Sayısal gece

BİR yıl boyu her Salı, arkadaşım Nil ile birlikte sabah yola çıkar, akşam dönerdik İzmit'ten. Çadırlardan birinde çocuklarla seramik, yaratıcı faaliyetler, tiyatrolar yapardık, evlerinin altında kırılan fayların, ruhlarındaki izleri silinsin diye. Bir ulusun seferberlik günleriydi onlar.

Bir kadın, hem de büyük bir sorumluluğu eşiyle paylaşmış olan bir kadın o günlerin anılarını taşıyan kitabını yolladı bana.

‘‘Geride resimler kaldı’’. Münire Özbey.

Münire Özbey, 17 Ağustos 1999 günü Gölcük'te yapılan devir teslim töreni ile Donanma Kurmay Başkanlığı'na atanan Mustafa Özbey Amiral'in eşi.

Amiral ile ilk kez Kardak krizi sonrasında tanışmıştım. O dönemin Genel Kurmay Başkanlığı'nda çok tartışılan ‘‘çalışma grupları’’ndan birinin, Yunanistan ve Kıbrıs masasının başındaydı.

Sonra Gölcük'e tayin olmuştu.

Bugüne kadar sessizliğini koruyan Münire Özbey, içimize gömdüğümüz, anımsamak istemediğimiz, Allah'a havale ettiğimiz bir uyuyan sorunu, yeniden karşımıza çıkartıyor.

Ben, o dönemin ayrıntılar arasında kalan bazı gerçeklerini ilk kez bu kitaptan öğrendim.

* * *

1999 Yüksek Askeri Şura kararıyla Gölcük'e Mustafa Özbey Amiral ile birlikte iki Tuğamiral daha atanır. Münire Özbey'in kaleminden okuyalım gerisini.

‘‘...Aynı Şura kararıyla Tuğamiral Özbek Gürgün, Gölcük Üs Komutanı ve Tuğamiral Nadir Kınay, Gölcük Tersane Komutanı olarak atandı.

Bu iki amiral, 16 Ağustos günü eşleri ve çocuklarıyla neşe içinde Gölcük'e geldiler; yeni yaşamlarına başlamak için...

O iki Amiral Gölcük'te sadece bir gün görev yaptılar. 17 Ağustos sabahı, Gölcük'te eşleri ve birer evlatlarını depreme sundular. Sonra yeniden atandılar. Bir günlük Gölcük görevinin hazin bir hikayesidir bu.’’

Felaket günlerinin en insani ayrıntılarını anlatan, bir arabadan dağıtılan peynir, ekmek ve suyu almak için sessizce sıraya giren, sonra da yıkılan Orduevi'ne arkasını dönüp, göz yaşları içinde elindeki ekmeği çiğnerken, ‘‘acının arttırdığı mazoşist bir lezzet duygusunu utanarak fark eden’’ çıplak ayaklı bir Komutan eşinin samimi tanıklıklarını nefesimi tutarak okudum. Okurken bir şey fark ediyorum.

Dört yıl önce yaşadığımız travmadan çıkardığımız dersler, beton, çelik, taş ile ilgili ama ya yaşam? Derinlemesine düşündük mü? Sarsılma duygusunu, edinme dürtüsünü, kaybetme korkusunu hiç didikledik mi? Ya arınma? İnsanın kendisiyle, kaçamaksız yüzleştiği bu deneyimin tanıklıklarında, bu sorumun yanıtını buldum.

* * *

‘‘SAYISAL Gece’’ adlı deneme ve bu kıpkırmızı resim aklımdan hiç çıkmayacak.

‘‘Aslında bizi hayata bağlayan iplerin ne kadar ince olduğunun farkında mısınız? Bu depremde İlahi Güç, 17 Ağustos'ta ‘‘Sayısal Gece’’yi Gölcük'te düzenledi. Kazananlar, kaybedenler; kalanlar mı gidenler mi bilinmez! Bu resim işte o ‘‘Sayısal Gece’’yi anlatıyor. O Yüce Güç, parmaklarına kırmızı paletini takmış, kendi resmini boyuyor. Resmin önündeki meleğe şöyle diyor. Hadi toparlanın, boyanızı fırçanızı alın Gölcük'e gidiyoruz. Hayatı yeniden boyamak için.’’
Yazarın Tüm Yazıları