Paylaş
Yıllar önce buradan kilometrelerce uzak, deniz aşırı bir ülke de mütavazi bir et restoranında otururken şu konu gündeme geldiğinde utandığımı itiraf etmeliyim. Brezilyalı halk bizim Türk olduğumuzu öğrendiğinde ilk açtığı konu “Peri Bacaları unutulmaz bir yer?” Güney Amerika’nın bilinen turistik ve sanayi ülkesi Brezilya’dan doğrudan Kapadokya’ya tur olduğunu ve bu tur içinde her detayın olduğunu, balonla bölgeyi seyrettirdiklerini ve ne kadar inanılmaz bir coğrafya olduğunu anlattığında öyle şaşırmışım ki, dilim tutulmuş. Orada, benim ülkemin turistik bir bölgesini bana ayrıntılı anlatan bir kültür gördüğümde gerçekten yüzüm kızarmıştı. Ben balonla hiç seyretmedim diyemedim sadece duygularına katılmak ve susmayı tercih ettim başımı eğerek. Öte yandan bu kadar övgüyle bahsedilen bir ülkede yaşadığımdan başımı dikleştirerek “sadece orası değil ki başka o kadar güzel yerler var ki görmeden ölmemelisiniz” dedim üste çıkmaya çalışarak…
Ve tabii ki kendim de en kısa zamanda bir plan yapmalıydım. Herkes Kapadokya’ya gidebilir ama orayı yaşayamayabilir. Bence her ziyaretçi kendine sormalı, “Hiç oradaki havayı derine çekerek kokladınız mı? Eşsiz doğaya güneş doğmuşken. Sabah erkenden güneşin doğuşunu balondayken yaşadınız mı? Güneşi vadiye seyrederek batırtınız mı?” Eğer hayırsa bence tekrar ziyaret zamanı. Derin bir nefes alıp bu güzelim vadiye bakarak, tarihi açık hava müzelerinin taşlarına oturarak bir an düşünmelisiniz. Düşünürken renklerin taşlardaki görsel değişimini asla kaçırmayınız. Bunun için çok dikkatli gözleme ihtiyaç var. Öyle hafif tonlarda yansımalar var ki, bunları iyi ayırt etmek için de kuvvetli gözleriniz olmalı.
Kapadokya büyük bir alanın adı… Aksaray, Niğde ve Nevşehir üzerine yayılmış tarihsel, anıtsal, sanatsal ve estetik zenginlikleri olan olağanüstü çekici bir coğrafya. Yeraltı şehirler, yeraltı yaşam odaları, havalandırma ve beslenme şekilleriyle ciddi bir ders ve eğitim merkezi. Eski yaşama bir an dönüp düşünmek için kısa bir ara. Fevkalade estetik anıt ve kiliseler. Maalesef erozyon ve fotoğraf kameralarından olduğu söylenen mağara içi resim ve şekiller yer yer silinmek üzere. Neredeyse kaybolmuş durumda olan duvar ve tavan süslemeleriyle bile çok görülesi bir bölge.
Eski kervansaraylar günümüze kadar korunarak uyarlansa da kimi başarılı, kimi değil. Kimi ise az çok eski havayı korumuş gibi görünüyor. Ama mesela klima, kalorifer ve televizyon gibi ayrıntılar gözü rahatsız ediyor. Halbuki eskinin gaz lambaları, örtü ve perdeleri, duvar halıları ve yüksek tavanlarıyla kervansaraylar turistleri çok cezbeden yerler. İçeride çalan müzik de tasavvuf müziği olunca hem ortaya iyi uyuyor hem de turistler için rahatlatıcı bu müzikten memnun görünüyor. Yemeğin bitiminde gelen Türk kahvesi veya nargileyle müziğin uyumuyla oluşan otantik hava herkese çok iyi geliyor. Sinirler yumuşuyor, beyinler rahatlıyor ve yüklenmiş enerji gözlerin ateş gibi çakmasıyla belli oluyor. Kalkmak için acele eden yok ama grup gezilerinde hep bir çıkış saati vardır.
Ihlara Vadisi bölgede ilk tanıtılan yerden. Sönmüş volkanik kayaların zamanla değişimiyle ortaya çıkmış taş parçalarının ambiyansı yerli ve yabancı turistleri büyülüyor. Son zamanlarda Avrupalı turistin yerini alan Uzakdoğulu turistler ellerinde kamera veya telefon ne varsa her şeyi çekiyorlar. Önce çekip sonra vakit kalıyorsa kendilerini çekiyor. Genellikle arkada inanılmaz vadi görüntüsüyle grup halinde selfie en eğlendikleri an. Ihlara Vadisi içinde Selimiye gibi birçok manastır ağaçaltı, yılanlı gibi birçok kilise var. Kiliselerin içi adından anlaşılacağı gibi genellikle hayvan ve bitki gibi isimlerle anılmakta ve içeride bu resimler yer almakta ama çoğu silik durumda.
Bölgede termal alanda mevcut, Narlı Göl gibi. Etrafı termal otel dolu… Kapadokya bölgesi Romalılardan kalma yeraltı şehirleriyle çevrilmiş. Hristiyanların Romalılar’dan saklanmak amacıyla oluşturdukları bu yeraltı evlerinde erzak yeri, şaraphane, mutfak, kilise ve yaşam odaları gibi detaylar mevcut. Havalandırma sistemi ise çok ilginç. Uçhisar ve Peri Bacaları’nda ise hizmet verenler hariç neredeyse Türk yok gibi. Bir de bizler varız. Esnaf Uzakdoğululara mal satarken bir yandan da bize bakıyor. “Bir bunlara kaldık. Bunlar da olmasa” olsun diyoruz. Turist turisttir diye anlamlı bir söz ediyoruz. Umarım oranın ekonomik ayakta durması ve canlanmasına yardımcı olurlar.
Turist grupları yemek vakitlerinde eskinin kervansarayı olan yerlere götürülmekte. Kervansaraylar eskiye uygun olarak restore edilmiş ve otantik lokantaya dönüştürülmüş. Bu mahzen gibi lokantalar turist gruplarının toplanıp yemek yediği standart yerler. Hem geleneksel tatlar hem de menü şeklinde hizmet veriliyor. Eskiye ait Hitit resimleri ve Anadolu medeniyetleri desenleri apliklerle aydınlatılmış olunca ortam daha da keyifli oluyor. Bir de Mevlevi müzik eşlik ederse kısa bir dinlenme arası ruha iyi geliyor. Gelelim Göreme Açıkhava Müzesi’ne… Taşlar üzerinde kabartmaları, Hristiyanlığın ilk zamanlarından kalma kilise, manastır, kiler ve yaşam alanlarıyla devasa bir müze. Hakikaten çok görülesi bir yer daha. O yüzden adı Göreme Açıkhava Müzesi olarak anılıyor.
İçerisindeki freskler kaybolmaya yüz tutmuş olsa da dışarıdaki görüntü inanılmaz bir dekor olarak her şekilde resmedilmeye uygun. Resimlerde farklı bir arka plan olarak sanki bir film dekoru gibi… Ama tamamen sahici olan bu dekor içinde nefes almak, yürümek ve hissetmek öyle bir ayrıcalık ki… Resim veya video çekmeden sonunda kadar yaşanacak bir anı keşke kamera vizöründen görülmese. Çünkü oradaki ziyaretçiler ne kadar şanslı olduklarını pek bilememiş gibiler. Ülkelerine döndüklerinde anı çok da yaşamamış olacaklarını anlayabilirler. Ama gerçekte hep kamera ve resim bağımlığı hat safhada. Bu kadar da olmaz desen de nafile.
Bölgede birçok yerde balon şirketi var. Balonla uçma belirli bir bölgede izin verilmiş. Bunu isteyenler eğer hava koşulları da uygunsa 150 TL’den 500 TL’ye kadar değişen bir ücretle sabah erkenden otelden alınıp balon seyahati yapılacak bölgeye getiriliyor. Önceden araştırma yapılsa insanlar “aman dikkat, kesinlikle binmeyin güvenli değil” deyip ya kendilerinin yaşadıklarını ya da basından duyduklarını anlatır. Sanılır ki, hemen hemen hepsinde arıza çıkıyor. Bunu araştırmak istedim. Çünkü rengârenk balonlarla birlikte vadi üzerinde güneşin doğuşunu karşılamak kaçırılacak iş değil.
Dünya insanı kaçırmıyor da ben nasıl yapmam diye telkin vermiştim. Kendimi o kadar hazırladım ki ne olursa olsun tavsiye edilen bir balon şirketi ile anlaşıp bu aktiviteyi kesinlikle kaçırmayacaktım. Fakat bir gerçeği atlamışım ne yazık ki. Hava koşulları müsait olmayınca balonlar uçmuyor! Ne yazık ki o kadar hevesim kursağımda kaldı ve uçamadık.
Evet uçamadım ama çok şükür hayal edebilirim. Her şey yolunda giderek balonlara alınmışız, Ön bilgiler verilmiş. Dikkat edilecek noktaları öğrenmişiz ve uçmaya başlamışız. Yavaş yavaş yükselirken bir yandan da taşların üzerlerine doğan güneş parıltısı önce cılız ve açık sonra gittikçe kuvvetli ve yoğunlaşarak tüm vadiyi kaplıyor. Renk tonlarını taşların üzerinde bakmaya doyamıyorum. Gölgeli ve açıklı koyulu… Sarısı, kırmızısı, portakalı ve karışık tonlarıyla yükselirken bir yandan da diğer balonlara bakıyorum. Her yerimi kaplamış balonlar güneş gibi yavaşça vadiye yayılıyor. Kendine ait bir ses ve rüzgârın sesi özel bir orkestra gibi bütünleştiğinde insanın orada bir şey üretesi geliyor. Her şey bir resim gibi. Müzikle sanat yapılıyor gözünüzün önünde ve siz bu sahneyi ipnotize olmuş gibi seyrediyorsunuz.
Sanki gerçek değil. Öyle bir sanat ki, hem resmediliyor hem müzik ve esintiyle birleşerek izleyiciye sunuluyor. İzleyicide ise zaman durmuş. Anda kalmış bir saat gibi. İnanılmaz bir keyif ve mutluluk. Sanki orada sadece tek başına bulunan bir canlı gibi. Yukarıda güneşin derin parlaklığı ve gücü aşağıda ise tonlanmış renklerde güneşin hareketiyle değişen dinamik bir sanat eseri. O anda başka kimse yok. Ne çıkarken ne inerken. Bu zevkli dakikalar ancak balonun tak diye inişiyle gerçek hayata dönüyor ve anlıyorum ki bu keyfin sonuna geldim.
Diye canlı canlı yaşamak isterdim ama onun yerine bölgeden geçerken gözümü kapatarak böyle bir hayal kurabildim.
Bu da güzeldi. Gözümü açtığımda güneş bana sinsice göz kırpıyordu.
Bu sefer olmadı ama mutlaka tekrar gelip kesinlikle gerçekten yaşayacağım, dedim bakışımla..
Yine göz kırptı bana.
Otobüs bölgeyi arkada bırakırken güneşin parlaklığı yerine puslu ve gri bir hava geçmişti.
Gözümü tekrar kapatıp kafamı koltuğa dayadım.
Yüzümle hüzünle karışık garip bir gülümseme…
Paylaş