Paylaş
Nüfus sadece 1 milyon ancak Suriye veya yabancı oturanlarla 1.5 milyonu aşmış olduğu ifade ediliyor. Şehir büyük bir yüzölçümü olmamakla birlikte yatay olarak kurulu ve tarıma elverişli topraklara sahip. Öte yandan en çok tanınması İsot vb. gibi özellikle acılı olan baharatları. Şehrin merkezinde bulunan Balıklı Gölü karşısına alan baharatçılar çarşısı hemen eski şehirde yer alıyor. Kaldığımız konak sonradan restore edilmiş çok eski bir konaktı. Burası eski şehirde olduğundan iki dakikalık yürüyüşle hemen baharatçılara ulaşmak mümkündü. Sonrasında yerel satıcılarla hem samimi sohbet hem de alışveriş keyfi. Bir dükkâna yaklaştığınızda anında içeriye davet edip ürünlerden tattırmak istiyorlar. Kredi kartı geçerli… Satıcılar son derece sempatik ve cana yakın. Ama asla yapışma yok. Saygıyı ihmal etmiyorlar. Bunların dışında çarşıdaki özellikle bakır işlemeli mutfak malzemeleri satıcıları tahminen çoğunlukla Suriyeli… Konuştuklarında ayırt etmek mümkün. Canla başla ürünlerini satmaya çalışıyorlar. Malum, ekmek parası…
Çarşıdaki kuyumcu dükkânlarının ışıltısı çok uzaklardan görünüyor. Bu kadar fazla sayıda ve yan yana duran kuyumcu dükkânlarını uzun zamandır görmemiştim. Malum, Anadolu geleneksel kültürü ve düğün törenlerinde altın önemli bir takı. Bu arada kaldığımız konaktan da kısaca biraz daha bahsetmek isterim. Aile yadigârı eski konak restore edilerek klasik, otantik ve modern karışımı tasarlanmış. Tarihsel dokusu bozulmadan eski ev, oda ve salon kültürünü fazlasıyla yansıtıyor. Mistik havası ve yöresel doku ve el sanatlarıyla birleşince kendinizi sultan gibi hissettirecek bir atmosfer yaratılmaya çalışılmış. Bence Şanlıurfa gibi kendine has değerleri olan bölgelerde turistlere geleneksel imkânlarla hizmetler sunulması önemli. Turist zaten bunları görmeye ve yaşamaya geliyor. Yörenin son zamanlarda en çok dikkat çeken yeri hiç kuşkusuz Göbeklitepe bölgesi. Yağmurlu bir günde vardığımız otoparktan uzaktaki modern çadır görüldüğünde yürüyerek gidileceğini sandık. Yürümek elbette hiç sorun değil fakat yağmur oldukça yoğun yağıyor. Bu sene çok yağmur almış aldığından bölge insanı biraz şikâyetçi görünüyor. Şükür ki, servis otopark alanından anıtların yakınına kadar bir araç tahsis edilmiş. Sürekli seferler halinde ziyaretçi taşıyor.
Öncelikle müze giriş ücretlerini ödemek veya müze kartı almak için hemen yakındaki tesise girmek gerekiyor. İçeride hediyelik eşya mağazası, kafeterya ve multivizyon gösterileri içinde tanıtımlar yapan bir sergi salonu inşa edilmiş. Ülkemizin sanata değer veren büyük holding gruplarından birisi tarafından yaptırılan bu sergi salonu içinde multivizyon gösterisine hayran olmamak mümkün değil. Aynı filmin birkaç kez döndüğünü dahi fark etmeden keyifle izledik. Üç boyutlu ve son derece etkileyici film göbekli tepenin doğuşunu kurgulamış. Tahmin ötesi hazırlanmış bu başarılı gösteri için kurgulayan tüm ekibi tebrik etmek gerekir. Doğal olarak, salonda Türkçe ve diğer dillerde anlatımlar, maketler, duvar resimleri vb. gibi tanıtım materyalleri yeterince tatmin edici. İnsanoğlunun varoluşundan bu yana bir inanca ihtiyacı olduğu ve doğanın yıkıcı etkisine karşı koymak ve inanışa sığınmak için tapınakların kurulduğunu anlatan bu gösteriler gerçekten çok ilginç. Mutlaka görülmesi gerekir. Dönem olarak İngiltere’deki Stoneage’den ve Mısır Piramitlerinden daha eski olduğu tahmin ediliyor yani bilinen ilk tapınak olmak özelliğine sahip.
Biraz tarihi ve bölge bilgisi vermek gerekirse, Harran Ovası’nın kuzey kenarındaki Germuş Dağlarına bağlı kireçtaşı bir platonun en yüksek noktasında yer alıyor. Göbekli tepenin bulunduğu plato, anıtsal yapıların inşası için gerekli malzemenin büyük kısmını ve aynı zamanda alanda bulunan taş aletlerin üretimini sağlayacak ham maddeyi sunmakta. Göbekli tepenin bulunduğu Yuları Mezopotamya Holosen Dönemin başlangıcında geniş çayırlıklar ve bunların yer yer kesen fıstık ve badem koruluklarıyla kaplıydı. Günümüzde bölgeye yoğun tarım yapılan bozkır benzeri bir ortam hâkimdir. Müze kartı veya giriş işlemleri tamamlandıktan sonra anıta doğru gitmek üzere araca binildi ve çok yakınında inilerek düşük eğimdeki tepeye tırmanışa geçildi. Bu arada arazideki uzun yapraklı sarı bitkilerle çevrilmiş ve tepenin getirdiği tatlı bir serinlik çok rahatlatıcı.
Uzaktan görünen manzara yakınlaştıkça daha da çekici hale geliyor. Üzeri korunaklı ve estetik bir şekilde kaplanmış ve ziyaretçilerin daha kolay yürümesi için yol yapılmış. Orta alanda ise taşlar görülmekte. T şeklinde iki büyük taşların üzerindeki hayvan figürleri hâlâ çok net görülüyor. Diğer taşlarsa kendine göre bir anlamı olacak şekilde etrafına dizilmişler. Bilinen veya hâlâ bilinmeyen hayvan veya canlı figürleri olduğu kanaatine varıldı. Bazıları hâlâ net, bazıları silinmiş gibi iz şeklinde görülüyorlar. Hafif eğimli bir tepede 360 derece dönerek görülen anıtlar ziyaretçiye açılmış durumda fakat bunun dışındakilerde ise hâlâ kazılar devam ediyor. Arazi geniş ve daha kazı yapılacak çok şey var gibi düşündüren nitelikte topraklara uzaktan baka baka ilerliyoruz. Burada yani tarih öncesi çağlarla ilgili elde edilecek birçok bilgi olabilir ve arkeologlar için muhteşem bir kazı alanı gibi görünüyor. UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi’nde alınmış bir değer olduğunu tekrar etmekte yarar var.
Bu aşamada elde edilen bilgi ileride eskiyebilecek gibi duruyor. Kim bilir varoluşla ilgili daha neler öğreneceğiz? Meğer dünya tarihinin de bizim topraklarda olması ne büyük zenginliktir. En az şu anki kadar tarih bilgisine doyacağımıza inanarak ayrılıyoruz ve giderken yolda hep aynı şeyi düşünüyorum. “Aslında biz insanlar hiçbir şey bilmiyoruz, sadece bildiğimizi sanıyoruz…”
Paylaş