Paylaş
Dünyanın ‘7 harikasını’ hatırlayalım. Milattan önce 5’inci yüzyılda Herodot tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. Bugün kabul edilen şekli ile milattan önce 2’nci yüzyılda tamamlanmıştır. Daha sonraları bir yığın yakıştırmalar, ilaveler yapılmış. Bir de, bir türlü itibar edemediğim “Yeni 7 Harika” var.
Türkiye’den sadece Ayasofya aday gösterilmiş ama halk oylamasında seçilememiş. UNESCO’nun da pek itibar etmediği bu yarışmada seçilenler; Çin Seddi, Petra Antik Kenti, Kurtarıcı İsa Heykeli, Machu Picchu, Chichen Itza Piramidi, Kolezyum ve Tac Mahal. Muhteşem Süleyman’ın muhteşem köprüsüŞimdi bu yazıda, pek bilinmeyen, dünyanın 8’inci harikasını anlatacağım;Muhteşem Süleyman’ın Hırvatistan Osijek’teki (Ösek) Drava bataklık ve nehri üzerine inşa ettirdiği köprü.Yedi kilometre uzunluğunda ve yedi metre enindeki bu dünya harikası, 20 gün gibi inanılması güç bir zamanda 25 bin kişi tarafından, tek bir çivi dahi kullanılmadan inşa edilmiş. Osmanlı’nın batı seferleri sırasında üzerinden binlerce süvari ve yaya ordular, dev toplar ve silahlar geçmiş.
Sultan Süleyman, Viyana odaklı Zigetvar seferi için 72 yaşında ordusunun başına geçmiş ama büyük bir orduyu yürütmek için çok önceden planlanmış lojistik gerekli. Macaristan ovasına ulaşmak için ise Drava Nehri ve bataklığını aşmak gerek. Süleyman’ın son köprü geçişiSüleyman 6 Haziran 1566’da Drava bataklığı ve nehri üzerine ‘Ayak Köprüleri’ yapılması için Peç ve Mohaç Sancakbeyi’ne bir ferman yollar.
Dünyanın 8’inci harikası olarak anılan bu dâhiyane eser, bir rivayete göre Mimar Sinan tasarımı. Sultan Süleyman Zigetvar seferinde muhteşem ordusu ile dünya harikası köprüsü üzerinden batıya, Ösek’e geçmiş ama geriye cansız vücudu dönmüş. Süleyman Köprüsü, Sultan Süleyman’ın geçtiği en son köprüdür. Bu sefer sırasında eceli ile hayata veda etmiş, Sadrazam Sokollu ise Sultan’ın ölümünü herkesten gizlemiş, iç organlarını gömdükten sonra cansız bedenini arabası içerisine oturma pozisyonunda bağlamış derler. Nasıl yapıldığına akıl sır ermiyor2008 yılında Darda kasabası yakınlarında bir gölde, belediyenin başlattığı balıkçılık için temizleme ve genişletme çalışmaları sırasında uzun, kalın ve sivri uçlu kütüklere rastlanır.
Zadar Sualtı Araştırmaları Enstitüsü’nün yaptığı araştırmalar sonucu, buluntuların o ana kadar varlığı sadece eski gravürlerde görülen ve savaş notlarında bahsi geçen köprüye ait olduğu tespit edilir. Ahşap parçaları görmek ve bilgi almak için rotamı Zadar’a çevirdim. ‘Zadar Uluslararası Sualtı Arkeolojisi Merkezi’nden proje direktörü Mladen Pesiç (sağımda) ve konservasyon uzmanı Marina Simiçiç (solumda) beni karşıladılar. Uçları sivri, bir kısmı altıgen, 20-30 cm çapında, bazıları 2-4 metreye ulaşan kazıkları koruma için alındıkları poliüretan karışımlı ıslak havuzlarda inceledim. Köprü 1686 yılında Avusturyalılar tarafından tamamen yakılmış. Mladen bana parçaların yanmış kısımlarını gösteriyor.
Yapılan radyoaktif karbon testleri ve dendrokronoloji (ağaç kesitindeki halkaları sayma) yöntemleri ile ağaçların 1440-1650 yıllarına ait olduğu tespit edilmiş. Mladen’e göre bazıları köprü yapımından iki sene evvel kesilip hazırlanmış. Konservasyondan sorumlu sempatik kız Marina ise şimdiki teknoloji ve insan gücü ile böyle bir köprünün yapılamayacağını söylüyor. Bazı gravürlerde, yanlarında korkuluklar görülüyor.Mladen havuzdan iki parça çıkarıp korkuluğun geçme dikey ve kısmen yanık yatay üst kısımlarını gösteriyor. Hiç metal çivi kullanılmadan kavela (ahşap çivi) ve bağlama metotları ile inşa edilen bu muhteşem yapıtın bir kısmını şimdi yeniden yapmak istiyorlar. Çok merak ediyorum, kesin görmeye Hırvatistan’a gideceğim. Sizlerle de buradan paylaşırım...
Paylaş