapçılık yapmakta olan emekli Binbaşı Taniguçi’yi bulup getirir. Onoda, binbaşıyı tanıyınca selama durup “Teğmen Onoda emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım” diyerek silahını ve kalan mühimmatını teslim eder ve 23 yaşında geldiği adadan 52 yaşında ayrılır. Hiroo Onada 91 yaşında ölecektir, pişman değildir.
Onur ölümü ‘Harakiri’
2015 yılında ‘İzmit Körfez geçişi asma Köprüsü’nde bir halatın kopmasından kendisini sorumlu tutan 51 yaşındaki Japon mühendis Kishi Ryoiçi “Sorumlu benim” notu bırakarak ‘harakiri’ (onur ölümü) ile yaşamına son verir. Cesedi ‘Altınova Mezarlığı’ girişinde bulunuyor.
Harakiri (seppuku yani karnı yarmak) Japonların en çok bilinen intihar şekli. ‘Onur intiharı’ olarak nitelendirilen ölüm şeklini seçerek yaşamına son veren Kishi Ryoiçi gibi intihar eden pek çok Japon bulunuyor. İşte onlardan bazıları:
2014’te kök hücre araştırmaları yapan bilim adamı 52 yaşındaki Yoşiki Sasai çalışmalarında yanlışlıklar bulunduğu için harakiri yaptı.
2007’de hakkında mali yolsuzluk iddiaları bulunan Japonya Tarım Bakanı Toşikatsu Matsuoka (62) bu ölümü seçti.
Japonya’nın liman kenti Kobe’de 1995’te meydana gelen 7.2 büyüklüğündeki depremden sonra kurtarma ve yardım çalışmalarında yaşanan aksaklıklar nedeniyle, kentin Su İşleri Müdürü Takaşi Nakanişi harakiri yaptı.
Kentin yeniden imarından sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Tagumi Ogawa açıkta kalan halka ev yetiştiremediği için ‘onur ölümü’nü seçenlerden.
Ölümden korkmayan savaşçılar
Japonya’yı ve gücünü anlamak için ‘Samuray’ kültürünü anlamak gerekir. Samuray ölümden korkmayan savaşçıdır ama arkasında derin bir felsefe yatar.
Gi (Dürüstlük ve Adalet): Samuray insanlarla ilişkilerinde dürüst olmalıdır. Adalete inancı tamdır. Tek bir doğru ve tek bir yanlış vardır.
Yu (Destansı Cesaret): Saklanmak hiç yaşamamak demektir. Samuray tüm tehlikelere rağmen cesaretini kaybetmez. Cesaret, zekâ ve güçle beslenir ama gözü kara değildir.
Jin (Merhamet): Aldığı eğitimin sonucu olarak samuray hızlı ve güçlüdür. Ancak bu herkesin yararına olmalıdır. Şefkatlidir, geliştirdiği gücü pozitif olarak kullanmalıdır. Kılıcını sırf kan dökmek için kınından katiyen çıkarmaz.
Rei (Kibarlık-Nezaket): Güçlerini ispatlamaya ihtiyaçları yoktur. Bir samuray düşmanına karşı bile saygılıdır. Saygı olmadığında, hayvanlardan farkımız kalmaz, diye düşünür. Bir samuray sadece gücü yüzünden saygı görmez, diğer insanlara davranış biçimiyle de saygı görür.
Makato (Katıksız İçtenlik): Samuray bir şeyi yapacağını söylemişse, o şey olmuş demektir. Söylemek ile yapmak arasında hiçbir fark yoktur.
Meiyo (Şeref): Samuray’a göre şerefsizlik zamanla iyileşmez, aksine giderek genişler. Samuray’ın onurunun tek yargıcı kendisi, şerefinin tek terazisi kalbidir.
Chu (Görev ve Sadakat): Samuray için, bir şeyi yapmak ya da bir şeyi söylemek, o şeye sonuna kadar sahip çıkması demektir. Bundan ve bunun ardından gelecek tüm sonuçlardan sorumludur. Bir samuray üstlerine müthiş sadık, sorumlusu olduğu kişilere karşı son derece mesuldür. Tüm bu Samuray felsefesi, sanırım size II. Dünya Savaşı sonu iki atom bombası yemiş ve tamamen yere yıkılmış bir ulusun bugünkü durumunu anlatacaktır...
NOT: Haftaya devam edecek.
Paylaş