Güncelleme Tarihi:
Aramasının nedeni, 20 Temmuz’da üçüncü sayfada çıkan iki haberdi. Okurun yakındığı haberlerden birinin başlığı, “Koca, evdeki Elif’leri karıştırdı”, diğerininki ise “Öfkeli kocadan eşine 7 kurşun”du. Adının yazılmasını istemeyen kadın okur, bu haberlerin “erkek yanlısı” olduğu kanısındaydı:
“Bu iki haber alt alta. Birinde kadın erkeği bıçaklamış, diğerinde erkek kurşunlamış. Ama iki haberin diline bakarsanız, son derece erkeksi. Bıçaklayan kadın olunca, ‘Eşini misafir odasında Elif E. ile sevişirken yakalayan Elif A. eline geçirdiği bıçakla saldırdı’ deniyor. Ama kurşunlayan erkek olunca ‘...sözüne sinirlenen koca lokantanın kapısını kilitleyip tabancayla eşine kurşun yağdırdı’ diye yazılıyor. Yani erkek sinirlenip kurşunlayabilir, kadın ise öyle bir gerekçesi olamaz mı?”
Açık söylemek gerekirse, o iki haberi okumuş ama böyle algılamamıştım. Telefonu kapattıktan sonra haberleri dikkatle bir daha okudum. Evet, iki saldırganın eyleminin aktarılması sırasında tamamen farklı bir dil kullanılmıştı! Erkek saldırgan için “sinirlenme” gerekçesine dikkat çekilirken, kadın saldırgan da sadece olayın anlatılmasıyla yetinilmişti. Elbette haberler erkek saldırganın suçunu hafifletme kaygısıyla yazılmamıştır ama toplamdaki erkek algısı haber diline sızınca öyle bir sonuç ortaya çıkmış maalesef...
Hüsnü Mahalli ve iki yanlış
HÜRRİYET’in, “Suriyeli gazetecinin MİT balonu” haberi, Akşam yazarı Hüsnü Mahalli’yi kızdırdı. Gazetesinde bu haberi eleştirdiği yazısına “Zavallılar” başlığını attı; “Bazı Arap internet sitelerine göre MİT Başkanı Hakan Fidan öldürülmüş. Çok ilginç!” diye yazdığı tweet’ın böyle sunulmasına tepki gösterdi. Aslına bakarsanız Hüsnü Mahalli, “Haber benim olmadığına göre balon neden benim olsun” diye sormakta haklıydı. Önce Hürriyet İnternet’te, sonra da 21 Temmuz tarihli Hürriyet’te “Suriyeli gazetecinin MİT balonu” başlığı atılması yanlıştı.
Fakat Mahalli’nin bu yöndeki sözleri gazetedeki (şehir baskılarındaki) haberde vardı; Twitter’da Arap sitelerinin iddiasını paylaştığını anlatıyordu. Mahalli, Hürriyet’in niyetini sorgularken bu sözlerine haberde yer verilmesini de hesaba katabilirdi. Öyle yapmamış, Hürriyet’in “kurulduğu günden beri yüklendiği misyon”dan girip, şikâyetçi bir tavırla Cumhurbaşkanı ve Başbakan hakkında yazdıklarından dem vurup, o haberi yazanların “zekâ ve kapasiteleri”ni aşağılayarak noktalamış yazısını.
Oysa kendisine atfedilen misyon suçlamalarından yakınan Mahalli gibi bir gazetecinin, bir gazeteye misyon yüklemeye çalışmadan ve hakaret etmeden yanıt vermesi beklenirdi. Herhalde fazla sinirlendiği için üslubuna dikkat edemedi.
Yine intihar
“Sıkıntılıyım diyordu” başlıklı haber, genç bir hemşirenin intiharını konu alıyordu. 26 Temmuz’da birinci sayfadan çıkan bu haberde, hemşirenin nasıl intihar ettiği de ayrıntılı olarak anlatılıyordu.
İntihar haberleriyle ilgili olarak daha önce de yazmıştım. Kamuya mal olmuş kişiler dışındaki insanların intihar veya intihar girişimlerinin haber değerini sorgulamak gerekiyor. Örneğin eski bakanlardan Hikmet Uluğbay’ın tabancayla intihar girişiminde bulunmasının bir haber değeri vardı. Bir bakanın görevi sırasında böyle bir girişimde bulunmasının, nedenleri ve sonuçlarını kamuoyuna aktarmak gazetecilik göreviydi.
Kayseri’deki özel bir hastanede çalışan hemşire Dilek Memduha Yücel’in intiharı ne kadar haber değeri taşır, onun intiharı kamuoyunu ne kadar ilgilendirir? Bu sorulara olumlu yanıt veremiyorum. Çünkü o hemşirenin intihar ettiği bilgisini almak topluma bir yarar sağlamaz. Olsa olsa intiharlarla ilgili istatistiklerdeki bir rakamın adını sanını öğrenmiş olur kamuoyu.
Maalesef bu tür intihar haberleri yönlendirici olabiliyor. Hele “307 No’lu odada ... ile kendini astı” gibi başlıklar kullanır, nasıl intihar ettiğinin ayrıntılarını da yazarsanız bu benzer durumda olan kimileri için örnek oluşturabiliyor. Türkiye’de intiharların zaten arttığı, üstelik en yüksek intihar oranının da gençler ve kadınlarda olduğu göz önüne alınırsa böyle haberlerle yeni bir intihara ilham verme fikri bile yeterince ürkütücü.
Okurdan kısa kısa
İrfan Sarp: Düşen RF-4E uçağıyla ilgili haberlerde iki yanlış deyim kullanıldı. 13 Temmuz’da orta sayfada “Üniforma kemerinden tuttu!” başlığı atılırken pilotların üniformayla uçmadıkları ve üzerlerinde uçuş elbiseleri bulunduğu bilinmiyor muydu? Diğeri de “postal” kelimesinin kullanılmasıydı. Pilotlar uçuşta postal değil bot giyerler.
NOT: Birinci sayfada doğru biçimde “uçuş elbisesi” yazılmıştı.
Emel Sanlı: 15 Temmuz’da gazetenizde “Ölmeden önce görülecek yerler” listesinin haberi yapılmıştı. Bu haberin girişinde “Allah gecinden versin ama” diye yazmanız şaşırttı beni. Bu sizce bir haber üslubu olabilir mi? Korkarım yakında haberlerinizde “inşallah”, “maşallah”lı başlıklar da göreceğiz?
Mehmet Ergin Balibeyoğlu: “Ve Rocky devrildi”. 15 Temmuz tarihli Hürriyet gazetesinin Sylvester Stallone’nin oğlu Sage’nin ölümü hakkında verdiği haber böyle yazıyor. Bana biraz alaycı geldi. Oğlunun ölümü ile yıkılmayacak anne baba var mı? Hürriyet’e yakışmıyor.
Tamer Oktay: 16 Temmuz’da spor sayfasında kombine kart satışları ile ilgili haberde; Alman liginden beş takımın satış rakamları büyükten küçüğe doğru sıralanmış. Türkiye’de ise Fener 30 bin, Galatasaray 40 bin, Beşiktaş 4500, Trabzon 800 şeklinde izaha muhtaç bir sıralama yapılmıştı. Tüm takımlar satış rakamına göre sıralanırken Fener’i üste koymanın mantığı nedir?
C. Şefik Koldaş: 16 Temmuz’da çıkan haber “Penguenlerin sır ölümü” diye başlıyor “Brezilya’nın kuzeybatısındaki Rio Grande do Sul eyaletinde 512 (ölü) penguen kıyılara vurdu” diye devam ediyordu. Brezilya’nın kuzeybatısının denizle bağlantısı yoktur, kuzeybatıda Venezuela, Kolombiya ve Peru var.
NOT: Okur haklı. Rio do Sul eyaleti, Brezilya’nın kuzeydoğusunda.
Rıfkı Baktan: Behçet Oktay’ın ölümüyle ilgili davanın ilk duruşmasının haberini gazetemizde bugün (19 Temmuz) okudum. Ama sanığın açık ismini yazmamanızın nedenini anlayamadım. Dava başladığına göre hâlâ H.K diye vermenin bir gerekçesi yok. Zaten diğer gazetelerde yazıyor sanığın ismi.
Namık Demiray: “CHP’den Esad için Samos mektubu”. Bu başlığın bir köşede yer alması bamtelimizi titretti. Efendim “Ege Adaları”ndan bazılarının Türkçe adları da var. Bunlardan biri de Sisam. Yunanca adı başlıktaki gibi Samos. “Sisam çok mu Türkçe?” Evet Türkçedir, Londra’nın olduğu kadar...