Paylaş
Mavinin beyaza, benim de ikisine âşık olduğum büyüleyici bir güzellik Santorini… Fotoğraf makinesine yanlışlıkla eliniz değse bile muhteşem kareler yakalamanız mümkün. Santorini'yi gördükten sonra sormadan edemedim kendime, Turgut Uyar’ın ‘Kayayı delen incir’ kitabındaki şiirinde bahsettiği ‘Olmayacak yer’ Santorini miydi acaba? Bence öyleydi. Çünkü dünya mavi kadardı, mavi ve beyaz da dünya kadar güzeldi...
Güneş çekilip gittikten sonra bile mavi sonsuzluğa ve beyaza olan aşkıyla dimdik ayakta. Her şey bir fotoğraf karesini görmemle başladı. Mutlaka gitmeliydim. Çizsen boyasan ancak bu kadar güzel olabilirdi bir rota. Bir mayıs günü turistlerin yoğun olmadığı havanın da mis olduğu bir zamanda huzura doğru yola koyuldum. Minik bir havaalanından çıkıp üzüm bağları arasından geçip otele yerleştim. Otel denizi gören tepelerde önü havuzlu bir otel değildi ama ulaşımı kolaydı. Dünyada en güzel gün batımının olduğu iddia edilen adada güneşin batışını izlemek için tepelerdeki restoranlara her akşam uğradım. Dedikleri kadar var mıydı? Vardı… Güneşin her gün uçsuz bucaksız denizden yükselip, denizden batması unutulmaz manzaralar yaşatıyor insana…
Santorini'de günbatımında mavi ve beyaz
Üzüm hasadından sonra güneşte kurutulan üzümlerden yapılan ‘Vinsanto’ şarabı bu restoranlara oturur oturmaz tadımlık olarak geliyor. Zaten bir kere tadan bu tatlı şarabı bir daha unutamaz. Keşke bu atmosferde bir yerlerden piyanonun, kemanın ya da çellonun sesi de yükselse… Güneş batarken doğanın manzarasına karışacak tınılar şahane olurdu. Ben yetkili olsam bu adada mayıs ayı başlarında uluslararası, sanat dolu konserler düzenlerdim. Adını da ‘Günbatımında mavi ve beyaz’koyardım.
Santorini’nin sokaklarında yürümek, keşfetmek eğlenceli olduğu kadar yorucu da. Rahat bir ayakkabı şart. Yamaç ve dar sokaklar nedeniyle yürümek, manzarayı izlemek kadar kolay değil. Zaten lüks otellerin olduğu otellere arabayla ulaşım olmadığından eşekle bavullar taşınıyor. Santorini'de merdivenlerin bol olduğu, yokuş sokaklarda eşeklerin nasıl kaymadan yürüyebildiğini hâlâ anlamış değilim. Fotoğrafıma eşlik eden eşekcik az önce bir Japon turisti adrese teslim etmiş oldu.
Santorini'de Türk esintileri
Santorini'nin merkezi olan Fira’yı keşfettikten sonra merkezden kalkan bir otobüsle Oia’ya doğru mavi kubbeli kiliseleri, adanın diğer güzelliklerini keşfetmek için düştüm yollara. Santorini Türk kültüründen uzak değil. Baklavası, mezesi, kahvesi bize hiç uzak değil. Özetle birbirimizden çok farkımız yok. Zaten Türkçe satış yapan insanları adanın birçok restoranında, dükkânlarında görebileceksiniz. Santorini'ye en çok uğrayan turist Türkler. Kıymetliyiz yani oralarda...
Oia’da Kıbrıs, İngiltere ve ABD’den bir grup arkadaşın proje olarak başlattığı Atlantis Books dünyanın en büyüleyici kitapevleri arasında. Kitapevine uğradıktan sonra limana yaklaşan gemilerden inen turistlerin yukarıya çıkmak için eşeklerle hummalı çabasına denk geldim. Ben fotoğrafımı çekerken insanların tatilde niye kendisine ve eşeklere eziyet ettiğini anlamadan çoktan pozumu vermiştim. Adada da medeniyet var. Gemiden iner inmez teleferik var beş dakikaya yukarı, beş dakika da yukarıdan aşağıya iniyor. Santorini için tüm Yunan adalarına uğrayan cruise gemilerde tercih edilebilir. Ama bu manzara sabah limana yaklaşan gemiden, koştur koştur inip akşam limana yetişmek için koşuşturularak keşfedilecek bir ada değil. Bu manzaraya bir günde doyulmaz.
Üzüm bağları arasındaki müze
Santorini’ye gelirken ilk amacınız denize girmek olursa biraz hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz. Yüzebilmek için muhteşem plajlar yok. Çok çok övülerek anlatılan ‘Red Beach’e gittim, tek mutlu eden şey yolda uğradığım Yunan bir ailenin işlettiği mekân oldu. Biz Türk deyince “Komşu geldi” diyen güler yüzlü teyzenin sıcaklığını hiç unutmayacağım. Samimiyetle gülen bir yüzden daha kıymetli ne var ki hayatta...
Santorini'de bir şarap müzesi
Her yeni yerde mutlaka bir müze gezilecek kuralıma burada da uydum. Üzüm bağları arasında çok şirin bir şarap müzesi yapmışlar, adı: Koutsoyannopoulos Wine Museum. Şarabın tüm yapılış sürecini resimdeki şirin oyuncaklarla anlatıyorlar. Onları izlerken kulaklıklarla da hikâyeyi dinleyebiliyorsun. Önce müzeyi gezip sonra bağlara uğrayabilirsiniz. Santorini gördükten sonra sormadan edemedim kendime, Turgut Uyar’ın ‘Kayayı delen incir’ kitabındaki şiirinde bahsettiği ‘Olmayacak yer’ Santorini miydi acaba? Bence öyleydi. Çünkü dünya mavi kadardı, mavi ve beyaz da dünya kadar güzeldi....
İnanmazsınız...
Ona olmayacak bir yerde rastladım.
Ömrümün bir bölümünde basbayağı topalladım
Saçmaydı oysa, ne gereği vardı
“Dünya ne kadardı” dedim
“Mavi kadar” dedi...
Paylaş