Keşke annemi daha çok gezdirseydim

Her anneler gününde aklıma bir sürü ‘keşke’ üşüşür. Aslında aklıma üşüşenler birçok pişmanlıktır: “Keşke annemi şuraya götürseydim, keşke şunu da alsaydım, keşke uçağa bindirseydim, keşke şu yemeğin tarifini yazdırsaydım, keşke daha çok öpseydim, keşke dizinde biraz daha fazla uyuyabilseydim...” Bitmez tükenmez keşkeler, yani pişmanlıklar.

Haberin Devamı

O yıllarda daha çok seyahate giderdim. Dünyanın en uzak köşelerine... Dönüşte soluğu annemin yanında alıp, başıma gelenleri, gördüklerimi anlatırdım ona.

Eğer çölleri anlatıyorsam, “Bir daha oralara gitme, başına güneş geçer. Hem kumda börtü böcek çok olur!” diye nasihat ederdi. Çölleri sevmediğini anladım, ona bir daha çöl hikâyeleri anlatmadım hiç.

Ya da kuzeyin soğuk topraklarından dönünce, yanına koşar, bıçak gibi keskin rüzgârlardan, mavi mavi parlayan buzlardan, kar fırtınalarından, dalgalı denizlerden söz ederdim. Ben anlatırken o üşürdü. Acıyan gözlerle bakardı bana. Hemen yün yumaklarını sepetine doldurur, bir daha ki soğuk gezimde giymem için kalın kazaklar, atkılar, bereler örerdi. Hala giyiyorum onları. Annem, kızgın çölü sevmediği gibi soğuk kuzeyi de hiç sevmezdi. Onun için soğuk yolculukları da bir daha hiç anlatmadım.

 

 

Haberin Devamı

Ama İtalya, İspanya, Fransa gibi Akdenizli ülkelerdeki gezilerimi dinlemeye doyamazdı. Soru üstüne soru sorardı hep. Balıkların tadını, üzüm bağlarını, balkonlu evleri, çiçekli bahçeleri, masmavi denizi, evlerde ne piştiğini... Akdeniz’i sevdiğini hissettim.

Anladım ki annem ılıman kuşağın insanıydı. Onun için ona hep bu kuşağın çevresinden bir şeyler anlattım. Yarısı gerçek, yarısı masal! Ama bir fırsatını bulup da annemi o Akdenizli ülkelere hiç götüremedim. Şimdi, “Keşke götürseymişim” diye yakınıyorum.

 

 

Annem hiç uçağa binmeden öldü. Fırsat mı olmamıştı, korktuğu için mi binmemişti bilemiyorum. Rahmetli, arabanın arkasına oturup, başını cama dayar, seyrede seyrede yolculuk ederdi. Kim bilir içinden neler anlatırdı kendine.

Onu Ege’de, Akdeniz kıyılarında gezdirdim. Şimdi, “Keşke daha çok gezdirseymişim” demekten kendimi alamıyorum.

 

 

İstanbul’un siluetine dalıp giderdi

Haberin Devamı

Ortaköy’de otururduk. Annem Boğaz’ı çok severdi. Babamın koluna girer, caminin karşısındaki kahvelerden birinde oturup, uzun uzun balıkçıları, gemileri, martıları seyrederdi.
En çok da martılara şaşırırdı. “Bunlar aynı çocuklar gibi çığlık atıyorlar” diye hayretini dillendirirdi hep. Boğazı sevdiğini bildiğim için onu kıyı kıyı gezdirirdim arada bir. Bu geziler onu çok mutlu ederdi. Hele, Emirgan’da bir kahveye oturup, semaver ısmarlayınca dünyalar onun olurdu. Ne kadar basit şeylerden mutlu olurdu rahmetli.

Keşke annemi daha çok gezdirseydim

Şimdi, “Keşke daha çok Boğaz kıyısında gezdirseydim” diye hayıflanıyorum.

Hem Yıldız Parkı’nı hem de Emirgan Parkını çok severdi. Hadi seni parka götüreyim dediğimde çocuklar gibi sevinir, hayır duaları okurdu. Park gezisine bir gün önceden hazırlanır, köfteler yapar, yumurtalar haşlar, sigara böreklerini kızartırdı.

Haberin Devamı

Çimenlerin üstünde oturmaya bayılırdı. Çocuklar için iki ağaç arasına kurduğumuz salıncakta sallanmak mutlu ederdi onu. Gözlerine baktığımda çocukluğuna geri döndüğünü anlardım.
Düşünüyorum da, “Keşke daha çok parka götürseymişim” diye yakınmaktan başka bir şey gelmiyor elimden.

Keşke annemi daha çok gezdirseydim

Lokantaya gitmeyi pek sevmezdi. O, çocukları etrafına toplayıp, kendi yemekleriyle damakları tatlandırmaktan hoşlanırdı. Gitmeyi istediği tek yer, Eyüp sırtlarındaki Piyer Loti Kahvesi’ydi.
Rahmetliyi arada bir oraya götürürdüm. Arabayı önce caminin önünde durdurur, duasını eder, sonra kahveye çıkardık. Taze bir simit, demli bir çay... Konuşmadan dalıp giderdi İstanbul siluetine. Mutlu olduğu yüzündeki her kıvrımdan yansırdı.

Haberin Devamı

Şimdi, “Keşke daha sık götürseymişim Piyer Lotiye” diye hayıflanıyorum.
Bugün anneler günü. Keşkeler yine aklımın etrafında uçuşup duracak. Kim bilir daha neleri hatırlayıp “Keşke” diyeceğim.

Biliniz ki yıllar hızla akıp gidiyor. Benim gibi her anneler gününde “Keşke” sağanağına kapılmamak için, annenizle daha çok vakit geçirin, onu daha çok gezdirin, onu durmadan öpün.
Hem de hemen bugün.

Yazarın Tüm Yazıları