Paylaş
Patagonya neresi diye sorarsanız, size Güney Amerika’nın güney ucunda yer alan, 400 bin metrekare büyüklüğündeki yalnız toprakları işaret ederim. Bunun çoğu Arjantin, birazı da Şili topraklarındadır. Onun için bu geziyi iki bölümlü düşünmelisiniz.
Bariloche
KIYI KIYI PATAGONYA
Arjantin gezisine, San Carlos de Bariloche kentinden başlamanızı öneririm. Burası Patagonya Bölgesi’nin başkenti. En keyifli yolculuğu, karavanla yapacağınızı söyleyebilirim. Dilediğiniz yerde konaklayacağınız özgür bir yolculuk. Hele iki aile bu karavanı ortaklaşa kiralarsanız, yolculuğun maliyeti oldukça düşecektir.
Arjantin Patagonyası size iki cazip rota öneriyor. Birinci rota, Atlantik Okyanusu kıyısından en güneydeki Tierra del Fuego’ya uzanıyor. Bence dünyanın görselliği en zengin rotası. Muhteşem manzaralar, masalları andıran görüntüler pencerenizden akıp gidecek.
Bu yolculukta sürekli direksiyon sallamayacaksınız. Hoşunuza giden yerlerde mola verip, çevrenin tadını çıkaracaksınız. Size, Puetro Madryn kentinde duraklamanızı öneririm. Burada bineceğiniz küçük tekneler sizi dev balinaların çok yakınına götürecek. Bu yolculuk sırasında, katil balinaları, ayıbalıklarını, denizaslanlarını, kürklü fokları da görebilirsiniz.
Macellan Pengueni
Biraz daha güneyde, 200 bin ‘Macellan Pengueni’ sizi karşılayacak. Dünyanın en kalabalık penguen kolonisinde fotoğraf çekmeye doyamayacaksınız. Carbo Virgenes’te deniz rotası sona erecek. Burada eski bir deniz fenerinde yer alan Al Finy Al Cabo adlı kafe-barda vahşi dalgaları seyrederek, dünyanın bittiği yerin keyfini çıkartabilirsiniz. İsterseniz feribotla Tierra del Fuego’ya geçip, Antarktika hayalleri kurabilirsiniz. Kıyı kıyı Patagonya yolculuğuna burada nokta koyup, geri dönebilirsiniz. Ama yolculuk hem kısa olur hem de tadı damağınızda kalır.
AND DAĞLARI’NIN ETEKLERİNDE
İkinci rota ise yine Bariloche kentinden başlıyor ve And Dağları’nın eteklerini izleyerek güneye doğru uzanıyor. Yolun adı: ‘Ruta Nacional 40.’
Yolun başlangıcında birçok ilginç kasaba karşınıza çıkacak. Bunlardan en bilineni, bir zamanlar dünya hippilerinin kamp yeri olan El Bolson. Burada karavanı bir süreliğine park edip, çevrede yürüyüş yapabilirsiniz. Diğer kasaba ise ünlü Butch Cassidy ile Sundance Kid’in yaşadığı yer olan El Cholila.
Bu kasabaları gezdikten sonra tekrar yola devam edin... Sizi Patagonya’nın içine doğru götürecek olan bu yol, içinizi garip bir dinginlikle dolduracak. Yolun bir kıyısında And Dağları’nın sivri zirveleri, diğer tarafında ise uçsuz bucaksız boş topraklar, çiftlikler görüntüye girecek. İnişli çıkışlı platolar, hayret verici renkler ve formlar panoraması karşısında adeta büyüleneceksiniz.
Etrafı seyrederken, bu ıssız toprakların bir zamanlar dinozorların yuvası olduğunu unutmayın. Bilim insanları bu topraklarda birçok dinozor fosili buldu. Eğer dünyanın kuruluş günlerini merak ediyorsanız, Egidio Feruglio Paleontoloji Müzesi’ni ziyaret etmenizi öneririm.
Bazen And Dağları’nın yükseklerine çıkan, bazen kimsesiz topraklara inen yol, sizi Göller Bölgesi’ne götürecektir. Burası Patagonya’nın en çok ziyaret edilen bölgesi. Kayın ve mersin ormanları, yabani laleler, kırmızı, sarı, pembe, sarı, beyaz, mor renkli küpe ve çan çiçekleri, kaktüsler... O kadar çok çiçek çeşidi karşınıza çıkacak ki, hangisinin fotoğrafını çekeceğinizi, hangisini koklayacağınızı şaşıracaksınız.
Sığır çobanı ‘Gaucho’ların eski bir fotoğrafı.
Yol boyu at sırtındaki sığır çobanlarına, tilkilere, alpakalara, devekuşlarına sık sık rastlayacaksınız. Patagonya’da her şey sessizdir ama bu sessizliğin altında anlatacak çok hikâye vardır. Mesela sığır çobanı ‘Gaucho’ların yaşamı başlı başına bir roman. Atlarının sırtında, uçsuz bucaksız otlaklarda, sığır sürülerinin arkasında koşturup dururlar. Onlar pampaların kovboyları. Eti en lezzetli onlar pişirir. Arjantin kültürünün en renkli unsurlarından birini oluştururlar.
Patagonya’yı anlatırken, insanın kemiklerini donduran deli rüzgârdan söz etmemek olmaz. O rüzgârın adı Pampero’dur ve Antarktika’nın buz gibi soğuğunu bu düzlüklere taşır. O eserken üstünüze ne giyerseniz giyin fayda etmez.
Yol üstündeki görülecek ilginç bir yer de Cueva de los Manos. UNESCO’nun koruma listesinde yer alan bu mağaranın duvarlarında, 9 bin yıl önce çizilen figürleri görebilirsiniz.
Yol sizi daha sonra biraz daha güneydeki Los Glaciares Ulusal Parkı’na götürecek. Burada sizi olağanüstü güzellikler bekliyor. Mavi mavi parlayan buzullar, sadece bu bölgede yetişen ilginç formlu ağaçlar. En güzel pozu ise yılın 12 ayı karla kaplı olan Fitz Roy Dağı verecek. Bu dağ öylesine güzel ki, hep düşlerinizi süsleyeceğinden emin olabilirsiniz.
Biraz daha güneydeki El Calafate, yolculuğunuzun son durağı.
DÜNYANIN BİTTİĞİ YERDE
Her yıl binlerce meraklı buzulları görmek için El Calafate'ye geliyor.
Dünyanın en güney ucunda yer alan El Calafate’nin biraz güneyinde, yaşanabilir kara parçası bitiyor ve buz diyarı Antarktika başlıyor. Kasaba, geniş bir araziye dağılmış tek katlı evlerden oluşuyor. Arkasında Şili’ye doğru uzanan yüksek tepeler, önünde ise Arjantin Gölü var. Bu göl ülkenin en büyük tatlısu rezervi... Bu kasabanın en büyük gelir kaynağı turistler. Her yıl binlerce meraklı buzulları görmek için buraya geliyor, akşamları ızgara et yapan lokantaları dolduruyor, Malbec Bölgesi’nin şaraplarıyla sarhoş olup dünyanın bittiği yerde yaşamın keyfini çıkarmaya çalışırlar.
60 kilometre uzaklıktaki Buzullar Parkı.
Buraya gelmişken, 60 kilometre uzaklıktaki Buzullar Parkı’na gitmek gerek. Parkın ortalarına doğru Perito Moreno buzulu görünür. Dağlardan akıp gelen masmavi bir buzul. Perito Moreno Buzulu sürekli büyür. 60 km. uzaktan gelip, Arjantin Gölü’nün kıyısında kırılıp suya düşer. Kırılmadan önce ortalığı saran gümbürtü, suya düşen parçanın oluşturduğu dev dalga gerçeküstü görüntüler oluşturur. 60 metre yükseliği, 5 kilometre genişliği olan masmavi buz duvarının karşısından ayrılmakta zorlanacağınızdan emin olabilirsiniz.
Uzun ve muhteşem Patagonya yolculuğu burada biter. Bunun yaşamınızın en keyifli ve ilginç yolculuğu olacağından emin olabilirsiniz.
YEME-İÇME
'Asado' denen ızgara biçimi, bizdeki yatık kebabın bir benzeri... Siz ne kadar “İyi pişsin” deseniz de Arjantin’de kansız et yiyemezsiniz.
Patagonya’da ve tüm Arjantin’de yemek denince akla ilk gelen şey et. Bizdeki kebapçılar gibi, her köşe başında bir ızgaracıya rastlamanız olası. Dünyanın en büyük otlaklarına sahip olan bu ülkenin et konusunda haklı bir şöhreti var. Asado denen ızgara biçimi ise en tercih edilenlerin başında geliyor. Burada, orta yerde yanan ateşin etrafına, şişlere geçirilmiş bütün kuzular, bonfileler, pirzolalar diziliyor. Ateşe doğru meyilli bir şekilde dizilen bu etler, döndürülerek ızgara ediliyor. Bizdeki yatık kebabın bir benzeri... Siz ne kadar “İyi pişsin” deseniz de Arjantin’de kansız et yiyemezsiniz. Izgara ustaları, çok pişirmeyi, ete yapılan en büyük hakaret olarak algılıyorlar.
Arjantin’in Bordeaux’su denilen Mendoza Bölgesi’nde yetiştirilen ‘Malbec’ üzümü, kırmızı şarapta olağanüstü sonuçlar veriyor.
Et olur da şarap olmaz mı? 346 bin hektar bağ alanına sahip olan Arjantin, şarapçılıkta da iddialı üretimler yapıyor. Arjantin’in Bordeaux’su denilen Mendoza Bölgesi’nde yetiştirilen ‘Malbec’ üzümü, kırmızı şarapta olağanüstü sonuçlar veriyor. Cabarnet Sauvignon, Şiraz, Pino Noir ve Tempranillo diğer önemli kırmızı sepajların (Tek bir üzüm çeşidinden yapılan şarap) arasında sayılabilir.
Paylaş