Paylaş
Rahatça sokaklarda dilediğiniz gibi müzik yaparak ve huzurla gülümseyerek birinin elini tuttunuz mu?
Belki evet, belki hayır. Ama çoğunluğun “hayır” sesini duyuyorum. İşte Küba öyle bir ülke ki kimsenin geçim derdi, trafik sıkıntısı, iş bulma ya da sağlık derdi yokmuş gibi bir yer. İnsanlar hep eğleniyor gibi. Ya sokaklarda dans ediyor ya şarkı söylüyor ya da bir çalgı aleti çalıyor.
Önce kendileri eğleniyor sonra başkalarını eğlendirmeye çalışıyor gibiler… Dans ve müzik yaşamın doğal bir parçası… Hele erkekler kadınlardan daha da meraklı ve kadınları dansa davet etmek erkek için bir nezaket gösterisi. Kadın da çoğu zaman istekle dansa kalkıyor ve sanki anne karnından dans ile çıkmış gibi doğal ve rahat. Dansın bir iletişim şekli olduğu çözülmüş bir ülke burası. Haydi dansa!
Yerli halka gelince gerçekten mutlular mı çözemedim ama hiç dertleri yokmuş gibi bakıyorlar. O bakışlarda bir şeyler aradığımı itiraf etmeliyim ama nasıl bir duygu içinde olduklarını çözebilmek hakikaten çok güç. Bazen çocukların bakışlarındaki boşluklara bazen kadınların turist kadınların ziynetlerine olan kıskanç bakışlarına takıldım kaldım. Çünkü oradaki kadınlar rejim gereği her gördüklerini alamazlar. Başka kadında olup da beğendikleri bir detay olduğunda bu şiddetli kıskanç bakışın turist kadını öldürebileceğini düşündüğüm zamanlar oldu.
Turist kadına Küba’da pahalı ziynetlerini sokakta takmaması gerektiğini kimse söylememiş olduğuna üzüldüm. Bilseydi böyle rahat gezemezdi. Çünkü karşısındaki kadınlarda bunlar yok ve de olması yakın görünmüyor ki bu durumda Kübalı kadının ne yapacağı belli olmaz. Ölçü kaçarsa…
Küba’nın başkenti Havana bildiğiniz gibi... THY yolları da buraya doğrudan uçuyor artık. Ne güzel bir atılım. Türkiye’den birçok kişi burayı haklı olarak çok merak ediyor, etmeli de. Burada yaşanan kültür dünyada yaşananlardan çok ama çok özel… Benzeri yok gerçekten. İlk sokağa çıktığınızda bunu hissederek adeta bir film platosuna düşmüş izlenimine kapılabilirsiniz. Bir film çekimindeymişsiniz gibi gelen ilk intibaının heyecanının hiç bitmeyeceğini samimi olarak söyleyebilirim. Sokakta yalnız başınıza yürürken yanınıza gelenlerin ilgisi baştan çok hoşunuza gidip kendinizi kısa bir süre artist veya aktsanmanıza yardımcı olacak ama sakın fazla kanmayınız. Hemen göreceksiniz ki size talepler gelecek. “Beni yanına al” veya “beni de götür nereden geldiysen” vb. Aman dikkatli olunuz!
Kıvırcık saçlı ama bir yandan da saçlarını düzleştirme çabası olan iri yapılı özellikle vücudun arka tarafı daha dolgun olan Kübalı kadınlar her yerde. Devletin dağıttığı erzak kuyruklarında saatlerce beklemekten sıkılmayan ve her fırsatta kim olsa laflayan kadınlar. Hiç acelesi olmadan rahat hareket eden Afrikalı kadınlar. Yüzlerine baktığınızda karmakarışık bir ifade olan sadece birbirleriyle ilgilenen siyah Afro saçlılar. Ama fotoğraflarını çekmeye yeltenince görüyorsunuz ki size korkunç bir bakış atıyorlar. Zaten öyle bir bakış ki kameraya yeniden dokunamıyor ve kaçmaya çalışıyorsun. Ancak arka plan görüntüye kimsenin bir şey dediği yok. Kapıları ardına kadar açık havana evlerinin önünden geçerken ister istemez göz içeri kayıyor. Merak bu ya acaba evlerin içi nasıl olmalı? O kadar az eşya var ki içeride sadece temel gereksinimler. Televizyon, buzdolabı, bulaşık makinesi gibi onlar için lüks şeylerin mevcut olmadığını belirtmeme gerek var mıdır? Devlet ayda 10 Amerikan doları veriyor. Maaş bu kadar ve buna ek olarak temel ihtiyaçları da karne ile dağıtıyor.
Yollar bomboş. Trafik diye bir sorun yok. Çünkü yabancı temsilciler, görevliler ve üst düzey devlet memurları dışında özel araç yok gibi. Ama bol bol okul servisi görülebilir.
Konforlu ve yeterli. Bunun dışında toplu taşımalar ile ulaşım sağlanabilir. Tabii ki devletin olan bu imkânlarda ücret yok. Hastane, sağlık ve eğitim hizmetlerinin tümünü devlet karşılıyor.
Küba’da tıp konusundaki araştırmaların başarısı dünyada bilinen bir gerçek. Zaten ülkede ne stres olacak bir neden var gibi ne de hastane/ilaç sıkıntısı gözükmekte. Yani, o zaman mutlu bir ülke olması beklenirken sokaktaki gençlerde bir hareketlilik, olumlu duygular göremedim. Yerine umutsuz ve boş bakan Kübalı gençleri üzülerek izledim. Evet, stres yoktu geçim derdi yoktu ana ihtiyaçlar vardı ama özgürlük yoktu orada. Herkes birdi ve aynı koşullarda yaşıyordu. Biri diğerinden fazla çalışmasını gerektirecek bir motivasyon yokken özellikle yaşamdan ne kadar keyif aldıklarını tam olarak çözemedim.
Bir de orta yaş ve üzeri yerel halka baktığımızda öyle bir tablo var ki hayatın anlamı sanki müzik ve dans! Caddeler, sokaklar ve evler nefis Latin müziği ve meşhur içkileri rom ile kendinden geçmiş turistler ve onlara eşlik eden yerliler ile dolu. Hele geceler... Sabaha kadar rom eşliğinde dans ve müzik… Tüm şehir hatta ülke kıvrak Latin ezgileri ile dans ediyor. Siz istemeseniz de müzik, vücuda sinyal gönderince onu tutamazsınız. O an beyin böyle istemiştir. Mantık çalışmaz.
Eğer davetkâr bir müzik çalmasına rağmen bir köşede oturan varsa yerel halk ya engellilik hali ya da tuhaf bir durum var diye düşünür. Tuhaf durumlar ise geçicidir. Ta ki Kübalı bir erkek nazikçe yanaşana kadar. Burada mazeret kabul edilemez. Eğlenmemek ise kusurdur. Genelde çekingen kadın turistleri kibar bir şekilde dansa kaldıran orta yaşlı ama kıvrak erkekler öyle bir dans ettiriyor ki kadınlar bile nasıl dans ettiklerine şaşırıyor.
Havana, Santiago, Santa Clara ve Trinidad gibi özel şehirlerinin dans edebilecek açık mekânlarında salsa yaparak uçmak ve üstelik bunu bacaklarını hafifçe kırarak dans eden Kübalı beylerin yaptırması sonrası bir de izleyen gruptan alkış alınca demeyin keyfime. “Ah keşke müzik bitmeseydi” dedirten lezzette bir keyfi kaçırmayın derim. Salsa, baçata, rumba ne çalıyorsa dans edin. Yalnızsanız dahi mutlaka bir kavalye çıkacaktır. Çünkü bu konuda en doğru yerdesiniz.
Bu ortama bakılırsa herkes çok mutlu ve keyifli. Ben öyleyim ama ya diğerleri? “Vay canına ben neymişim” dedirten dansları yaparken takılmıyorum da ertesi sabah yine gri bir havaya uyanınca şaşırıyorum. O dans eden şarkı söyleyenlerin yerine başkaları geçmiş gibi bir sahne burası. Aynı umutsuzluk aynı mutsuzluk… Gün boyu anlamsız bakarak puro içen ve caddenin ortasında 4’lü masa oyunu oynayan erkekler. Sanki tek işleri bu gibi. Saatlerce oynanan oyunun ardından geceleri sokağa tekrar çıkışlar.
Sabaha kadar eğlenen, eğlendiren bir Küba. Kimseye zarar vermeden, usulünce ve kıvamınca. Hele bir turiste yanlış yapmak asla yok! Havana’dan dönüş için hava alanına gitmeye hazırlanırken Kübalı sevimli bir çocuk yanıma yaklaşıyor. Saatimi gösteriyor, belli ki ona vermemi bekliyor. Gözlerine bakarak “hayır” diye kafamı sallıyor, ona öpücük gönderiyorum. Boynunu büküp gidiyor.
Şehrin karanlık sokaklarında kaybolana dek gözümü ayırmıyorum. Cep telefonlarını ise valizden çıkarıp yanıma alıyorum. Saklamak zorunda kaldık. Gören isteyecekti. Evet, ihtiyaçlar devlet tarafından eşit bir şekilde karşılanıyor iyi de dünya böyle değil ki. Sürekli değişen bir toplum var karşımızda. Rekabet var, İnternet var, teknoloji hızla büyüyor ve Kübalının bunlardan hiç haberi yok. Ne zaman ki bunları görüyor işte o zaman yüzleri düşüyor, ayakları üzerine çöküyorlar. Sessizce bakıyorlar gidenlerin ardından…
Fotoğraflar: Arzu BALOĞLU
Paylaş