Paylaş
Hasankeyf’e ilk gidişimdi. Sarı taşlardan evin bahçe duvarına oturmuş bir yandan gün batımında kızaran Dicle’nin sularını bir yandan da hemen aşağıda oyun oynayan çocukları izliyordum. Oynadıkları oyunun adı ‘Taş Üstünde’ idi. Basit, sade ve keyifli, çocuk aklının ürünü bir oyundu. Ortada bir ‘ebe’, geri kalanlar ise bir taşın üzerinde duran oyuncular vardı.Taşın üzerinde durmak dokunulmazlık sağlıyordu. Ebe onlara dokunamıyordu. Taşların üzerindeki çocuklar ise ebeye yakalanmadan sık sık birbiri ile yer değiştiriyordu. Çocukların oyunda da olsa kendilerini güvende hissettikleri tek yer taşların üzeriydi.
Başımı kaldırıp solumda ‘Dicle Nehri’nin hemen sularının kenarından yükselen ve ‘Yüzüklerin Efendisi’ filminde bilgisayarlar kullanarak yaratılan etkileyici görüntüleri akıllara getirin devasa kaya duvarının üzerindeki kaleye bakıp “Binlerce yıldır buradaki en önemli gerçek insanların kendini taş üstünde güvende hissediyor olması sanırım” diye geçirmiştim. Her şey taştı, taş her şeydi burada. Evler taşlara oyulmuş, kale kaya duvarının üzerine kurulmuş, bütün tarihi yapılar taşla inşa edilmişti.
Burası yukarı Mezopotamya’nın kalbiydi ve insanlığın tarihi burada taşa yazılmış, taşla yazılmıştı. Ve sadece insan tarafından değil, 2 milyon yıldır burada özgürce akan ve sularından medeniyet doğuran Dicle Nehri ile ortak yapılmıştı bu tarih yazıcılığı. Onun toprağı taşımasıyla kayalar ortaya çıkmış, insan da o kayalara tarihi yazmıştı.
Hasankeyf’te kaldığım zamanlar arada bir sabahları cami hoparlöründen gelen türkü sesiyle uyanırdım. İnen ve çıkanın birbirini göremediği iki yolun olduğu minare çocukların cami hocasına yakalanmadan minareye çıkıp inmesini sağlıyor.
Uygarlığın Kökleri
Bereketli Hilal’in Kuzeydoğusunu oluşturan bu bölgede doğu ve batı uygarlıklarının kökleri yatıyor. Tarım, ilk kez burada geliştirildi. Arpa, kolza, keten, ıspanak, nohut gibi bilinen çoğu ürün ilk kez bu bölgede insan eliyle yetiştirilmeye başlandı. İnsanlığın ilk kalıcı yerleşkeleri de burada ortaya çıktı.
Dicle ve kolları boyunca, bazılarında hâlâ yaşayanların olduğu kayalara oyulmuş binlerce mağara bulunuyor. Bir zamanlar Çin ile Avrupa’yı birbirine bağlamış tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Hasankeyf’teki tarihi Dicle Köprüsü 900 yıldır ayakta.
Sayısız anıt, cami ve mezarlık dünyanın hiçbir yerinde olmadığı kadar uzun bir tarihe tanıklık ediyor. Çünkü insanlık tarihi bu topraklarda başlamış ve bu bölgede kültür ve doğanın birlikteliği günümüze kadar eşsizliğini korumuş.Bölgede pers, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Hamdani, Mervani, Artuk, Eyyubi ve Osmanlı gibi yirmiden fazla kültürün izlerine rastlanıyor. Dicle Üniversitesi’nin verilerine göre Ilısu baraj projesinden etkilenecek 400 kilometrelik nehir alanının ancak yüzde 5’i ekolojik açıdan tam anlamıyla araştırılmış durumda.
Uzun yıllar Hasankeyf’teki kazıları yöneten Ankara Üniversitesi Sanat Tarihi Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. M. Oluş Arık Hasankeyf’in, İran ve İç Asya’nın; Doğu Akdeniz ve Mezopotamya’nın; sonraları Bizans’ın temsil ettiği Roma’nın birbiriyle kaynaştığı bütünlüklü tek merkez olduğunu söylüyor. Arık, “Bu kaynaşma ticaret, mimari ve üretim alanlarındaki açık izleriyle olduğu kadar sosyal bilimlerde, sosyal antropoloji alanlarında da tanınabilir durumdadır. Hasankeyf tektir ve benzersizdir” diyor.
Cennet Bahçesi
Dicle’nin büyük bir kısmı canlı türleri açısından araştırılmadığı için bölgedeki biyolojik çeşitliliğin envanteri tam olarak bilinmiyor.
Ancak bildiğimiz, Fırat Nehri boyunca uzanan nehir ve vadi ekosisteminin barajlarla yok olmasından sonra Dicle Vadisi, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki son doğal nehir ekosistemi haline gelmiş olması. Dicle Vadisi, yüzlerce kilometre boyunca doğal gibi akışını sürdürüyor ve bu yolculuk sırasında adalar, kumullar, sarp ve yüksek kayalıklar, dar vadiler ve sulak alanlar oluşturuyor. Bu nefes kesen peyzajın dünyada başka bir benzeri bulunmuyor. Canlı türleri, vadi Avrupa ve Asya arasındaki sınırda yer aldığı için sıra dışı bir çeşitlilik gösteriyor.
Nehir vadisinde tehlike altındaki canlı türlerinin de büyük bir çeşitlilik göstermesi, Dicle’nin doğal yaşam için önemini ortaya koyuyor..
Doğa Derneği’nin çok sayıda bilim insanıyla birlikte yürüttüğü envanter çalışmalarına göre Dicle boyunca birbirine bağlı beş Önemli Doğa Alanı (ÖDA) uzanıyor ve bazı canlıların yeryüzündeki yaşamı sadece bu alanlara bağlı.Bu alanlar: Bismil Ovası, Orta Dicle Vadisi, Küpeli Dağı, Eruh Dağları, Cizre ve Silopi.
Benzersiz miras
Bir alanın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması için UNESCO tarafından belirlenmiş 10 kriterden bir tanesi bile karşılaması yetiyor. Örneğin, Mısır Piramitleri 3, Çin Seddi’nin 5, Kapadokya ve Maci Picu’nun 4 kriterle UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Hasankeyf ve içinde bulunduğu Dicle Vadisi ise bu 10 kriterin 9’unu birden karşılayabilen yeryüzündeki tek yer. Bu bölgenin henüz UNESCO Dünya Mirası ilan edilmemesinin arkasında basit bir neden yatıyor: UNESCO, bu statüyü yalnızca Türkiye hükümetinin talebiyle onaylayabiliyor. 2004’te Avrupa Parlementosu’nun bölgeyi UNESCO Dünya Mirası ilan etme önerisine rağmen Türkiye Ilısu barajı projesi nedeniyle bu adımı atmayı reddediyor.
Altın yumurtlayan tavuğu kesmek
Hasankeyf’i yok edecek Ilısu barajı projesi 1950 yılından bu yana bir karabulut gibi Dicle Vadisi’nin başına çökmüş durumda. Bu nedenle o günden bu yana bölgeye neredeyse hiç yatırım yapılmadı. Ne yemek yiyecek lokanta, ne de konaklayacak otel… Buna rağmen yılda bir buçuk milyondan fazla turistin ziyaret ettiği Hasankeyf Türkiye elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 1,39’unu karşılamak için yok edilecek. Oysa uzmanlar baraj duvarının 30 metre düşürülmesi halinde dahi Hasankeyf’in kurtulabileceğine dikkat çekiyor.
Keşfedilmemiş doğa
Dicle Vadisi Önemli Doğa Alanları, Ergani Deresi ile Suriye sınırı arasındaki bölgede yer alıyor. Bölge nehir kıyısı yaşam alanlarının tüm çeşitlerini barındırıyor. Su seviyesinin ve hızının mevsimsel değişimi, bu değişimler sonucu oluşan taşkın sahaları, taşlık veya çalılık adacıklar, sarp kayalıklar ve sulak çayırlardan oluşan alan birçok canlı türüne hem yuva hem de besin sunuyor.
Tehlike altındaki türler
Fırat Kaplumbağası (Rafetus euphraticus)
Küresel ölçekte yok olma tehdidi altında. Boyu 1,3 metreye varan ve dünyada sadece Fırat ve Dicle nehirlerinde çok az sayıda bulunan bir nehir kaplumbağası. Fırat Nehri’nde inşa edilmiş olan barajlardan dolayı çok azalmış olan Fırat kaplumbağası Dicle’de yaşamını sürdürmeye devam ediyor.
Kızıl akbaba (Gyps fulvus)
Bölgesel ölçekte yok olma tehdidi altında. Dicle Vadisi’ndeki yarlarda yuva kuruyor. Bölgedeki en büyük kolonisinin Ilısu Barajı’nın suları altında kalması söz konusu.
Çizgili sırtlan (Hyaena hyaena)
Bölgesel ölçekte yok olma tehdidi altında. Çizgili sırtlan Dicle Nehri kenarındaki kayalıkların alt kısımlarında bulunan mağaralarda ve oyuklarda yaşıyor. Yaşam alanları sular altında kalacağından nüfusunun ciddi oranda azalmasından endişe ediliyor.
Yeşil arıkuşu (Merops percicus)
Bölgesel ölçekte tehlike altında. Yeşil arıkuşlarının Iğdır Ovası’nda bir, Güneydoğu’da iki olmak üzere Türkiye’de toplam üç kolonisi yaşıyor. Dicle’nin Cizre’den geçtiği nokta, bölgedeki iki koloniden birine ev sahipliği yapıyor. Bu koloninin Ilısu Barajı yapıldığı takdirde Dicle’nin doğal akışı bozulacağı için yok olacağı tahmin ediliyor.
Küçük kerkenez (Falco naumanni)
Küresel ölçekte yok olma tehdidi altında. Hasankeyf kayalıklarında yuva kuruyor. Yuvalarının sular altında kalması halinde Dicle Vadisi’ndeki nüfusunun yarısının yok olacağı düşünülüyor.
Alaca yalıçapkını (Ceryle rudis)
Bölgesel ölçekte yok olma tehdidi altında. Dicle Nehri ve kollarındaki sığ alanlarda yaşıyor. Ilısu Barajı ile hem yuvaları hem de beslenme alanı sular altında kalacak ve Türkiye’deki nüfusunun çok büyük bir kısmı yok olacak.
Gezilecek Yerler
Hasankeyf Kalesi: Tarihi kayıtlara göre 4. yüzyıl ortalarında Bizanslılar tarafından kurulmuş. Daha sonraki dönemlerde de korunma özelliğinden dolayı, Hasankeyf’in en önemli yerleşim birimini oluşturmuş. Kalede yüzlerce iskan yerinin yanında Büyük Saray, Küçük Saray, Ulu Cami gibi tarihi eserler yer alıyor.
Kale Kapısı: Kaleye çıkan doğudaki merdivenin yolun başında yer alıyor. Üzerindeki kitabeden Eyyubilere ait olduğu anlaşılıyor.
Köprü: Ortaçağın en büyük taş köprüsü. Kesin olmamakla beraber Artuklular tarafından 12. yüzyılda yapıldığı tahmin ediliyor.
Büyük Saray: Kalenin kuzeyinde yer alan ve göçükler altında kalan sarayın kitabesi olmadığından kesin olarak ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmiyor. Yapının özelliklerinden Artuklu eseri olduğu tahmin ediliyor.
El-Rızk Camii: Eyyubi Sultan Süleyman tarafından 1409 yılında yapılmış. Ancak günümüze sadece minaresi ve portal kapının yer aldığı kuzey cephesi kısmen ulaşabilmiş. Minarenin üzerindeki yazılar, bitkisel süslemeler, minarenin iki yollu olması ve portal kapıdaki yazılar hayranlık verecek derecede güzel.
Koç Camii: Eyyubilere ait olduğu tahmin ediliyor.
Kızlar Camii: Koç Camii’nin doğusunda yer alıyor. Dört köşesinde birer anıt mezar olduğundan yapının bir anıt mezar olduğu biliniyor. Sadece kuzeydoğu köşesindeki mezar günümüze ulaşmış.
Zeynel Bey Türbesi
Hasankeyf’te İmam Abdullah Türbesi ve Zeynel Bey Türbesi yer alıyor. Zeynel Bey türbesi geçtiğimiz günlerde başarıyla yeni Hasankeyf’e taşındı.
Fotorğaflar: Alamy, Arkeolojihaber
Paylaş