Güncelleme Tarihi:
Savcı Süslü’nün avukatı Mustafa Uluşahin, kavgada “5 aylık hamile Dr. Oya Kutsoylu’nun parmağının kırıldığı” iddiasının doğru olmadığını, sadece “tendon kopması ve tırnak kenarında kanama” olduğunu savundu:
“Medyadaki açıklamaları dışında gerek Oya, gerek Uğur Kutsoylu’nun soruşturmadaki ifadelerinde ve Uğur’un Karşıyaka C. Başsavcılığı’na verdiği dilekçesinde parmak kırılma iddiası yoktur. Uğur K’nın hakareti üzerine arabanın arka koltuğunda oturan ve o zamana kadar tartışmaya karışmayan Mehmet Süslü, araçtan inerek Uğur’un yanına gitmiş ve ‘Niye hakaret ediyorsun?’ dediğinde, Uğur, yumrukla vurmuştur. Süslü’nün sağ gözünün avuç içi büyüklüğünde şiştiği ve morardığı doktor raporu ile tespit edilmiştir.” Savcı Süslü’nün “gerçek dışı ve eksik” olarak nitelendirdiği haberi yazan DHA muhabiri Bahri Karataş ile görüştüm: “Doktor ve eşiyle konuştuk, ama savcı ve kızının ifadesini de dosyadan alarak habere koyduk. Olay esnasında parmağının kırıldığını ve Adli Tıp raporu olduğunu Dr. Oya Kutsoylu, görüntülü röportajımızda söyledi. Olay anındaki hakaretler, cep telefonu kamerasıyla da çekilmişti. Dava dosyasına da girdi.” Karataş, Dr. Kutsoylu’nun 14 Nisan’da meydana gelen olaydan üç gün sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden aldığı kısa raporu (epikriz) faksladı. Raporda, Dr. Kutsoylu’nun bir parmağında “avülsiyon kırığının eşlik ettiği ekstansör tendonun yapışma yerinde ayrılma halinin mevcut olduğu, bu yaralanmanın ameliyat gerektirdiği” belirtiliyordu.
İki tarafın avukatlarıyla görüştüm, belgeleri inceledim. İki tarafın şikayetlerine, savcı Süslü’nün görev yaptığı Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı bakıyor. Doktor ve eşi hakkında yaralama suçundan cezalandırılmaları istemiyle dava açılmış; olaya tanık olan Ender Şen hakkında da savcıya hakaretten yargılanması için iddianame hazırlanmış; tarafsızlığını yitirdiği gerekçesiyle tanıklığı geçersiz sayılmış. Savcının eşi ve kızı için takipsizlik kararı verilmiş; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın savcıyla ilgili soruşturması ise sürüyor.Doktor ve eşinin avukatı Kurtuluş Kanat, 25 Mayıs’ta İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği dilekçede, “Adliyemiz bu hadise ile kamuoyu nezdinde mühim bir sınavdan geçmektedir. Bu soruşturma hak mı, yoksa meslektaş dayanışması mı ağır basacak gösterecektir” dedi.
Haber yansızdı
Yol kavgası haberi, Hürriyet İzmir’de 4 Mayıs’ta çıkmıştı. Başlıkta savcının suçlandığı vurgulansa da haberde iki tarafın iddialarına yer verilmişti. Aradaki tek fark, doktor ve eşiyle konuşulmasına rağmen savcı tarafının görüşlerinin ifade metinlerinden alınmış olmasıydı. Onlarla da görüşülse elbette daha iyi olurdu ama haberde “Karşılıklı şikayet” ara başlığı altında savcının, doktorun eşinin kendisine yumruk attığı iddiası da aktarılmıştı. Zaten böyle bir kavgada taraflardan birinin anlatımına dayanmak, onu doğru kabul etmek yanlış olurdu. Taraflardan biri bir hukukçu olsa da hangisinin haklı olduğuna yine yargı karar verecek. Bize de yargının o kararını yazmak düşecek.
Özgür bırakılan Yunus
KUŞADASI açıklarında görülen yunus ile ilgili haber, 18 Mayıs’ta “Açlıktan bitkin düşen yunus için seferber oldular” başlığıyla Hürriyet internette, 19 Mayıs’ta da “Yunus’un teşekkürü” başlığıyla gazetede yayımlandı. Yunuslara Özgürlük Platformu ve 16 okurdan gelen mesajda, bu haberler eleştiriliyordu. Meğer o yunus, Fethiye’de bir Rus işadamına ait yunus gösteri merkezinden 2010 yılında kurtarılan iki yunustan Tom adı verilenmiş. Tom, Misha adlı diğer yunusla birlikte Yunuslara Özgürlük Platformu ve uluslararası kuruluşların girişimleriyle kurtarıldıktan sonra doğal ortama alışmaları için 20 ay rehabilite edildikten sonra 9 Mayıs’ta denize salınmış. Tom’u özgürlüğüne kavuşturmak için bunca çaba harcayan hayvanseverler, ortak mesajlarında onun yeniden bir gösteri merkezine alınmak istenmesinin “koruma” olarak sunulmasına karşı çıkıyorlardı:
“Denizlerden travmatik şekilde yakalanan, beton havuzlarda aç bırakılarak ve ölü balıkla ödüllendirilerek eğitilen, stresten her biri ülser hastası olan bu hayvanlar, zorlu rehabilitasyon sürecinden sonra nihayet özgür kalabilmişken, bu kanlı ticaretin sürmesine neden olan ve yunuslar gibi birçok deniz memelisinin üzerinden milyonlar kazanıp yüzlercesinin ölümüne neden olan sistemi ve temsilcilerini ‘kurtarıcı’ olarak gösterdiğinizi görüyorum. Sualtı Araştırmaları Derneği’nin doğaya yeni bırakılmış yunusun, zorlu geçecek olan uyum sağlama sürecinde asla elle beslenmemesi ve insanlarla iletişim kurmaması gerektiği açıklamasını es geçecek kadar az yer veriyorsunuz. Bunun yerine esaret altında öğretilmiş tepkilerinden arınmaya çalışan bir yunusa el hareketleri ve düdükle komuta etmeye çalışan gösteri merkezi çalışanlarına prim yaptırıyorsunuz. ‘Kuşadası Dolphinarium çalışanları tarafından kurtarılıp merkezde tedavi edilmektedir’ şeklinde lanse edilen ‘sözde kurtarma operasyonları’ sonunda o canlıların çoğu doğaya geri dönememektedir.” Tom, halen Kuşadası’ndaki bir koyda, sahile yakın bir yerde. Doğal yaşama alışabilmesi için tek ihtiyacı insanların ondan uzak durması...
Regaip Kandili
24 Mayıs’ta birinci sayfada çıkan “Bu gece Regaip Kandili” haberi ile ilgili olarak Twitter’dan eleştiriler geldi. Yavuz Sert adlı okurumuz da uyardı: “Kandil notu bir yanlışı içeriyor. Regaip Kandili, Hz. Muhammed’in ana rahmine düştüğü gece değildir. Sizden ricamız bu konudaki hatanızı düzeltmeniz ve gelecek yıllarda aynı hataya düşmemeniz.” Farklı kabullenişler olsa da Diyanet’e göre, “Regaip, çok bağış ve bol ihsan anlamına gelen ‘rağîbe’ kelimesinin çoğuludur.” Regaip Kandili de üç ayların başlangıcı olan Recep ayının ilk cuma gecesidir. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Kandil mesajında bu gecenin anlamını özetliyordu: “Bu gece aynı zamanda Kuran ayı Ramazan’ın müjdecisidir. Regaib, diğer bazı kandillerimiz gibi tarihte yaşanmış bir gecenin sene-i devriyesi değildir.”
Okurdan kısa kısa
Nezih Akkutay: 22 Mayıs tarihinde ekonomi sayfasında “Manu en değerli kulüp oldu, Bayern Munich ‘Real’i geçti” diye bir başlık var. Orijinali yazılsa München, Türkçesi yazılsa Münih olması lazım. Niye Munich yazıldı acaba?
NOT: Munich, İngilizce yazılışı. Haber, İngilizce bir kaynaktan alınırken, kentin ismi de aynen alınmış.
Sedat E.: 20 Mayıs’ta Hürriyet Pazar’da çıkan söyleşinin ilk sayfadaki spotunda “Çeşme akarken doldurmaya çalışıyorlar” diyor. Ama söyleşiyi okuyunca görüyorsunuz ki, o cümle Olgun Şimşek’in değil, Ayşe Arman’ın. Öyle sormuş, ama Olgun Şimşek o cümleyi onaylamamış.
Sacit Renda: Dünkü (18 Mayıs) Hürriyet’te Fethi Pirinççioğlu ile ilgili vefat ilanında “Atatürk ile görev alan Nafiye (Bayındırlık) Bakanı”, bugünkü haberde de “ilk kabinede Nafiye Bakanı” deniyordu. Nafiye değil doğrusu nafia olacaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında (yanılmıyorsam DP devrinde de) Bayındırlık Bakanı yerine “Nafia Vekili” deniyordu.
NOT: Sözlükte nafiyenin anlamı “yok eden”, nafia ise “bayındırlık işleri”.