Paylaş
Yunanlılar Ege’de üstünlük sağlamak için İtalya’da kızağa konmuş bir savaş gemisi satın alır. ‘Averof’, Ege‘de tüm dengeleri alt üst edecek, 22 knot hızı ile donanmamızın korkulu rüyası olacaktır. Averof teknik olarak da çok üstündür. Osmanlı gemileri topları 3 dakikada 1 mermi atarken, Averof, 1 dakikada 3 mermi atmaktadır. Zayıf ve adeta hiç varlığı olmayan Osmanlı donanması darmadağındır. Averof, Balkan harbi için gönderilen mühimmat ve asker yüklü gemilere geçiş izni vermeyecek, Balkan harbi yenilgimizde büyük rol oynayacaktır. Osmanlı kasası yeni bir donanma için yetersizdir, II. Abdülhamit ise çok pasif bir tutum ile zaten zayıf olan donanmayı Haliç’te tamamen çürümeye terk etmiştir. Osmanlı donanmasını incelemeye gelen ‘İngiliz Amirallik Birinci Lord’u William Palmer’, çok şaşırmış, raporunda “Donanma diye bir şey yoktu” yazmıştır.
1897 Osmanlı-Yunan savaşı nedeni ile Haliç’ten hareket eden atıl donanmanın moral için halkın önünde bir resmi geçit yapması düşünülmüş ama seyrin daha başında Mesudiye’nin kazanları patlamış, yağmur nedeni ile Hamidiye’nin makina dairesine su dolmuş, filo rotasını şaşırıp Çanakkale yerine Lapseki’ye çıkmış, düşünün.
Averof ise başlı başına ayrı bir hikâye: İtalya’nın Livorno kentinde daha kızakta iken İtalyanlar Averof’u Osmanlı’ya teklif ederler. İtalya’ya giden Türk heyeti olumsuz rapor verip biz vazgeçince, Rumlar kendi aralarında para toplayarak ‘Averof’u satın alır. Bu tek gemi Osmanlı’nın savaşta yenilgilerinin sebebi olacaktır. İşgal kuvvetleri ile gelen Averof, ‘Geldikleri gibi Gidecekleri’ İstanbula’a demir atacaktır.
Tek çare Türk halkından para toplamak
Yağcızade Şefik Bey ve bir kısım Osmanlı tüccarları bir sivil toplum örgütü, Donanma Cemiyeti kuruyorlar (Donanma-yı Osmani Muavenet-I Milliye Cemiyeti). “Bu millet otuz milyon efraddan müteşekkildir. Bu otuz milyon içinde hiçbir ferd tasavvur edemem ki milletin, vatanın, tealiyesini arzu etmesin. İşte biz şu otuz milyona müracaat etmeliyiz. Evet, bu otuz milyonun kaffesine, ihtiyarına, gencine, çocuğuna, erkeğine, kadınına, Türküne, Arabına, Arnavuduna, Çerkezine, Kürdüne, Lazına, Rumuna, Ermenisine, Bulgarına, zenginine, fakirine, dilencisine müracaat etmeliyiz. Ve demeliyiz ki Gelin ey bu toprağın öz evlatları, bize ayda kırk para verin, ayda bir kuruş, ayda kırk para elbisenizden, ekmeğinizden, eğlencenizden, tütününüzden, kahvenizden her nerden isterseniz bu kırk parayı tefrik ediniz. Ayın nihayetinde bize veriniz. Ben bu telife “Hayır” cevabı verecek hiçbir Osmanlı tasavvur edemem.”
Donanma için seferberlik başlıyor
Bu şekilde Cemiyet Osmanlı’da donanma için bir seferberlik başlıyor. Tüm bebeler ellerinde kumbaralar yollarda para topluyor. Galata köprüsüne bir kutu asılıyor ve gelen geçen gönlünden ne koparsa içine atıyor. Tüm Beyoğlu tiyatrolarında etkileyici vatanperver oyunlar oynanıyor, perdeden sonra kutular dolaştırılıyor tüm şık beyler ve hanımlar altın ve mücevherlerini kutuya atıyorlar. Kırsal bölgeler ve taşra da tüm gelinler altınlarını bağışlıyor, yastık altından paraları çıkartıyorlar ve bu millet hatırı sayılır bir para olan 7 milyon sterlin veya şimdiki değer ile 700 milyon sterlin topluyor. (1914 den beri yüzde 400 faizini de eklerseniz 2,8 Milyar sterlin eder, doğru hesaplıyor isem). Bu paralar ile İngiltere’ye iki ‘Dreadnought’ siparişleri veriliyor. Tüm bu siparişlerin parası peşin ödeniyor, gemilerin kömürlerinin parası bile gidiyor. Gemilerin teslimatında İngiltere ayağını sürtmeye başlıyor. Reşadiye bitmiş ama testler ve eksikler bitmek bitmiyor. Diğer gemi “Sultan Osman-ı Evvel” zaten bitmiş bir gemi. Brezilya-Arjantin savaşı için Brezilyalılar ısmarlamışlar, bir kısım ödeme de yapmışlar fakat Arjantin ile sulh sağlanınca taksitleri ödememişler ve bu şekilde ‘Rio de Janeiro’ adlı gemi Sultan Osman oluvermiş. İstanbul’dan gemilere Sultan Osman Reşadiye ve mühimmat gemisi Reşit Paşa’ya (Halas)’a Türk bayrağı çekip teslim almak için Rauf bey İngiltere’ye tüm Türk subay ve leventler ile gidiyor ama nafile.
Hem paramız hem gemilerimize el konuyor
Son taksit 100 bin lira da ödeniyor, kömür ve iaşe yükleniyor. 2 Ağustos 1914 günü teslim günü. Tam 20 saat kala Churchill savaş ilanı bahanesi ile tersaneye İngiliz askerlerini dolduruyor ve Sultan Osman, Reşadiye ve diğer tüm teslimatı yapılacak gemilere el konuluyor. Tüm bu para da hala günümüze kadar ödenmiyor. Hoş Lozan anlaşmasında kısa ve kurnaz bir madde ile bu borç silinmiş görünüyor ise de gönlümüzde hiç bir zaman silinmeyecek. Reşit Paşa (Halas) da bu komploya kurban gitmiş ve tüm parası ödendiği halde İngilizler tarafından teslim edilmeyip el konulmuş. İronik bir şekilde adı ‘Waterwitch’ (su cadısı) olarak değiştirilmiş, üstelik Çanakkale Savaşı’na İngiliz askeri taşımış ama sonra 1923’te Cumhuriyetin ilanı ile Türk karasularını terk edememiş ve burada kalmış. Boğaz’ın en büyük yolcu gemisi olarak (yazın 1053, kışın 961 Yolcu) senelerce hizmet vermiş ve nihayet iki kez renovasyon geçirerek lüks bir gemi olmuş. Gene ironik bir şekilde Prenses Margaret ve Prens Charles’ı bile misafir etmiş.
Kaptan Yaşar Çakır 1970’ler sonunda Halas Yolcu gemisi iken gemide tayfa çalışmış ve Gemi sahibi Rahmetli Mustafa Koç ile yaptığı 15 dakikalık bir görüşme sonucu Kaptan olarak işe başlamış. Hepimiz gibi o da unutamıyor Mustafa Koç’u. Bende 80 milyonluk Türkiye’ye İngiltere’nin faiz vesaire kaba hesap adam başı 5000 TL borcu olduğunu unutamıyorum…
1914 yılında İngiltere Glasgow Fairfield Shipping Co. tersanelerinde imal edildi. Osmanlı’nın Dünya harbi evveli ‘Donanmamızı Kuvvetlendirme’ telaşı sırasında hazin bir ihanetle son bulan büyük savaş gemileri ‘Dreadnought’ ların (Etkileyici görünümlü dev savaş gemileri) alımında, mühimmat ve destek gemisi olarak satın alındı. Gemi’ye ‘Reşit Paşa’ adı verildi. Destek vereceği gemilerin hikâyesi ise çok acıklı…
İngiliz dostlarım gücenmesinler, devletlerinin borcu bu para, ama fakir zengin herkesten, halktan toplanan para bu, günah...
Paylaş