Reytingi yükselen ilçe Mudanya
DÜNYANIN GÖZÜ KULAĞI MUDANYA'DA
Mudanya'nın, reytingi birdenbire artıverdi. Abdullah Öcalan'ın hapsedildiği İmralı Adası'nın tek kara bağlantısı olması, tüm Türkiye'nin, hatta dünyanın dikkatlerini bu ilçenin üzerine çevirmesine neden oldu. Bunun sonucu olarak iskelenin etrafı, televizyon kanallarının canlı yayın araçlarıyla doldu. Bu araçlara her gün bir yenisi eklendi. Sonunda küçücük alana sığmaz oldular; ‘Kriz Merkezi’ yetkilileri olarak emniyet duruma el koydu ve araçlar yanda daha geniş bir alana taşındılar. Şimdi iskeledeki en küçük bir hareketi bile canlı yayınla ekranlara taşıyorlar. Ne de olsa Mudanya'nın reytingi, yerli dizilerden daha yüksek bugünlerde...
İSKELEDE MERAKLI KALABALIK
İskele, eskiden de Mudanya'nın kalbiydi. Ama şimdi bir başka atıyor. Daha canlı, daha gürültülü. İzleyenler ise eskiyle kıyaslanmayacak kadar kalabalık. Hem de dikkatli. Bir yandan izliyor, bir yandan da aralarında uzun, derin değerlendirmeler
yapıyorlar! Konu, tabii ki memleketin hali! Öcalan davası başlayınca Mudanya'nın reytingi daha da artacak. Dünyanın her yanından haberciler, meraklı yabancılar, şehit yakınları, Apo'nun destekçileri, avukatları Mudanya'ya koşacak, oradan da İmralı'ya.
MERAKLILARA ENGEL
İskelede güvenliği ilk günlerde jandarma sağlıyordu. Sonra polis geldi, habercilerin ve meraklıların fazla yaklaşmaması için sarı bir bant çekti iskelenin etrafına; ‘‘Olay yeri girilmez’’. Birkaç gün sonra bu bantlar kaldırıldı, metal, kalıcı engeller sıralandı iskeleye. Ve jandarma yine nöbette... Öbür yanda ise polisler, yoldan gelip geçen her aracı durdurup kontrol ediyor. Kimlik kontrolleri inanılmaz yoğunlukta. Sivil polislerin artması, emniyette Mudanya'nın her yanını izleyecek kapalı devre televizyon sistemi kurulması da cabası.
SOHBETLER SOKAKTA
Mudanya ahalisinin önemli bir bölümü, mübadele yıllarında Girit'ten gelmiş. Sokak aralarında komşu sohbetlerini de oradan taşımış Mudanya'ya. Ama son bir haftadır, komşu sohbetlerini sahile taşıdılar. Gözucuyla iskeleyi gözlüyorlar; en çok ilgilendikleri de televizyoncuların telaşlı koşuşturmaları...
Batılıların barış dilendiği yer
Mudanya için en çarpıcı tanım, ünlü yazar Ernest Hemingway'in; ‘‘Batılıların barış dilenmeye geldikleri kıyı kasabası.’’ 1922'de mütareke görüşmelerini izlemeye gelmiş. Gazetesine gönderdiği yazının ilk satırları Mudanya profiliyle başlıyor:
‘‘Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollarıyla ikinci sınıf bir kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler.’’
Hemingway'i etkileyen kasabanın kendisi değil, orada barış için atılan adımlar. O bir Batılı...
Evliya Çelebi ise Hemingway'dan yüzyıllar önce farklı bir gözle bakmış Mudanya'ya. ‘‘Hoş bir kazadır’’ diye yazmış:
‘‘Üç cami, yedi mihrabı, mescidi, üç hanı, bir hamamı, iki çocuk mektebi, 200 kadar dükkanı vardır. Halkı Rum'dur. Su ve havasının letafetinden Rum güzelleri çoktur. İnciri, üzümü, şırası meşhurdur. Hele sirkesi bütün dünyaya yayıldığından bu şehre ‘Dar-ül Hallı' derler.’’
Evliya Çelebi, ‘‘Halkı Rum'dur’’ diyor. Ama Hemingway geldiğinde nüfus dengesi çok değişmiş. 1908’de, Mudanya'nın toplam nüfusu 24 bin iken Müslümanların sayısı 7 bin imiş. Rumlar ve Türkler birarada barış içinde yaşıyormuş. Sonra savaş tohumları atılmış iki halk arasına. Hele Yunan ordusunun işgali sırasında çok kan dökülmüş. Sonuç olarak savaş sona erdiğinde artık Türkler ve Rumlar birarada yaşayamaz hale gelmişler. Rumlar sahil boyundaki evlerini bırakıp, kaçmak zorunda kaldılar. Mübadelede Girit'teki Türkler de Mudanya'ya geldi; Rumların bıraktıkları evlere yerleştiler.
Tabii Rum mutfağı unutuldu, ‘Girit mutfağı’ geldi Mudanya'ya. Zeytinyağı kültürü, Girit mutfağının zenginliğiyle birleşti. Özellikle otlu yemekler, Mudanya mutfağının özgün örnekleri arasında yerini aldı. Mudanyalıların her yıl baharı dört gözle bekleme nedenlerinin arasına bir de otlar eklendi. Zaten bahar, Gemlik Körfezi kıyısına her yıl erken geliyor. Bu yıl bahar dalları açtı bile...
Tek sorun o zengin ot yemeklerinin sadece evlerde yapılması. Kıyı boyuna sıralanmış balıkçı lokantalarının çoğunda o ev yemeklerini bulmak mümkün değil. Onların yerini zeytinyağından yapılmış eşsiz mezeler dolduruyor. Masaların üzerini donatan mezeleri görünce kendinizi Ege kıyısında bir yerlerde sanabilirsiniz.
Hatta fazlası bile var; sakin, huzurlu bir deniz. Sadece deniz değil insanlar da, kasabadaki atmosfer de öyle. Albenili bir dinginlik hakim her yana. Tarih, bu atmosferin asıl aktörü. Cumbalı, eski tahta evlerin olduğu sokaklar; 150 yıllık istasyon binasından bozma ‘Montania Otel’; dalgaların duvarında soluklandığı ‘Sanatevi’. Bunlar da diğer aktörler...
İşte bunlar karşılayacak Öcalan davası için gelecekleri. Dünyanın her yanından koşacak habercileri, meraklı yabancıları, şehit yakınlarını, Öcalan destekçilerini, avukatlarını. Mudanya, daha önce hiç görmediği bir akına uğrayacak. Reytingi daha da yükselecek... O zamana kadar ağaçların tümü çiçek açacak; her yan yeşerecek. İnanıyorum, bu bahar da Mudanya'da geçen yıllardan farklı olmayacak. İnsanlar, vakur hallerini bozmayacaklar, tarihe tanıklık ederken...
Cumbalı eski evler
Mudanya'nın belleği dipdiri. Tarihini unutmak, yıkıp yok etmek yerine yaşatmayı yeğlemişler. Cumbalı, tahta evlerin çoğu yıkılmamış ayakta! Vakur bir edayla sıralanıyorlar dar sokaklarda. Yer yer aralarında yükselen yeni beton binalarla birlikte bir defileye çıkmış gibiler. Haydi bakalım kim güzel? Eğer kasabaya, yeni binaların mantar gibi bittiği Bursa tarafından girmezseniz bu soruya yanıt vermeniz çok kolay. Eski evleri görür görmez vurulacaksınız. Çünkü o dar sokaklar, öylesine ısıtıyor ki içinizi. Hele bir de hafif bir poyraz varsa, sevgi sözcükleri fısıltılar halinde kulağınıza geliyor. Nasıl sevmezsiniz onları?
O güzelim evler, Mudanya'dan çıkar çıkmaz yerini yine beton yığınlarına bırakıyor. Bir zamanlar zeytin ağaçlarının süslediği topraklara yazlık siteler çöreklenmiş. Gemlik Körfezi'nin maviliğine yukarıdan bakan tepelerde kara bir leke gibi yükseliyorlar. Kışın 20 bin kişinin yaşadığı Mudanya'nın nüfusunun yaz aylarında 70 bine çıkmasının nedeni bu beton yığınları...
Bereket, beton saldırısı henüz bu bölgenin dışına fazla taşmamış. Sahil boyunca kıvrılan ince karayolu, eski cumbalı evlerin olduğu başka yerleşim merkezlerine ulaştırıyor insanı. En seçkin örnek de eski Rum köyü olan Tirilye. Hatta oradaki cumbalı evler, Mudanya'dan daha da iyi korunmuş...
Tarihe ev sahipliği yapan ilçe
Sıradanlığı aşmış bir ilçe Mudanya. Tarihin dönüm noktasına evsahipliği yapmış ve de yapıyor. 77 yıl arayla iki kez tarihe tanıklık etmek az şey değil doğrusu...
İlk dönüm noktası 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanması. O gün atılan imzalar, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın zaferini tescil ediyor. İşgalciler, Anadolu'dan sonra Trakya'yı da terketmeyi kabul ediyor. En önemlisi, silahlar susuyor, ateşkes ilan ediliyor.
İkinci önemli tarih 16 Şubat 1999. Abdullah Öcalan'ın yakalanıp İmralı'ya getirilmesi. Bu olay da Türkiye için tarihi bir kavşak. Güneydoğu'da akan kanın durdurulması, Kürt sorununun çözümü için önemli bir fırsat...
Mudanya, ilerde hep tarihin barış kavşaklarına yakından tanık olan bir ilçe olarak anılacak. Zaten Mudanya zeytin memleketi. İnsanları zeytin dallarına alışık, denizle barışık...
İnönü'nün kılıcı ve tahtakuruları
İsmet İnönü, bugün ‘‘Mütareke Evi’’ olarak anılan binada kaldığı ilk gece, kötü bir sürprizle uyanmıştı. Her tarafı yanıyor, kaşınıyordu. Görevlileri çağırdı, lambayı getirdiler. Yorganı kaldırıp yatağa baktı. Çarşafın rengini neredeyse siyaha çeviren tahtakurularını gördü. O yatakta yatabilmesi mümkün değildi. Geceyi balkonda denizi seyrederek geçirdi. Ertesi gün yatağı değiştirildi ve o geceden itibaren rahat uyudu.
Müzakereler öncesinde İnönü'nün yaşadığı ikinci kriz, Mudanya iskelesine gelen İngiliz, Fransız ve İtalyan heyetlerinin karşılanmasıydı. Karşılamaya yaverini gönderdi; İşgal kuvvetleri komutanı General Harrington, ‘‘Sen git, Paşan gelsin’’ dedi. Uzun süre beklemelerine karşın İnönü, iskeleye gitmedi. Üstelik yaverini de geri göndermedi. Harrington ve beraberindekiler, müzakerelerin yapılacağı binayı sora sora bulmak zorunda kaldılar. Ve bu olay, sekiz gün süren görüşmeler boyunca benzer şekilde sürüp gitti. Ortaya çıkan anlaşma metni, İnönü'nün başarısıydı!
Mudanyalılar, İnönü'yü hep sevdiler! Çocukluklarından itibaren İnönü'nün, müzakere öyküleriyle, masaya yumruk atıp mermeri kırma efsanesiyle büyüdüler. Oy verecek yaşa gelince de hep CHP'ye oy kullandılar. Demokrat Parti iktidara gelince Mudanya'daki İnönü heykelinden intikam aldı. Heykelin kılıcı kırılıp denize atıldı. Mudanyalılar, İnönü'yü sevmekten yine de vazgeçmediler. Balıkçılar, yıllar sonra kılıcı bulup denizden çıkardılar, heykeldeki yerine takıldı...