New York'ta limonata satardım
“Survivor” yarışmasıyla şöhretini perçinleyen Bennu Gerede, gerçek Bennu’yu Trendsetter İstanbul dergisine anlattı.
* Kaç yaşındasın sorusuyla başlamak istiyorum, biliyorum ki yaşını saklayanlardan değilsin.
- Saklamam çünkü gurur duyuyorum yaşımdan! 30 Ağustos’ta tam 42 olacağım.
* New York’ta büyüdün, sonra İstanbul’a döndün. Ne okudun, seni buralara geri getiren ne oldu?
- 3 yaşımdan itibaren New York’ta Birleşmiş Milletler International okuluna gittim. Babam emekli olunca İstanbul’a döndü, ben de liseyi yatılı olarak Fransa’nın güneyindeki bir okulda bitirdim. Ardından Parson’s School of Art and Design’a kabul edildim ama yaşım 16 olduğu için tek başıma Paris’te olmaktan ürktüm. Bu yüzden İstanbul’a dönüp biraz topraklarımı tanımaya karar verdim. Burada hem profesyonel olarak moda fotoğrafçılığı yaptım, hem şehir tiyatrolarında figüran olarak sahne aldım hem de Osman Yağmurdereli ve Mehmet Aslantuğ’un yer aldığı bir polisiye dizide başrol oynadım. Tam yıldızım parlamak üzereyken, zor olanı tercih edip tekrar Paris’teki okula başvurdum. Kabul edilince dört senelik yeni Paris maceram başladı.
* Tekrar New York’a dönmek istiyor musun?
- New York’un en güzel dönemlerini yaşadım. Çok keyifli geçti. Evimiz tam East River’a bakıyordu. Babamın işyerine çok yakındı ve okulumuz da aynı yol üstündeydi. Sık sık mahalledeki çocuklarla limonata satardık, sokaklarda oynardık. Komşularımın köpeklerini gezdirirdim para karşılığı, çocuk bakıcılığı da yapardım. Yaşım ufak olmasına rağmen cep harçlığı kazanmak için birçok mağazada çalışma fırsatım da oldu. Çok güzel bir çocukluk geçirdim. Hayalim tabii ki tekrar New York’ta yaşamak ama şöyle bir gerçek var ki maalesef eskisi kadar ucuz değil ve kalabalık bir aile olunca biraz zor görünüyor.
“SURVIVOR” YENİDEN DOĞMAK GİBİ BİR ŞEY
* Anne olmak, spor yapmak, fotoğraf çekmek, sosyal hayatta aktif olmak... Pek çok insanın aynı anda beceremeyeceği bolca meziyet var sende. Sırrın nedir?
- Sanırım hayata bakış açısı. Ben çok pozitif, umut dolu ve içgüdüleriyle yaşayarak öğrenen insanlardanım. Çocuklarım bana enerji veriyor, onların benimle iftihar etmesi hoşuma gidiyor. Bir de baba ve anneanne faktörü var. Onlar bana bu kadar yardımcı olmasa, bu kadar özgürce hareket edemezdim.
* Sık sık sosyal sorumluluk projelerine dâhil oluyorsun. Şu sıralar ilgilendiğin bir proje var mı?
- “Survivor” sonrası biraz çocuklar ve kendimle baş başa kalmayı tercih ettim. Çok özlemişim. Anlayacağın, şu an pek çalışmıyorum.
* “Survivor macerasına manevi bir yolculuk için gidiyorum” demiştin. Beklediğin gibi mi oldu?
- “Survivor’a bir daha katıl” deseler, koşa koşa giderim! O kadar özlüyorum ki boş boş düşünmeyi. Bütün dünyadan uzaklaşıyorsun. Oyunları kazanıp yemek yiyebilmek tek derdin. Beynin yorulmuyor. Dışarıdaki zehirlerden uzaksın, arınıyorsun. İçine de dönüyorsun tabii. Kaybettiğin manevi değerleri tekrar gözden geçiriyorsun. Sanırım daha sakin ve huzurlu bir şekilde dünyaya ve gerçek hayata dönüyorsun. Yeniden doğmuş gibi.
* Yarışmada seni en fazla etkileyen an hangisiydi?
- Konsey gecesi elendiğim an... Hem ünlülerin hem de gönüllülerin ayağa kalkıp alkışlaması beni çok duygulandırdı. Bana ne kadar saygı duymuşlar diye düşündüm.
BEN SOSYETEDEN UZAĞIM
* Seninle ilgili google’da bir araştırma yaptığımda hakkında çıkan yazılarda mutlaka “sosyetik” lafı geçiyor. Bu senin için doğru bir tanım mı?
- Çok sinir bozucu. Bu sıfat öyle bir yerleşti ki adım sosyetik fotoğrafçı diye kaldı. Oysa sosyeteden çok uzak bir insanım, kendi halinde yaşayan, sanat fotoğrafçısıyım! Herhalde Hüsrev Gerede’nin torunu olarak bana “sosyete” lakabını uygun görüldü!