Tanrıların memleketi: Atina

Yıllar sonra, yüreğimde yollanmamış mektuplarım, içinde söylenmemiş sözlerimle birlikte tanrıların memleketi Atina’dayım. Şehir merkezine girer girmez Acropolis tüm ihtişamıyla tepeden, en tepeden bana "Hoş geldin" diyor. "Hoş buldum" diyorum hem de öyle hoş buldum ki. Daha fazla dayanamayıp kendimi Yunanistan sokaklarına attım. İşte Atina gezi rehberi...

Haberin Devamı

Odanın bir köşesinde cam kenarına konumlandırılmış yatakta tavanı izler vaziyette yatıyorum.  Tanrıların memleketi: Atina
Annem her günkü rutinini tekrarlıyor. Benim için Allah’a dua etmek üzere hazırlığını yapıyor. Bir taraftan da Hüma Kuşu efsanesini, hiç duyulmamış bir şarkı sözü gibi anlatıyor. Sanki anlattıkça bu efsane ruhumdaki duygu selini kah hüzünlendirip, kah coşturuyor. Bir gün bu efsane gerçek olacak ve annemin o duaları hit bir şarkı misali her yerde duyulacak. Annem umutlu, ben daha da umutluyum.

Tanrıların memleketi: Atina

Bir efsaneye göre Hüma Kuşu o kadar güzeldir ki, geçtiği yerlere huzur ve mutluluk getirirmiş. İnsanlar ona zarar vermesin, verdiği huzur ve mutluluk daha çok alana yayılsın diye o kadar yüksekten uçarmış ki, insanlar onu asla göremez sadece verdiği mutluluk ve huzuru hissederlermiş. Hatta bazı efsanelere göre Hüma Kuşu’nun çok yüksekten uçmasının sebebi ayaklarının olmamasıymış. "Ayaklarım yoksa kanatlarım var, ben de sürekli uçarım" dermiş. Anneme göre ben hem gökte hem yerde Hüma Kuşu'ymuşum. Bunu duyduğumda o kadar utanır ve heyecanlandırdım ki hemen üstüme, sadece gözlerim görünecek şekilde bir şeyler örterdim.

Haberin Devamı

Tanrıların memleketi: Atina

Yolunun üstündeki evime, günlük derslerimi getiren öğretmenim geliyor. "Bugün, Yunan Tarihi’ni anlatacağım sana" diyor. Dört kadın sekiz erkekten oluşan on iki tane kocaman, insan şeklinde Tanrıları varmış Yunanlıların... Kimisi gökyüzüne, kimisi yeryüzüne, kimisi güzellik ve sağlığa hükmedermiş. Üstelik bu Tanrılar, dünyayı Olympos Dağının tepesindeki bulutların üzerinden idare edermiş. O da ne? Çocuk aklım allak bullak... Annemin Allah’ı ile bu Tanrılar aynı mıydı? Değilse birbirlerini hiç görmüşler miydi? Yoksa annemin anlattığı Hüma Kuşu efsanesi bu Tanrılar mı? Eğer bu Yunanlıların Tanrıları insan şeklindeyse ayakları olmalı ama Hüma Kuşu'nun ayakları yok. Ayakları olmayan Tanrı nasıl Olympos Dağının tepesindeki bulutların üzerine çıkabiliyor? Acaba diğer bulutları basamak olarak mı kullanıyor? Bulutlar dağılırsa bulundukları yerden inmek için aşağıya mı atlıyorlar? Atlayıp düşerlerse ayakları kırılmaz mı? Kırılırsa acımaz mı? Off ne acayip Tanrılar bunlar!

Haberin Devamı

Tanrıların memleketi: Atina

Gönderilmemiş mektuplarım var benim...

Bana inanılmaz ağrılar yaşatmasına rağmen bacağımı, arada bir ağrılarım olmadığı zaman yattığım yerden kalkıp okula gitmek için hazırlandığımda aynada gördüğüm solmuş yüzümü, sebepli sebepsiz bağrış çağrışlarımı, pencereme konan kuşa yem verirkenki sevincimi, sadece canım istediğinde uyumayı (nasıl olsa bedenim yatmaya doymuş durumda), bazen düşünmeden konuşmayı, kızınca küsmeyi ama en çokta iyileşme umudumu seviyorum. Siz Tanrılardan da bu sevincimi biraz daha huzurlu geçirmem için az da olsa bu dayanılmaz ağrıları benden uzaklaştırmanızı istiyorum. Sadece bunu istiyorum. İsteklerim zarfta gönderilmeyi bekliyor.

Haberin Devamı

Tanrıların memleketi: Atina

Engel tanımayan hayallerim var benim...

Yıllar sonra, yüreğimde yollanmamış mektuplarım içinde söylenmemiş sözlerimle birlikte tanrıların memleketi Atina’dayım. Şehir merkezine girer girmez Acropolis tüm ihtişamıyla tepeden, en tepeden bana; "Hoş geldin" der gibi selam duruyor. "Hoş buldum", hem de öyle hoş buldum ki senin bulunduğun tepeden bakıp kendini Tanrı hissetmemek mümkün mü? Hem de ölümsüz tanrı... Otele gitmeden önce kendimi o tepeye atmak istiyorum ama yine aynı endişe içerisindeyim. Nasıl çıkacağım? Hadi diyelim çıktım, peki ama nasıl ineceğim? Dimdik bir tepe sonuçta... Şimdi şu an, yürümeye özlem duyduğum zamanlar gördüğüm rüyayı uyanıkken görmek, hatta görmekle kalmayıp yaşamak istiyorum. Kanatlanıp uçmak... Tanrıların bulunduğu dağa olmasa da sana doğru uçmak istiyorum Acropolis. Otele girişimi hızlıca hallettikten sonra kendimi Yunanistan sokaklarına attım.

Haberin Devamı

Tanrıların memleketi: Atina

Yürüyüş yolumun sol tarafında Acropolis müzesi, sağ tepede Acropos’in ta kendisi. Her ikisi de birbiriyle yarışır gibi kendine çağırıyor. Benimse aklım karışık. Bir an önce o tepeye çıkmam gerekiyor. Öbür taraftan müzenin içini merak ediyorum. Merak nasıl bir duygu bilir misiniz? Kör bir kuyudan çıkış yolu aramak gibi. Aklım merak ettiği şeye ulaşana kadar ruhumu kemirir durur. O merak duygusu öncelikle müzeyi işaret ediyor. Dayanamıyorum. Yolumu müzeye çeviriyorum. Acropolis müzesine girer girmez sanki mahşer alanına girmiş gibiyim. İşte tüm tanrılar karşımda. Sanki onlarla ilk tanıştığım zamanlarda sorduğum onca soruma cevap vermek için savaşıp vücutlarını parçalamışlar gibi. Kimisinin bacağı kimisinin kolu kimisinin yüzünün bir parçası eksik. Çok garip değil mi?

Haberin Devamı

Tanrıların memleketi: Atina

Bu Tanrılar ölümsüz değil miydi? Buz gibi, taş gibi, donmuş bir film karesi gibi ama her şeye rağmen muhteşem görünümlü Tanrılar. Ama bir zamanlar kendini vücudumun ölümsüz tanrısı ilan eden ağrılar gibi, şimdi onlar da yok. Beni duyarlar mı bilemem ama içimden geçen hislerimi paylaşmak isterken onlarla göz göze geliyorum ve yüzlerindeki mahcubiyeti fark ediyorum. Ve tüm samimiyetimle yüreğimi açıyorum. Rahat olun. Ne sizinle hesaplaşmaya ne de acıları karşılaştırmaya geldim. Bilirim dört duvar arasında insanın yüreği nasıl sıkışır. Bilirim o taş kesilmeleri. İnsanı mıh gibi bir yere yapıştırır. Bir zamanlar şehrin en tepesinde ölümlü kullara seslenen Tanrı olsanız bile, şu an bulunduğunuz bu dört duvar, siz ölümsüz tanrıları sıkıştırdıkları bu koca dünya, dar gelir. Buradayım çünkü yürüyebilme sevincimi sizinle paylaşırken aynı zamanda yalnızlığınıza ortak olmak istiyorum. Tüm samimiyetimle.

Tanrıların memleketi: Atina

O yürüyebilme sevincimin keyfini, kafamdaki tüm endişelere rağmen Acropolis yolunda çıkartıyorum. Yokuş yukarı zorlayıcı, dimdik bir yoldan çıkılıyor Acropolis’e. Hele o merdivenler o kadar yüksek ki, birinden diğerine adım atmak gerçekten fazladan bir güç istiyor. Ne de olsa Tanrılar için inşa edilmiş merdivenler. Olympos Dağına çıkan Tanrılar için bu yüksek merdivenler ne kadar zorlayıcı olabilir ki? Çocukken yattığım yerden, sınır tanımaz hayal gücümü kullandığım zaman Acropolis’i gözümde öyle büyütür öyle büyütürdüm ki şehirlere sığdıramazdım. İşte sendeyim ve ilk hayal kırıklığı mı yoksa o hayalin gerçekleşmesinin verdiği sevinç mi bilemiyorum ama seni değil de kendimi dev aynasında görüyorum Acropolis. Senden daha büyük daha yürekli gibiyim. Sağdan soldan, aşağıdan yukarıya gözümün alabildiğince inceliyorum. Kah güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit, kah yüreğimin duygularını kendine has ezgileriyle dile getiren müziğin tanrıçası Apollo. Olmadı diyorum, yıllarca ağrılarıma karşı savaş açan güçlü kudretli savaş tanrısı Ares oluyorum. Yok yok, ben aslında tanrılar tanrısı Zeus’um. Ne de olsa buralara kadar gelmek için umutsuz ölümlüleri ve ölümsüz nifak tanrıçası Eris’i alt etmiş biriyim. Bedenimi zorlayan fiziki koşulları söylemiyorum bile.

Tanrıların memleketi: Atina

Çıktığım yolun tam tersi bir yönde acroplisi arkama alıp yine zorlayıcı bir yokuştan aşağı iniyorum. Bir ara o kadar zorlanıyorum ki düşme korkusuyla ayakkabımı çıkartıp yürümeyi deniyorum. Köln'de düştüğüm için kolumdaki ağrılar hala benimleyken bir düşüşü daha bedenim kaldıramayacak biliyorum. Ama ayakkabısız da zorlanıyorum işte. Bu sefer ayaklarım üşümeye başlıyor. Tam o anda, yattığım yerden sokakta oynayan çocuklar ve üşümesinler diye onları eve çağıran anneler geliyor gözümün önüne. Halbuki ne büyük ahmaklık. Halbuki camın kenarında üşümek için can atan beni görseller, çocukları üşüyor diye şükredecekler belki de. Belki çocukken sokakta onayıp üşüme şansım olmadı ama evimden yatağım yerden uzak ama hayal kurduğum mekanda ayağımdaki çorapları da çıkartıyor düz yoldan sapıyor ve o buz gibi Atina topraklarına çıplak ayaklarımı basıyorum. Soğuk, ayak parmaklarımdan yavaş yavaş dizlerime oradan ellerime, ciğerime ve yüzüme vuruyor. Ahhh üşümek ne kadar güzel bir duygu bilseniz. Üşürseniz ayaklarınızı, ellerinizi ve daha da önemlisi ciğerinizi hissedersiniz. Üşürseniz sizi ısıtmak için sevdiklerinize daha çok sarılırsınız. Üşürseniz, sürekli yatakta sıcaktan bunalmış ayaklarınız için ayakkabı bakmak istersiniz. Üşürseniz yaşıyorsunuz demek.

Tanrıların memleketi: Atina

Akropolis’in ihtişamlı görüntüsü altında, ölümsüz tanrıların merhametli kollarında, yaşadığımı hissettiren üşüme duygusuyla sağ salim yokuş aşağı indim. Isınmak için hiç tanımadığım, aynı dili bile konuşmakta güçlük çektiğim restoran sahibi hanımefendinin yemekleri eşliğinde sirtaki hayallerimin ötesinde bir yerde olduğumu hissettirdi. Ertesi gün tüm Atina sokaklarını trafiğe kapatıp noel anne ve babaları bir karnaval havasında sokakta bulmak, sanırım bu seyahatin en unutulmaz anlarından biri oldu. Ölümlü ya da ölümsüz, çocukluk hayallerimizi gerçekleştirenlerin yeri cennet.

Tanrıların memleketi: Atina

www.seyahatengelimyok.com

Yazarın Tüm Yazıları