Paylaş
Antonia Banderas’ın memleketi, 'Flamenko’nun başşehirlerinden upuzun ve ipek gibi kumsalların şehri, Malagayı gören var mı aranızda?
İspanyol insanı rahattır, eğlencelidir ve biraz da bize göre tembelliği sever, belki de iklim gereği! İspanyol erkeklerinden hep centilmen ve kibarlarına rastladım, bilmem çoğunlukla böyle mi? Kibar dedim de bizim erkekler onları fazlaca kibar bulmuşlar meğer. Bense seviye budur kibarlıkta diye çıtayı yükselttim. Bizimkilerin kendilerine bakması icap eder, nezaket sorunumuz kültürel bir gerçek ne yazık ki! Malaga aynı zamanda birçok İspanyol şehri gibi bir sanat merkezidir. Örneğin 'Picasso Müzesi'. Soho mahallesindeki “Street Art” çalışmaları görmeye değer. Eski şehirde gezinti, hele sarı loş ışıkların aydınlattığı kare taşlara basarak yapılan gezintileri kaçırmamalı. İşte size olağanüstü romantik bir ortam. 'Costa Del Sol' sahili boyunca kilometrelerce yürüyüş yapabilirsiniz. Sadece yürüyüş değil, koşu, bisiklet gibi aktiviteleri de hangi saat olursa olsun, rahatsız edilmeden yapabilirsiniz. Ama yine de dikkat etmekte fayda var.
Malaga güneyde Endülüs bölgesinde olduğundan mevsimlerden genelde yaz ağırlıkta. En düşük sıcaklığın 12 derece olduğu biliniyor.Her güney şehri gibi burada da Eylül sonları, Ekim, Kasım aylarının muhteşem geçtiğini söylerler. Biz Haziranda ziyaret ettik, sıcak fazla rahatsız edici değildi. Tarihi kentteki 'Larios' caddesinde yürürken, 'Plaza De La Contitucion' Meydanında dolaşırken kulağınıza İspanyol ritimleri gelebilir. Yine bu çekim bedene yansımaya başlarken bir yandan da mis gibi kahve kokusuna dayanamazsınız. Hipnotize edilmiş alana girmişsinizdir artık. Cadde üzerinde o kadar çok sevimli, kendine ait tarzda kafe, bar, restoran vardır ki bir kadın olarak seçimde çok zorlandım! Mutlaka Malaga kafelerinde kahve- tatlı keyfi yapmayı ihmal etmemeli. Ama ne zaman? Sokaklarda yeterince gezindikten sonra bir mola için durmalı. O zaman karşımızdakilere anlatacak ne çok şey vardır.
Bu caddede en lüks marka mağazalardan, tipik yerel dükkânlara, hediyelik eşya dükkânlarından, deniz kıyafetleri ve malzemeleri satan mağazalara kadar her şey var. Caddede inanılmaz güzel vakit geçebilirsiniz ama benim her zamanki gibi sadece ihtiyaçlara yönelik dükkânlar hariç, mağaza gezecek fazla vaktim olmadı.
Bu İspanyolları gerçekten severim. Çılgın ama eğlenceli, biraz deli ama ısrarcı değil, konuşkan ama nerede duracaklarını bilen tipik Akdeniz insanları. Genelde bir söyleyip on gülüyorlar ama ben severim bize göre garip gelenleri… Ve dans halkın çoğunun geleneksel sporu. Her kadın hemen hemen bir Flamenko dansçısıdır. Aklıma 1957 de çevrilmiş bir Sophia Loren klasiklerinden olan orijinal ismiyle “Pride & Passion” filmi geliyor. Sophia Loren’in dans ettiği o sahneyi bileniniz var mı? Bilmeyenler Malaga'ya gitmeden o sahneyi seyretmeli. Bilseniz bile eski Amerikan filmleri sanatını ve o unutulmaz sahneyi tekrar hatırlamakta bir sakınca yok.
Flamenko’dan bahsetmek birkaç cümleye sığmayacak kadar derin. Öyle ki bu dans yere vurulan ayaklar, el ve kol kıvrımları, ritim, ritimle uyumlu alkışlardan daha fazlasını içermekte. Bu dans içinde daha ziyade bir isyan, bir başkaldırı var. Her bir hareket aslında bir mesaj içeriyor. Sessiz bir tiyatral gösteri esasında. Genelde kadınların dans etmesine rağmen bazı erkeklerde Flamenko yapıyor. Ya da eşlik ediyor. Bir de inanılmaz tutku var. Gerçek danslarda kadınlar bunu gülümseyerek yapmaz. Zira Flamenko dansı mutluluğu temsil etmez, aksine birilerine veya bir şeylere isyanı hareketlerle anlatmakta.Bu hareketler gitar ve ritim ile birleşince ayak, el, kol da buna katıldığında tadına doyulmaz bir gösteri çıkıyor. Bu gösteride aşk ve tutku olmazsa olmaz.
Kadını tam olarak ortaya koyarak, beden ile dansın mükemmel uyumunun kitabını yazar edata! İşte “Sophia Loren” örneği karşımızda. Şu ana kadar gördüğüm en çekici Flamenko gösterisi. Muhteşem bir sanat, dans, spor ve bir iletişim şekli bence! Bu dansı İspanyol çingenelerinin başlattığı da ifade edilir.
Toplum tarafından ezilmişliğe, dışlanmışlığa karşı bir başkaldırı olduğu da anlatılan bir gerçek. Aklıma başka İspanyol filmleri geliyor. Mesela meşhur 'Zorro' filmi. Antonia Banderas ile Catherine Zeta-Jones! Banderas’ın filmdeki maskesi ve kılıcı ile olan estetik ve orijinal sahneleri hatırlamamak mümkün mü? İspanyol müziği, dansı ve oyunculuğunun muhteşem uyumu. Benim favori klasiklerim arasındadır.
Malaga caddelerinde alacakaranlıkta gezerken her köşe başından maskesiyle Zorro çıkacak hayali bile güzeldi. Dans konusunu değerli besteci Münir Nurettin Selçuk’un “Endülüs’te Raks” isimli müthiş eserini anmadan geçemeyeceğim. Nasıl bir beste, nasıl bir eser. İnanılmaz bir duygu ve sanat. Zamansız bestelerden. Saygıyla hatırladık, Endülüs sokaklarında hatta sesini açarak dinlettim İspanyollara. İşte ben de bu eserle Flamenko yaptım Endülüs’te! 'Granada’nın dar sokaklarında… Karşımda Şaheser 'Elhamra Sarayı' ve ben. Bir yanımda Rahmetli Münir Selçuk Hoca, saygıyla.
“Endülüste Raks”
Ve sanata devam. Malaga’da büyük bir boğa güreşi stadyumu var şehrin merkezinde. Bazen boğa terbiyecileri olsa gerek stadyum içinde sanırım antrenman yaptıklarını gözlemledik. Burası Plaza De Toros, yani boğa güreşi sahası. Roma’daki Colesium’u andırmakta ilk etapta. Muhteşem bir yapı, yukarıdan bakılırsa!
Burada her yıl nisan-eylül ayları arasında boğa güreşleri yapılmakta ve bu konu İspanyol kültürünün önemli bir parçası. Ülke halkı boğa güreşlerine çok ilgi gösteriyor kaldı ki yabancı turist için de ilginç geldiğinden bu dönemlerde şehrin epey kalabalık olduğundan bahsediliyor. Malagaya ziyaret planı yaparsanız mutlaka sahilde oturup közde hazırlanan taze balıklardan tatmak gerekir ki hala tadı damağımda. Ben gerçekten o zamana kadar böylesi lezzetli ve taze kalamar, karides yediğimi hatırlamıyorum.
Restoran sahipleri önce balığın ne kadar taze olduğunu göstermek için size tavsiye ederek seçtiriyorlar ve bu seçilen balıklar önünüzde kurulu ateşte kızartılıp getirtiliyor. Mis gibi kokan taze balıklar sınırsız yenebiliyor. Doyduğumu hissetmediğimi ilk kez fark ettim. O kadar çok yedim ki neredeyse çatlayacaktım asla bana yük olmadı. Midem rahatsız olmadı ve kolay hazmedildi. Daha önce yediğim balıklar, başka bir şey miydi acaba?
Yemek sonrası yürüyüşte bilgi almaya devam ederken bu konuda son nokta konuldu; Burada balıklar 2 gün önce tutulur, hazırlanır, daha eski olursa asla servis edilmezmiş. Öyle buzluklarda fazla bekletilmezmiş çünkü hemen belli olur, halk istemezmiş. Kimse de bunu göze alamazmış. Müşteriler de güvenerek gelirmiş! İşte güven, işte müşteri memnuniyeti!.. Yiyen, içen, eğlenen, konuşan ve ekonomi iyiye gitmese de fazla kafayı takmayan Endülüs halkı sizleri bekler. Ve, Endülüs’te Raks.
Paylaş