Paylaş
Bu arada, birçok arkadaşın olumlu görüşleri ve teşvikleri motivasyonuma iyi geldi ama bir şeyler vardı ki çok arzulu değildim... İnternet sayfaları, kitapçılardan bulunan kitaplar, broşürler, posta kartları aslında “harika bir yer” dedirtiyor ve insanın içine henüz yola çıkmamışken bile bir enerji veriyor…
Singapur Havayolları ile uçuyoruz. 10 saat İstanbul-Singapur uçuşu sonrası beş saat kadar Singapur Uluslararası Havaalanında bekliyoruz ve tam zamanında Bali’ye geliyoruz. Klimalı ortamlarda yaklaşık 18 saat geçirdikten sonra Bali havaalanından dışarı çıktığımızda korkunç bir sıcak ve nemli bir hava bizi şaşırtıyor. Bu kadarını beklemiyordum. Ada’nın kendine has bir kokusu oluşmuş gibi. Farklı bir koku bu… Neye benziyor? Rutubet, soya sosu ve deniz ürünleri karışık bir şey gibi geldi. Fazla analiz edemedik çünkü yorgunluktan ötürü hemen bir taksi bulup otele gitme fikrindeydik. Açıkçası başım dönüyordu ve güzel İstanbul’u en güzel aylardan olan mayısta bırakıp böylesine sıcak ve rutubetli bir ortama gelmek hiç işime gelmemişti. Onun da verdiği moralsizlikten ötürü aklımızdan geçen doğruca otele gidip dinlenmekti ve öyle de yaptık. İşte, Bali gezisi böyle başladı…
Ertesi gün cumartesi ve akabinde pazar günü tur almaya karar verdik. Hem çevreyi tanıma hem kültürü öğrenme hem de uzaklara gitme fırsatı olacaktı ki, pazar günü Bali adasının kuzey ve doğusuna kadar fikir alabilme imkânımız oldu. Gidebildiğimiz en uç nokta Batur gölüydü. Oraya giderken turistik bölgelerden olan Ubud bölgesinden geçtik. Kahve ağaçlarını gördük, meşhur Bali kahve çeşitlerinden tattık. Ağaçtan kahve tanesi toplayıp koklamak, o tropikal ağaçların yanında nefes alıp vermek, güzelim tropik kokteyllerden içmek yavaş yavaş adaya ısındırdı. Hele Batur Gölü yanındaki volkan ve dağ manzaralı geleneksel restoranın terasında bir şeyler yemek muhteşemdi. Mis gibi dağ havası, tropik meyveler, bize yapılan ikramlar, güler yüzle ve isteyerek hizmet eden personel ilk intibamızı gerçekten değiştirdi ve burayı sevmeye başladık. Bu güzeldi. Demek ki ancak adapte oluyoruz…
Etkileyici tapınaklar
Bizi en çok etkileyen faktörlerin başında elbette sayısı yüzlerce olan egzotik tapınaklar oldu. Her biri özenli, temiz, ciddi bir şekilde korunmakta ve halk düzenli olarak duaya gelmekte. Günde üç kez gelip yiyecek veya çiçek gibi bir şeyler sunup dua ediyorlar. Bunun dışında ara ara kadınların veya toplanıp tören yaptıklarına da şahit olduk. Endonezya daha ziyade Müslüman ağırlıkta olmasına rağmen Bali’de hâkim olan din Hinduizm. Neredeyse her eve veya her iki kişiye bir tapınak düşüyor. Dua zamanlarında işlerin durduğunu ve herkesin sadece buraya konsantre olduğunu düşündük. Örneğin tur arabası bizi güneyin batışını seyretmeye özel bir ada tapınak bölgesine götürecekti. Güneşin batışına yetişemedik çünkü yol bir dinsel tören dolayısıyla kapanmıştı. Tüm tur araçları, biz de dâhil yolda birkaç saat törenin bitişini beklemek durumunda kaldık. Yol açıldığında ise hava kararmıştı. Olmadı yani...
Turun ilk bölümlerinde kaldığımız Kuta bölgesinde maymunlar ormanını da ziyaret ettik. Oldukça eğlenceliydi. Turistik bir bölge. Bakımlı, korunuyor ve Bali vatandaşı turisti nerede bulursa sıkmadan bir şeyler satmaya çalışıyor. Orada bile, sevimli maymunları görüp seyrettikten sonra yerli rehber hemen bizi kendi tezgahına götürdü. Ve satana kadar da bırakmadı…
Bali’de hayat nispeten ucuz. Sanırım Kuta bölgesi gibi turistik olmayan diğer bölgelerde fiyatlar daha da ucuzdur. Çünkü Bali’de çalışanların kazandıkları parayı duyunca şaşırdık. Ortalama ayda 100 dolar. Bu alt seviye olabilir çünkü hizmet sektöründe çalışan personel maaşları bunlar. Daha üst seviye ne kazanıyor, bilemiyoruz ama ne kadar olabilir? Olsa olsa 500 dolar veya en fazlası 1000 dolar… O kadar da olur mu bilemiyorum, fakat hayat ucuz Bali’de.
İnsanlar nerelerde çalışıyorlar? Çoğunluk hizmet işinde… Ya masör ya SPA elemanı ya da otel çalışanı olmadı satıcı. Gelirin çoğu turizmden görünüyor. Fabrika, büyük tesis vs göremedik üzülerek. Onun yerine bol bol tapınak ve pirinç tarlaları var. Ve dolayısıyla özel şapkalarıyla pirinç işçileri…
O kadar çok yağmur yağıyor ki ve o kadar nemli bir ortam ki, tam üretim yeri burası. Ha unutmadan pirinç pilavı doğal olarak çok yaygın ama bizdekiler gibi değil. Yağsız ve tuzsuz… Sağlıklı yani… Yağı ve tuzu hayatımızdan azaltmakta yarar var. İşte Bali vatandaşı gibi olunabilir.
Hizmet sektörü konusunda epey kafa yorulmuş. Bu açık. Turiste otele gelir gelmez edilen güzel ikramlar, tropikal kokteyler, son gün ikram edilen kulüp üyeliği ve havaalanı çıkışında yapılan danslı müzikli gösteriler. Oldukça etkileyiciydi. Biliyorlar ki, turist ekmek kapısı. Bir kerelik değil, tekrar gelsin mümkünse.
Deniz, güneş ve kuma gelince güneş dışında hayal kırıklığı yaşadık diyebilirim. Denizin dibi taşlık ve deniz pis diyebilirim. Kum da aslında çok hijyen sayılmazdı. Seyahat öncesi aldığımız bilgi böyle değildi. Oysaki Kuta sahillerinde “mutlaka deniz girin!” demişlerdi. Girdik ama çok tatlı gelmedi. Tadına çıkaramadık ama mayısta deniz sezonunu açmış bulunmanın keyfini yaşadık üstelik okyanus suyunda. Herkese nasip olmaz…
Yemekler konusunda bir şeyler söylemek gerekirse, çoğunlukla acılı sos içermekte. Bu yüzden acı yiyemeyenlerin dikkat etmesi gerekir. Balık ürünleri çoğunlukta ama her çeşit restoran ve mutfağı bulmak mümkün Bali’de. Bu konuda sorun yok. Sadece yiyeceklerin fazla soslu özellikle soya soslu olmasına alışık olmayanlar zorluk çekebilir.
Kısa bir iş ve tatil içeren gezinin sonuna geldik. Taksi ile havaalanına geri gidiyoruz. Uzun bir uçuş yine bizi bekliyor. İstanbul’a dönerken her zaman söylediğim gibi “Her seyahatin en güzel yanı ülkeye dönüş” duygusuyla aldığımız masaj, meditasyon ve terapilerin ne kadar süreceğini merak ediyoruz.
Paylaş