Nil tanrılarıyla dolu bir düş

Hem denizde hem nehirlerde birçok gezi yaptım. Rahattır, lezzetlidir, insanı yormaz. İstediğini istediğin zaman yapmakta özgür olursun. Bu hafta size, daha önce yaptığım Nil Nehri yolculuğunu anlatmaya çalışacağım. Bu ilginç seyahatte ilginç görüntüler görmüş, ilginç lezzetlerle tanışmıştım. Evet, kaptan düdüğü çaldı, nehir gemisi kalkıyor.

Haberin Devamı

Aswan Havalimanı’nda elimde bavul kapının önünde rehberimi bekliyordum. Dakikalar geçtiği halde kimsenin geldiği yoktu. Benimle birlikte uçaktan inen turistler, otobüslerine binip gitti. Ortalıkta öylece kalakaldım. İşte o zaman teknoloji imdadıma yetişti. Cep telefonumla turu düzenleyen turizm şirketini aradım. Onlar da rehberin gelmeyişine haklı olarak şaşırdı. Yerel rehberlerin arada bir böyle sürprizler yaptığını söyleyerek gemiye gitmemi, sorunu çözeceklerini söylediler. Taksi şoförüne işaretlerle, ‘Papirus’ adlı gemiye gitmek istediğimi anlattım. Aslında işaretlere bile gerek yoktu. Geminin adını vermem yeterli olacaktı. Çünkü Nil gezileri, Aswan’dan başlıyordu. Ve buraya gelen turistlerin hemen hepsi gemilere gidiyordu.

Önce yanlış bir gemiye geldiğimi sandım. Çünkü bana geminin ‘Beş yıldızlı’ olduğu söylenmişti. Oysa bu geminin, bir-iki yıldızı düşmüş gibiydi. Resepsiyondaki görevli, odamın henüz hazır olmadığını, terasta bekleyebileceğimi söyledi. Asansörle dördüncü kata çıktım. Burada, üç kişinin sığabileceği ve bel hizasına kadar derinliği olan bir yüzme havuzu vardı. Etrafına masa ve iskemleler dizilmişti. Bir kat üstteki terasta, benden önce gelen yolcular, şezlonglara uzanmış sere serpe güneşleniyordu. Barmenden soğuk bir Mısır birası istedim. Ülkeye antikçağdan miras kalan bu içkinin, lezzetli olacağını sanıyordum. Yanılmamışım. Sakkara adlı biranın buruk tatlı bir lezzeti ve kadifemsi bir içimi vardı.

 

Haberin Devamı

YILDIZLARIN SIRRI

Nil tanrılarıyla dolu bir düş
Üç gün süren bu dingin gezi sırasında birçok ilginç görüntü, muhteşem bir geçmiş görmüştüm. Bu gezi sonunda Mısır’a değil ama Nil’e âşık olduğumu hissettim.


Yarım saat sonra aşağı inip odama yerleştim. Odada küçük ekran bir televizyon ve radyo bulunuyordu. Ama ikisi de çalışmıyordu. Yataklar, sanki Japonlar gibi küçük boyutlu insanlar için yapılmıştı. Her ne kadar fidan boylu bir ırkın evladı değilsem de, yatağa sığmakta zorlandım. Odanın en iyi yanı, aynalarla kaplı banyosu idi. Yalnız havlu koymayı ihmal etmişlerdi. Daha önceki tecrübelerimden, bunun bahşişle ilgili bir işaret olduğunu anladım. Çağırdığım oda görevlisi, eline sıkıştırdığım iki doları görünce, banyodaki tüm askıları havlu ile donattı.

Haberin Devamı

Biraz sonra kapım çalındı. Karşımda, başı örtülü genç bir kız duruyordu. Turizm şirketinin gönderdiği yeni rehber olduğunu söyledi. Akıcı bir İngilizcesi vardı. Üniversitede Mısır Tarihi ve Arkeoloji tahsili yaptığını anlattı. Geminin hareketine kadar Nil üstünde tur atacak, kenti gezecektik. Feluka denen yelkenlinin gelmesini beklerken, rehberim gemilerin yıldız konusuna açıklık getirdi:

“Nil üstünde 400’e yakın gemi sefer yapar. Hepsi de 5 yıldızlı olarak takdim edilir. Aslında bunların 15-20 tanesi gerçekten lükstür. Bu lüks gemiler de, Mısır’a çok turist getiren Fransız ve İngiliz turizm acenteleri tarafından çok önceden kapatılır. Daha az turist getiren ülke acentelerine ise diğer gemiler pazarlanır.”

 

Haberin Devamı

ANAÇ BİR KADIN GİBİ

Nil tanrılarıyla dolu bir düş

 

Nil üstünde feluka turu oldukça etkileyiciydi. İki genç sürücünün, yelkenleri idare edişi görülmeye değerdi. Feluka’dan inip, kentte kısa bir tur attık. Daha sonra, belki de Mısır’ın en lüks otellerinden biri olan Katarak’ın bahçesinde birer naneli çay içip gemiye döndük. Gemi hareket edince, uygun kıyafetlere bürünüp (şort, tişört, şapka, siyah gözlük) üst terasa çıktım. Yanıma Agatha Christie’nin ‘Nil’de Ölüm’ adlı kitabını aldım. Niyetim bu heyecanlı kitabı geçtiği ortamda okumaktı.

Gemi Aşağı Mısır’a doğru yol almaya başladı. Mısırlılar Nil’in doğduğu güney kesime ‘Yukarı Mısır’, denize döküldüğü kuzeydeki delta bölgesine de ‘Aşağı Mısır’ diyor. Hafif bir esinti çıktı.

Haberin Devamı

Nehrin iki yanı sebze bahçeleri, muz ve hurma ağaçlarıyla kaplıydı. Yeşilliğin bitiminde kum tepeleri yükseliyordu. Çölün yansıması, her ışığı sarartıyordu. Öylesine güzel manzaralardı ki kitapları bir kenara kaldırdım. Nil anaç bir kadına benziyordu. Geçtiği her yeri besliyor, can veriyor, sarmalıyordu. Karanlık mavi mavi inmeye başlayınca, garsondan bir bardak kırmızı şarap istedim. Cabarnet Savignon üzümünden damıtılmış şarabın, kötü tadına aldırış etmedim. Karanlıkla birlikte ürperdim. Kıyıdaki ağaçların alacakaranlıktaki gölgelerini seyrettim. Çevredeki düşsel dinginliği dinledim. Yıldızlar ışımaya başlayınca, geceyi sonsuzmuş gibi düşledim. Nil üstünde yolculuk öylesine güzeldi ki başlangıçtaki tüm olumsuzlukları unuttum.

 

Haberin Devamı

FAYTONLARIN YARIŞI

Nil tanrılarıyla dolu bir düş
Nil Nehri üzerindeki felukalar


Sabahın ilk ışıklarıyla uyandım. Gemi Edfu kentine yanaşmıştı. Hazırlanıp, caddeye çıktım. Rehberimi bir faytoncuyla pazarlık ederken buldum. On dakikalık bir yolculuktan sonra, Horus Tapınağı’nın önünde indik. Antikçağdan kalma eserlerin en eskilerinden biri olan tapınak, oldukça etkileyiciydi. Aslında gezim boyunca gördüğüm tüm eserlere hayran kaldım. Bunların o zamanların tekniğiyle nasıl yapıldıklarına her seferinde şaşırdım.

Öğle olmadan gemi hareket etti. Ve görüntüye yine Nil’in iki kıyısındaki yeşillikler girdi. Nehrin üstündeki trafik oldukça yoğundu. Karşılaşan gemiler, düdükleriyle birbirini selamlıyor, ilgiyle etrafı izleyen turistler de el sallaşıyorlardı.

 

TANRILARLA DOLU BİR DÜŞ

Nil tanrılarıyla dolu bir düş

 

Nil’de tekrar yol almaya başladığımızda dolunay çıkmış, çevreyi bir dinginlik sarmış, masalsı görüntüler iki yanda yine akmaya başlamıştı. Luksor kentinin ışıkları uzaktan göründüğünde, vakit gece yarısını çoktan geçmiş, uyku gözkapaklarıma tüm ağırlığıyla oturmuştu. Ertesi gün kendimi yoğun bir programın içinde buldum. Önce Krallar Vadisi’ndeki firavun mezarlarına, ardından ilk ve tek kadın firavun Hatşepsut’un, sırtını kayalara yaslamış görkemli tapınağına gittim. Mısır’da yönetici sınıf içinde, en üst noktalara kadar gelme başarısını gösteren bu kadının öyküsünü dinledim. Sonra tekrar Luxor kentine dönüp, efsanevi Luksor ve Karnak tapınaklarını gezdim. O devasa sütunların ve heykellerin arasında dolaşırken, rahiplerle, firavunlarla yüz yüze geldiğimi sandım.

Güneş batarken, ‘Sharia el Bahr-Rıhtım Caddesi’ üstündeki Kışlık Saray Oteli’nin barına oturdum. Bir kadeh martini eşliğinde, Nil üstünde, yelkenlerini şişire şişire süzülüp giden feluka’ları seyrettim. Güneş batarken kızıla boyanan minarelerin, sütunların, hurma ağaçlarının siluetlerine bakarak bir düşe daldım. Düşümde Tanrı Horos’u, Tanrı Ra’yı, Tanrı Amon’u, Ramses’i, aslan gövdeli sfenksi, dünyanın yedi harikası piramitleri, hazineleri, mumyaları gördüm. Tüm bu görüntüler karşısında kendimi, kavrama yeteneğini yitirmiş, küçücük bir insan olarak hissettim. Kendimi bu düşün etkisinden uzun süre kurtaramadım.

 

Yazarın Tüm Yazıları