Paylaş
Güzel Sanatlar Müzesi (Kunsthistorisches Museum)
İçeride Avrupa sanat tarihinin zenginliğini ve ustalık eserlerini bir araya toplamış bambaşka bir dünya var. Aslına bakarsanız Viyana’da sadece bir günüm olsa, tüm hakkımı bu müzeden yana kullanır; gözlerimi, aklımı ve ruhumu burada doyurmak isterdim.
Müzedeki yüzlerce eser arasından benim üç favorim:
1-) Titan, “Venus, Mars ve Cupid”, 1560
Savaş tanrısının üzerindeki silahların, barış tanrıçasının yanında nasıl savunmasız kaldığına dikkat edin; aşkı yüceltiyor.
2-) Gillis van Coninxloo “Forest Landscape”, 1600
En sevdiğim ressamlardan biri van Coninxloo’nun derin ve karanlık ormanları abartılı proporsiyonlarıyla insanın hayal gücünü çalıştırıyor.
3-) Pieter Bruegel the Elder “De Kinderspelen”, 1560
Bruegel’ın tabloları mizah doludur. Bu tabloda Orta Çağa ait yaklaşık yüz farklı çocuk oyununu resmetmiş. O kadar detaylılar ki, her birine ayrıca eğilip, buralara sakladığı gizli anlamları bulmaca gibi çözmek gerekiyor.
Saat altıya yaklaşırken, müzedeki bekçilerin “kapanıyor, herkes dışarı” çağrısını duydum ama bunu yanımdaki arkadaşım duymadı. İçeride herkesten bir on dakika bile uzun kalsam, biraz daha tablo incelesem benim için heyecanlı olur diye düşündüm. Sonunda görevli bizi buldu tabii, her yerde kamera var ama işin güzel tarafı ön kapı çoktan kapandığı için bizi arka tarafta, normalde dekorasyonun bir parçası gibi boyanmış küçük bir kapıdan dışarı çıkarttılar; böyle gizli bir kapıyı da görmüş olduk ama dezavantajı daha gözlerimizi bugüne alıştıramadan kendimizi tramvay raylarının önünde bulduk; meğer kapı hemen buraya açılıyormuş.
Viyana sokakları
Ertesi gün sokakta yürürken bir kaç defa stantlara tutturulmuş, içinde Viyana gazetelerinin olduğu şeffaf poşetlere denk geldim; üzerlerinde küçük, kilitli kutular vardı. Meğer bu poşetlerin ağzı açıkmış; her isteyen gazeteyi içinden serbestçe alabiliyor, sonra da aslında pratikte bir engel olmadığı halde, kendinize “dürüst” sıfatını yakıştıracağınıza itibar ettiklerinden, gazetenin ücretini bu kutulara bırakacağınızı düşünüyorlar.
Viyana’nın en çok satan gazetelerinden Kronenzeitung her Pazar günü adına “namus sistemi” dedikleri bu yöntemle satılıyormuş ve herkes gazetenin ücretini mutlaka bu kutulara bırakırmış.
Bu arada arkadaşım bana Viyana sokaklarında kolay kolay hiçbir şeyin kaybolmayacağını, insanların yolda bulduğu bir eşyayı alıp götürmeyeceğini söyledi. Onu en fazla daha görünür bir yere koyar, sahibinin aynı yere geldiğinde bunu bulmasını isterlermiş. Belki bu yüzde yüz değildir ama insanların yine de “tanındıkları şekilde” hareket edeceklerine inanmak güzel.
Belvedere Sarayı ve Müzesi
Büyük ve simetrik bir bahçenin yukarı ve aşağı ucuna, karşılıklı iki bina şeklinde inşa edilmiş Belvedere Sarayı’nın bahçesinde isterseniz sabah yürüyüşünüzü bile yapabilirsiniz; giriş serbest. İçeride ise klasik ve çağdaş döneme ait tablolarla 17. yy’e ait dönemin zevkini yansıtan saray odaları var.
Müzedeki başyapıtlardan biri Viyanalı ressam Gustav Klimt’in sonsuz aşkı simgeleyen “The Kiss” isimli tablosu. Akademide sanat tarihi okuduğum dönemlerde bu tabloyu incelerken, bize çiftin etrafındaki alanın belirsiz olduğunu, o yüzden onların nerede olduklarını hayal etmenin bize kaldığını söylemişlerdi. Biz de bugün tablonun karşısında kendi hikayemizi yarattık; geldiğinizde siz de kendi hikayeniz için mutlaka zaman ayırın.
Şehrin simgelerinden 1832 tarihli çikolatalı pasta: “Sacher Torte”
Müzeden sonra kahve molası için Cafe Sacher’a gittik. Vitrinden pastaları incelerken çalışanlardan biri bana gülümseyerek Viyana’nın meşhur şeftali marmelatlı ve çikolatalı pastası Sacher Torte hakkındaki tartışmayı bilip bilmediğimi sordu. Anlattığına göre Viyanalılar neredeyse yüz yıldır “şeftali marmelatı bu kekin yalnız üzerine mi sürülmeli yoksa ortasına da sürülmeli mi?” diye en doğru tarifi bulmak için tartışırmış.
Cafe Sacher, şeftali marmelatını kekin hem üstüne hem ortasına sürüyor; bu onu normalden biraz daha tatlı yapıyor ama onun en büyük rakibi Cafe Demel marmelatı yalnız üstüne sürüyor. Ben pastaya keskinlik katıp onu hafif acı yaptığı için tek kat marmelatı beğendim ama buraya geldiğinizde her iki kafeye uğrayıp, aralarından tercihinizi yapabilirsiniz.
Bir ara büyük masanın üzerinde uzun çubuklara tutturulmuş günlük gazeteler dikkatimi çekti. Bu eski “gazetelikler” hem sayfaları bir arada tutuyor hem de onları yatay katlayamayacağınız için gündemi her sayfada bir bütün olarak okuyorsunuz. Oldukça havalı göründükleri kesin ama gazeteyi katlayarak okumanın da bence gizemli bir esprisi var.
16.yy’den beri aralıksız kurulan Viyana pazarı: Naschmarket
Viyana’nın Wienzeile caddesinde Orta Çağlardan beri aralıksız kurulan Naschmarket isimli pazar yeri çok büyük ve Pazar günleri hariç haftanın her günü açık. Burada dünyanın her tarafından getirtilen farklı ve özel yiyecekler satılıyor; damak tadınıza düşkünseniz buraya bayılacaksınız. Bizim gittiğimiz Cumartesi günü burada bir de daha çok eski doğu blok ülkelerinden gelen yabancıların kurduğu bir ikinci el pazarı vardı; benim saatler geçirdiğim asıl alan burası oldu.
Buradan oyuncak asker şeklinde boyanmış ahşap fındıkkıranlar (Nutcraker) ve bir kutu kurşun asker aldım. Satıcı bu aldıklarımın Fransız ordusu olduğunu söyledi, ısrarla sormama rağmen maalesef Osmanlı ya da Türk ordusu bulamadım oysa çok isterdim. Bunların dışında porselenler, Çekoslovakya camları, içleri sert saman doldurulmuş antika oyuncaklar ve daha başka sayısız ilginç objeler vardı. Gelip, ilgi alanınıza göre burayı kendiniz keşfetmelisiniz.
Viyana Devlet Opera Binası (Wiener Staatsoper)
Şehrin merkezindeki Opera Binası başlı başına muhteşem güzellikte bir yapı. Viyanalılar burada klasik müzik dinlemeyi ciddiye alıyor; haftalar öncesinden aldıkları biletler yerine göre 150 ile 15 Euro arasında değişiyor ama biz kapıda başka bir opsiyon daha olduğunu öğrendik. Performanslara bir saat önce gelip burada sıraya girersek “standing room” dedikleri odada ayakta durarak üç Euro karşılığında klasik müzik dinleyebilirmişiz. Bekleme sırası uzun ama en azından bir kez onu da deneyelim dedik. Yeri salonun arkasında olmasına rağmen hemen ortada; sahne çok net görülüyor. Biraz yorucu olabiliyor ama bizim için kesinlikle ilginç bir deneyim oldu.
Eve dönmeden buradan mutlaka Viyana Filarmoni Orkestrası’nın bir albümünü almayı da ihmal etmeyin; keyifle dinleyeceksiniz.
Fotoğraflar: Transat
Paylaş