Paylaş
Yola çıkmadan da dersimize iyi çalıştık. Bu ülkede yaşayan insanların yapısı, davranışları, kültürleri biraz değil gerçekten tamamen farklı. Dünyada öfke kontrolü bu kadar zayıfken Hintliler bize göre onca soruna rağmen nasıl rahat ve sakin kalabiliyor. Merak edilen birçok soruya cevap bulabilme umudumuzu koruyoruz. İlk görüş çok şaşırtıyor. Beklendiğinden de ötesi bir kültür şoku yaşamak mümkün. Temizlik anlayışı en önde gelen şaşırma noktası. Orada hâkim olan kast sistemi yani insanların sınıflandırılması. Ve inanılmaz yoksul bir hayat. Bu kadar mı dedirtecek seviyede hatta hayvanlardan dahi değersiz olan insan manzaraları. Ama öte yandan servet içinde yüzen Hintli iş insanları. Her ülkede olduğu gibi burada da sosyal sınıf uçurumları kendini gösteriyor.
Tütsü kokularıyla gelen mistisizm, rengârenk ortamla birleşince ortaya enteresan bir enerji çıkıyor. Her şey inanılmaz farklı. Giysiler, evler, hayvanlar, araçlar, sokaklar bildiğiniz gibi değil. Öte yandan fazlasıyla kalabalık. İnanç sistemleri olarak sanırım en fazla sayıda dinler bu ülkede. Hindistan’ın belli başlı turistik şehirlerini ziyaret ettikten sonra Varanasi şehrindeki otele yerleştik. Gece yatmadan evvel tur rehberi sıkı sıkı tembih etti. “Yarın sabah 4’te uyandırma vereceğiz. Uykunuzu iyi alın”
Ganj Nehri’ne gitmek üzere kuşluk vakti yola çıkıldı. Bizi getiren araçtan inerek alacakaranlıkta nehre doğru yürüyoruz. Elektrik tarafı sorunlu olduğundan önümü tam göremiyorum, bazen bir şeylere ayağım takılıyor. Hayvan zannediyorum ama değil. Küçük hayvan kulübesi gibi olan evlerde meğer insanlar yatıyormuş. Kafaları içeride bacaklarının bir bölümü boşlukta. Demek ince, çelimsiz bacaklara çarpıyorum yürürken. Kimilerinin kalacak kulübesi dahi yokken hayvanların özel kulübeleri olduğunu gördüm. Yolda gözler yarı uykulu yarı açık vaziyette yürümeye devam ediyoruz. Gün hafiften ağarıyor. Geceden durmuş hayat biraz canlanmaya başladı. Kımıldanmaları görmemek mümkün değil. Çıkan garip ses, acıdan mı keyiften mi anlayamıyorum ama uzaktan kulağıma hoş olmayan sesler geliyor.
Farklı ve bir o kadar da öğretici
Aslında bu uykudan uyanış sahnesi hem korkutucu hem de acıklı. Son derece bakımsız ve kirli görünen halkın hareketlenmesi başlangıçta iyi duygular uyandırmadı. Ancak daha fazla da uyuyamazlardı. Zira gün ağarır ağarmaz kendilerini Ganj Nehri’ne atıp arınmaları gibi bir ibadetleri var. Farklı diyarlardan yüzlerce turistle birlikte siyahiden sarıya dönen havanın yardımıyla yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Yerel rehber iyi ki beyaz giyinmiş. Onu kaybetmeyi düşünmek bile istemiyorum. O heybetli duruşu ve beyaz giysisiyle her yerden görünmesi bizi rahatlatıyor. Öte yandan çevreme bakmakla bakmamak arasında kalıyorum. Manzara karşısında bazen gözümü yummak istiyorum bazen de gördüklerimin neye benzediğini anlamak için dikkat kesiliyorum. Hatta anladığımda tekrar gözümü kapamak geliyor içimden. Gördüğüm şeylere inanamıyorum. Bu bir zenginlik mi yoksulluk mu anlayamıyorum ama şu bir gerçek ki, burası Varanasi. Dünyanın en renkli, en farklı ve bir o kadar da en öğretici yeri. İnsan kimdir, hayvan nedir, ne işe yarar, hangisi üstün ve neye inanmalı, kime tapınmalı?
İç huzur kavramı! Bir de buradaki insanlar bakın. Ne kadar yoksul ve aciz görünüyorlar ama çok mutsuz değiller. O halde mutluluğun tanımı nedir? Ganj’da yıkanan mutlu bir insan mı olur? gibi kafamdaki deli sorular ile yine inanışlara dönüyorum. Öte yandan göz kaysa dahi sakın rehberi kaybetmemeli, aksini düşünemiyoruz bile… Burada tek kalmak, bir kâbus bir ölüm bir başka duygu. Aklıma geldikçe rehbere daha yakınlaşıyorum.
Sorularımın sayısı artıyor. Konuştukça rahatladığımı hissediyorum. Gerçekten burası farklı bir eğitim sahası… Bu ülke din çeşitliliği anlamında müthiş zengin yani bir inanış çeşnisi. Sanki bir düş âleminde çekilen filmin oyuncusu gibi o dar ve karanlık sokaklardan geçiyorsunuz. Önünüzde çok ciddi bir hedef var ve bu nehre ulaştığınızda ona dokunmak, yıkanmak, içmek ya da başka bir şey ne yaparsanız yapın günahlar sizi terk edecek. Çünkü inanışa göre burası kutsal bir nehir, adeta bir ibadethane. Kendinizi iyi hissedecek, tüm hastalıklar şifa bulacak. Zaten Ganj Nehri’nde gün alacakaranlıktan sarıya dönüşürken göz kamaşacak. Ya canlıların renkli görüntüsünden ya günün temiz ışıltılı dönüşümünden. Veya hepsinden gelen bir ışıltı ile aydınlanma.
Bambaşka bir dünya
Nehri ilk gördüğümde hakikaten o zamana kadar gördüğüm en etkileyici manzaraydı. İddialı renklerde giyinmiş kadın erkek çocuk ve hayvanlar nehrin suyunda yıkanmaya hazırlanıyordu. Kendisi, eşyaları, kıyafetleri ne varsa suyla temas ettirecek ki ait olan her şey günahtan ve tüm kötülüklerden arınacak. Bu su ile hastalar şifa bulacak, iyiler ise hayat boyu hep sakin ve mutlu kalacak. Bir an bu inanışa kendinizi kaptırıyorsunuz zira inanış kulağa harika bir fikir gibi geliyor. Her insan bunu denemek ister. Hem de tam da yakınına kadar gelmişken. Tamam, yapmak lazımdı, en azından el yıkamak, yüz yıkamak gibi ama yapamadım.
Neden yapamadım, yanıma baktım, sağıma soluma baktım. İnsanların davranışlarını inceledim ve açıkçası bana hijyen gelmedi. Tabiatıyla nehir temiz bir suya sahip değildi. Rengi yeşil ve griden toprağa dönmüş, kumlu ve anlayamadığım bir kokusu vardı. Bu koku bana iyi gelmedi ama belki yerli halka olsun veya yabancı olsun birçok kişiye iyi gelebilir. Bu durumda, rehberimizin yönlendirmesiyle nehir üzerinde kısa bir tekne gezintisi yaptık.
İşte bu sahne muhteşemdi. Artık gün ağarmış, güneş ışıklarının tam açı yansıtarak görüntülediği yerli halk nehir kenarında arınıyor. Renkli kıyafetlerle nehirde yıkanma, çamaşır yıkama, sohbet etme, hatta suyunu içme şeklinde görünen insanlar; esmer tenleriyle kâh sarıklı kâh sarıksız beyaz sakallı zayıf bedenli erkekler ve iki kaşın arasına yapışmış kırmızı noktaları ile bilinen Hintli kadınlar… Ayin her sabah devam ediyor. Çok soğuk bir hava ya da rutubetli sıcaklar, fark etmez. Bu bir ritüel. Aldırmıyorlar.Bizim rehber oldukça havalı bir Hintliydi. 1. Kasttan olduğunu gururla hemen ilk günden söylemişti. Her zaman bakımlı, sakalı yüzü traşlı, İngilizcesi düzgün ve daima başı ve omuzları dik yürüyen biriydi. Nereden geçersek geçelim ona olan ilgi ve saygı ihmal edilmeyecek gibi değildi. Bugün dahi hatırladığım karizmasıyla ve üslubuyla akşamüstleri sadece kadın turistlere el falı bakmayı da ihmal etmezdi… Ganj Nehir turunda da bizim rehber saygınlığını konuşturarak en yeni tekneyi kapmıştı. Doğal olarak tekneyi süren başka biri vardı. Ve kendisi orada görevine devam ederek, Hintli yaşam şekli ve inanışlarıyla ilgili anlatımını sürdürüyordu.
Nehir üzerinden kıyı manzarası kimine göre hayatınızda belki de hiç göremeyeceğiniz delice bir renklilik kimine göre ise dramatik bir acizlik… Herkeste farklı duygular oluşturması öyle doğal ki. Zaten ortam olabildiğince doğal. Doğa kokusuna ülkenin kendine kas kokusu katılarak değişik bir tat hâkim, bazen bölgeye özgü kokular daha baskın oluyor ki bazen turistler için alışkın olmadıkları bir durum.
Varanasi’de her sabah böyle geçiyor. Burada Budizm ve Hinduizm var ve İslam dini de mevcut. Sanırım en fazla din çeşitliliğin olduğu bir ülke Hindistan. Gerçekten inanılmaz bir çeşni burası. Dünya kadar soruna, kalabalıklığa rağmen her sıradan insanı kızdıracak derecedeki rahatlığı, sakinliği önce şaşkınlık yaratıyor. Sonra anlıyorsunuz ki, burası mistik bir ülke. Bambaşka bir dünya! Kokuları, tatları, boyaları, renkleri ve yemekleriyle… Elbette Varanasi, dünyanın en önemli turizm şehirlerinden. Hep aynı, daima aynı hareket aynı inanış ve arınma. En büyük güç kaynakları Ganj Nehri ve sabahki ritüeller. Böyle başlanınca güne her şey rast gidecek. Sakin ve mutlu olacaklar. Görev yapmış olmanın rahatlığı da eklenince onlara iyi geliyor. Yoksulluk, açlık olabilir, önemli değil. Bir yolu bulunur. O günde bir şekilde karın doyar, hayat devam eder. Yeter ki, ruhun ihtiyacı karşılansın. Nehir suyuyla gelen şifa iyilikleri getirsin, tüm kötülükleri göndersin...
Paylaş