Paylaş
Batıyoruz! Pompları çalıştıralım derhal. Pompalar yetersiz ,su girişi daha fazla... Su güverteye erişti. Çok geç... Can yeleklerimizi giyelim, kendimizi kurtaralım bari... Ama tekneyi terk edemiyoruz.. Neden mi? Azzz sonra...
Knidos açıklarındayız. İki trata’nın (balıkçı gemisi) çektiği şat (motorsuz ve dümensiz ahşap sal) üzerinde 20 yaşlarında üç genciz. İki uzun yaz boyunca haftada bir gün hariç her Allah’ın günü iki kez dalarak ve 35 metre suyun altında çalışarak, ardından saatlerce dekompresyon (vurgun yememek için suyun altında çeşitli derinliklerde saf oksijen emerek bekleme) yaparak çıkardığımız yüzlerce cam eser ve anforalar, tonlarca cam kırıkları, dalış takımları, basınç odası, kompresörler vesaire dolu eski şat batıyor. Yüzlerce metre denizin dibine tekrar tarihin karanlıklarına, belki bir daha çıkmamak üzere yeniden gömülecek...
Sene 1979... Marmaris’in 25 deniz mili batısındaki akrep kaynayan Serçe Limanı’nda MS 1025 tarihinde sığınmaya çalıştığı dar girişli limana çarparak 35 metre dibi boylamış cam yüklü batığa dalıyoruz (Not: Bodrum Müzesi’nde görebilirsiniz).
Karadan yol yok. Tüm bulguları Bodrum Müzesi’ne teslim etmek üzere denizden yola çıktık. Saatte sadece iki mil yapıyoruz, 60 mil yolumuz var. Deniz kabarmazsa 30-35 saatte Bodrum’a gireriz. Yeterli su, yiyecek ve uyku tulumlarımız var. Üç genç sekizer saat vardiyeyiz. 40 mil yol yaptıktan sonra suyun güverteye yaklaşmakta olduğunu fark ettik.
Son çare olan Knidos’a girene kadar batmazsak belki kurtuluruz. Birdenbire aklımıza alçak basınç hava kompresörlerini ters monte etmek geldi. Yani hava basacağına su emecek. Bu fikir bizi Knidos kumsalına salımızı baştan kara oturtana kadar idare etti. Geniş bir nefes aldık ve 36 saattir kırpılmayan yorgun gözlerimiz derin bir uyku için kapandı.
BARDAKÇI’DA MFÖ DİNLEMEYE GİDERDİK
Bodrum Sulatı Müzesi’nde göreceğiniz ‘Cam Batığı’nın yüzlerce hikâyesinden biri de böyle işte sevgili dostlar. Düşünün o zamanlar İzmir’den Bodrum’a toprak yoldan 12 saatte gelebiliyorsunuz. Hiç otomobil yok sadece eşekler ve külüstür cipler var. Develer de turistler için değil hakikaten yük taşımak için yollarda geziniyorlar. Süngerler meydanda Raşit’in kahvesinin önünde çiğneniyor, kurumaya asılıyor ve leş gibi kokuyor. Mavi ahşap iskemleye tünüyorsunuz. Raşit demli çayı önünüze atıyor, bizden para da almıyor. Ben o zamanlar şalvar giyer, hep yalınayak yürürdüm. Şimdilerde butik, bar vs. olan tamirci dükkânlarında elimde kırık kompresör parçaları tornacılar ve kalede restorasyonda geçerdi Bodrum günlerim. Kampa dönerken de elimde ekmekler ve yoğurt. Yemek yapma sırası çoğu zaman bende olurdu. O zamanlar sadece kale önünden dolmuş tekneyle gidilen Bardakçı Koyu’nda MFÖ çalıyor, yakın dostlarım, onları görmeye bazen de tıngırdatmaya giderdik bazı ılık geceler Bardakçı’ya.
Bodrum Bodrum... Bir zamanlar âşık olmuştum... İsmi neydi? Unuttum...
ZAMANIN BODRUMU’NDA NELER YAPTIK?
Raşit’in kahvesinde akşam üstü pinekledik.
Ali Güven ayağımızın ölçüsünü aldı ve bize özel sandaletler yaptı. Yapılırken izledik ve koyu muhabbetlere daldık.
Sabah 06.30’da kalktık (veya hiç uyumadık) kahvaltıya Ali Doksan‘da şiş köfte yedik (Nasıl yedik sabah sabah kebap bilemiyorum).
Öğle sıcağında kalenin önündeki ufacık plajdan denize girdik.
TEK MÜKÂFAT KÖRFEZ LOKANTASI
Sualtı arkeolojisinin babası sayılan Prof. Dr. George Bass ekibindeydik. Bodrumluların tabiriyle ‘Corc Bey’ çok sevilip sayılırdı. Biz genç yakışıklı dalgıçları bir iki olay memnun ederdi. Ahmet Ertegün’ün bol yabancı yıldızlı partilerinin birine evine davetli olmak ve Corc Bey tarafından mükâfat olarak veya herhangi bir okazyon nedeniyle şık giyimli o zamanların tek lokantası ‘Körfez Lokantası’nda yemek yemek.
Paylaş