Paylaş
Barselona’dan günde dört sefer konforlu otobüsler ile 15 Euro'ya ulaşabilirsiniz. 130 km yol 1 saat 45 dakika. Özel otomobille giderseniz de kasaba girişinde geniş park yerleri mevcut. Köprüden usulca manzarayı sindire sindire yürüyünüz. Harikalar diyarındaki Alis edası ile kule üzerindeki demir parmaklıklı kapıdan kasabaya giriniz. Taşlı yollardan yürüyeceksiniz, hanımlar, topuklu ayakkabıların alternatifleri yanınızda olsun muhakkak.
Fotoğrafçıların cennetinde yürürken bir yandan da lokanta kesiyorum. Pont Vell lokantasını deneyeceğiz. Kasabaya aç karnına girmeyelim. Hemen sağ tarafta dört katlı bir lokanta biraz turistik de görünse, kokusu güzel. Kasabanın sosisleri meşhur ama menüde bulamıyorum. Spesiyaliteleri tavşanmış. Güzel bir menü çalışmasına başlamadan evvel çok sevdiğim 'Cava'dan bir kup (İnce uzun şampanya kadehi) deneyelim. Fransızların meşhur 'Champagne' tekniği ile yapılan Cava'yı (İspanyolca şarap mahzeni demek) bazen şampanya ya tercih ederim, daha neşeli bulurum. Her ne kadar kulağa hoş gelmesede Fransa’da lokantalarda seçerim ve Fransızlar iyi becerirler, bu pişirmesi zor tavşan etini. Fransa sınırı 30 km civarı. En yakın Fransız kasabası Perpignan 80 km. Yeşil elmalı Tavşan güveç tam Fransız usulü olmasa da uyaroğlu idi. Tek bir kadeh kırmızı şarap için bu kez Kuzey İspanya’ya gittim, 'Rioja' Tempranillo (erkenci) üzümünden. En erken kararmaya başlayan, Bask bölgesi dağlarının hemen arkasındaki bağların üzümü. Yemek ufak bir 'Shot Ratafia' ile noktalandı. Limon kabukları ve baharat ile yapılan yöresel bir likör. Dikkat şarabı ve likörü seveceksiniz ama birer kadehte kalalım lütfen, daha gezeceğimiz yerler var ve akşam da Barselona’ya döneceğiz. Restaurant Pont Vell, C/Pont Vell Besalu.
Besalu’da ortaçağlarda Yahudi ve Katolikler beraber yaşamışlar. 712-814 yılları arasında bir 100 senede Kuzey Afrika Müslümanları kontrolu altında kalmış. Bu devre ait hiç bir kalıntı yok. Yahudilere ait kalıntı ise bir temel kazısında ortaya çıkmış.
Yahudiler evlerinin altında bir 'Mikve' havuzu bulundururlar. Yeniden doğma veya arınma törenlerinde kullanılır. Gelinlik kızların, dini bayramlardan önce erkeklerin ve adetlerinden sonra her ay kadınların omuzlarına kadar bu suya girmeleri gerekirmiş.
Ortaçağların kolera salgınında, bu ölümcül hastalığı, Yahudiler hijyenik nedenler dolayısı ile biraz daha geç kapmışlar. Düşünün, başta Müslümanlar ve sonra daha az Yahudilerde banyo adetleri çok yaygın olmasına rağmen, Katolikler hayatlarında sadece bir iki kez doğumdan sonra ve evlenmeden evvel yıkanıyorlarmış. Kolera salgınında Katolikler pislikten ölmeye başladıkları zaman kendilerini Yahudilerin zehirlediklerini sanmışlar. 1490'lardaki Yahudilere. "Ya Katolik olun, ta toprakları terk edin ya da ölüm için hazırlanın" fermanından sonra çoğu Osmanlı topraklarına doğru bu diyarları terk etmişler. Geniş meydanda güneşli ve tembel bir gün. "Minyatür müzesini gördünüz mü?" dediler İspanyollar. Pek öyle konuşkan ve cana yakın değiller, ancak İspanyolca konuşmamı duyunca biraz açılıyorlar. İlk başında pek canım çekmedi ama şöyle bir bakalım dedim ve iyi ki de demişim.
Lluis Carreras mücevherci ve koleksiyoner. Minyatür sanata meraklı. Rusya, Meksika, Çin, Fransa, İtalya, İngiltere gibi ülkelerdeki sanatçılardan toplamış. 1999 yılında Besalu'da meydandaki eski bir tekstil fabrikasını almış, aslına sadık kalarak restore ettirmiş ve bu nefes kesen müzeyi hayata geçirmiş. Müzede yaklaşık 2000 eser sergileniyormuş. İlk oda da 12 kez küçültülmüş yani, 1/12 ölçekli objeler sergileniyor. İkinci odada 100 ile 500 kez, 1/100-1/500 ölçekli objeler mevcut.
Antep fıstığı kabuğu içinde Pinokyo'nun yaratıldığı atelye ve Pinokyo yaratıcısı marangoz usta...
Üçüncü oda ise inanılmaz. Mikro minyatürlere ancak büyüteçle bakabiliyorsunuz. Beni en çok etkileyen ise dikiş iğnesi oldu.
Dikiş iğnesi deliğinde deve kervanı. Yok artık!. Ağzımız hayretten bir karış müzeyi terk ettik. Dar sokakları, dehlizleri, yüzlerce yıllık aşınmış merdivenleri ve tüm güzellikleri sindire sindire salınıyoruz. Gözümüze sağda solda iskemleler ilişmeye başladı. Tüm kasabada bir sanat sergisi varmış meğerse, konusu 'İskemle'...
Bu iskemle üç boyutlu gibi görünüyor ama yanına yaklaşınca fark ediyorsunuz ki, aslında iki boyutlu sadece. "Görüntüye aldanmamak lazım" diyor bize sanatçı.
Merdivenlerin sonunda ise dev bir iskemle. İŞtalyan sanatçı şöyle yazmış. "Tepeye tırmanmak zordur ama asıl zor olan, o tepede oturmaktır"
Paylaş