Şair duyarlılığı, alıp alkole götürüyor insanı

Güncelleme Tarihi:

Şair duyarlılığı, alıp alkole götürüyor insanı
Oluşturulma Tarihi: Eylül 15, 2001 01:47

Şair duyarlılığı, alıp alkole götürüyor insanı... "Bugün de ölmedim anne" mısraı da, "Burası Türkiye adamım bana bir yorgunluk kahvesi getir" sözleri de aynı buruklukta işliyor insanın içine.

İçinde bir yerlerde, büyütmeyi bile isteye ihmal ettiği bir çocuk taşıyor sanki sürekli.  Dışında bir yerlerde ise ‘‘Resimli Ahmetler Tarihi’’nin son Ahmet'i ‘‘Ahmet Deniz’’ duruyor. ‘‘Hoşçakal şehrim’’ diyerek 5 Nisan'da tarihinde Bostancı İstasyonu'nunda ‘‘Ankara-İstanbul Karatreni’’nden inip İstanbul'un yerlisi olmaya soyundu Ahmet Erhan. Hoş geldin Ahmet Erhan, hoş geldin ‘‘yanlış kardeşim benim!’’
Adı neredeyse Ankara ile anılan Ahmet Erhan, üstelik son derece içli yazılar yazarak terketti kentini. Sebebi nedir bunun?

- Önce zorunluluklar yüzünden. Çünkü Ankara'da çalıştığım şirket iflas etti. Ama Ankara'nın kültürel anlamda olsun, toplumsal anlamda olsun bir tükeniş içinde olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yaratıcılığını, dinamizmini yitirdi Ankara. Kızılay Meydanı'na baktığınızda, kelepçelenmiş bir şehir görüntüsüyle karşılaşırsınız. İnsanların geçmediği üst geçitlerle kelepçelenmiştir şehir. Bu bile, Ankara'nın kültürel anlamda yoksullaşmasının tuhaf bir göstergesi gibi geliyor bana.

Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?

- Ankara aslında hep verili olanla yetinen bir kent. Öyle sanıyorum ki, bugün o verili kaynaklar kurudu. Düşünce üretimi yok denecek kadar az. Halbuki, Türk şiirinin en iyi şairleri Ankara'dan çıkmıştır. Sonradan gelip İstanbul'a yerleşmişlerdir o başka mesele. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil.Bugün Ankara kendi oğullarını kusuyor bana kalırsa. Çünkü Ankaralı kültür adamlarının hemen hepsi İstanbul'a gelmek için can atıyor.

RAKI ŞİŞESİNDE BALIK

Bizim edebiyatımızda nedense şair-alkol ilişkisi üzerinde yeterince durulmamış, genel geçer değerlendirmelerle geçiştirilmiştir hep. Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı için, 'Onun alkole gidişi hepimizden farklıydı, sanki içindeki bir başkasının susuzluğunu dindirmek için içer gibiydi' der. Şairlerin dünyasında alkolün yeri nedir?

- Burada özentinin önemli bir payının olduğunu elbette inkár edemeyiz. Alkol, şair imajının etiketi gibi sanki. Ben kendi deneyimimden yola çıkarsam, benim için öyle değil. Alkol bende itiraz anlamı taşıyor. Sürekli alkol alan biri değilim. Uzun aralar veren biriyim ama alınca da sonuna kadar gidiyorum. Türkiye zor bir ülke. Şairlerin gerek ülkeleriyle, gerek dünyayla çok duyarlı bir ilişkileri var. Öyle olmasa zaten şiire gerek duymazlardı. O duyarlık tutup alkole götürüyor insanı. Ben bunu ağır bir biçimde yaşadım. Hastanelerde yattım.

İtiraz derken neyi kastediyorsunuz?

- Kendi içindeki bir itiraz o. Dışa fazla yansımıyor. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, çok net söylüyorum, son yıllarda beni sevindiren tek şey Galatasaray'dır. Galatasaraylı olmasam da aynı şekilde düşünürdüm herhalde. Ülkemle, toplumumla, çevremle ilgili olarak neye sevindim diye düşünüyorum ve başka bir şey bulamıyorum ne yazık ki.

PANİK ATAK TEŞHİSİ

Sadece dışarıya değil, içeriye dönük bir yadırgayış da var galiba sözünü ettiğiniz itirazın içinde.

- Elbette. Ben yalnız içmeyi severim mesela. Dışarıyla pek bir ilgim yoktur. Bana konulan teşhis panik ataktı. Panik ataktan dolayı alkole müptela olduğumu söyledi doktorlar. Panik ataktan dolayı beni askere almadılar zaten. İki aylık kısa dönem çıkınca yalvar-yakar gittim 36 yaşımda. Yoksa hiç almayacaklardı.

Hastane serüveni nasıldı? Birkaç kez alkol tedavisi için hastaneye yattınız...

- Düzenli olarak iki kez gittim ama tedaviye cevap verdiğimi söyleyemem. Belli bir bilinç noktasına ulaştıktan sonra hastanenin yapabileceği hiçbir şey yok. Örneğin terapi gruplarında bir şey bulamadım ben.

Nasıl bir dünya orası?

- Korkunç bir dünya tabii. Toplumun en alt kesiminden insanlar vardı, genelde köprü altından getirilen insanlardı. Bana konulan teşhis, dediğim gibi panik ataktı. Muhtemelen tedaviye cevap vermemenin sebebi de buydu.

Panik atakın çözülebilmesi için bir şey yapılabildi mi?

- İlaç tedavisi uyguladılar.

BEN CESUR DAVRANDIM

Alkolle ilişkiniz gündelik hayatınızı etkiledi mi?

- Etkiledi elbette. Bir iletişimsizlik doğurdu doğal olarak...

Hiç alkolik olmakla suçlandınız mı çevrenizde?

- Benim hastanelerde yatmalarım gerçekten cesaret işiydi. Hastaneye yatarak alkol olayını resmileştirdim ben. Çevremdeki pek çok arkadaşım benden daha ağır durumda olduğu halde, o cesareti gösterip hastaneye gidemiyor. Niye olduğu çok açık: Alkolik veya yeni deyimiyle alkol bağımlısı yaftasını yemek istemiyorlar. Ben cesur davranıyorum. Masanın altından içki içmeyi sevmem ben. Ne yaşadıysam, şiirime de yansıttım onu. Oyun oynamaya gerek duymuyorum çünkü. Bir çeşit kişisel belge olsun istiyorum ayrıca. Türkiye diyorum ama Türkiye bana çarptığı kadar Türkiye.

Alkol bu anlamda bir tahammül gücü mü veriyor?

-Edip Cansever diyor ya, 'Ya alkol olmasaydı...'

Şiir de bu anlamda bir başka alkol kullanma biçimi değil mi?

- Çok açık bir şey söylemek gerekirse, ben hep şiirden kaçtım. İnanın kağıtlardan, kalemlerden kaçtım. Ama o beni bırakmadı. Halbuki Adanademirspor'da Fatih Terim'le top oynuyordum ben. Ayağım kırıldı ve birdenbire şiir yazarken buldum kendimi.

Alkolle ilişkiniz kadınlarla olan ilişkinize nasıl tesir etti? Ne oldu o cephede?

- Alkol kişiliğimi değiştirmedi benim. O yüzden, kadınlarla ilişkim normalde nasıl idiyse, içince de öyleydi. Bazı kadınlar vardır ki, alkolden uzak durduğu gibi, alkol kullanan erkekten de uzak durur. Onlara da rastladım...

Bir de bunun tam tersi var galiba...

- Tam tersine pek rastlamadım ben. Daha doğrusu o çevrelere pek girmedim. Ben herhangi bir müzik eşliğinde, kitap okuyarak içmeyi severim. Mutfağa ve yatağa yakın yerleri severim. Dışarda pek içmem. İstanbul'a geldiğim ilk hafta, zorunlu olarak İstiklál Caddesi'ne 'takıldım.' Ondan sonra kimse beni Nevizáde'de gördüğünü söyleyemez.


ŞİİRİ ECE AYHAN’LA BAŞLATANLARDAN NE BEKLENİR?


Herhalde dünyanın çok az yerinde 50 yaşına gelmeden ölen şairler kuşağı vardır...

- Doğru, ama herhalde dünyanın çok az yerinde de Türkiye gibi bir ülke vardır...

Mevcut edebiyat ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Biraz fazla çeşitlilik var. Aslında çeşitlilik edebiyat adına olumlu bir durum ama bizdeki o kadar olumlu görünmüyor. Bizdeki genç şair ya da şiir meraklısı, şiire Ece Ayhan'la başlıyor. Bu gerçekten çok vahim bir durum. Bir insanın şiir tarihi Ece Ayhan'la başlıyorsa ne bekleyebilirsiniz? Daha ötesine gitme gereği duymuyor kimse. Názım Hikmet diyorsunuz, tuhaf tuhaf bakıyor yüzünüze. Ben Názım'ın bile yeni kuşaklar tarafından yeterince okunduğunu sanmıyorum. Necip Fazıl okunmuyor. Yahya Kemal'in adını bile duymadan şiir yazan veya yazdığını sanan insanlar var bugün. Bırakın bunları, Ahmet Erhan bile okunmuyor.

Saydığınız isimleri bile bilmeden şiir yazılabileceği fikrine nasıl ulaşıyorlar o zaman?

- Şiiri aldıkları noktadan ibaret sanıyorlar. İlle de Ece Ayhan adını vermek şart değil. Edip Cansever veya İsmet Özel gibi isimler için de geçerli aynı şey. Şiiri onlardan ibaret sanıyorlar, öyle başlatıyorlar. O zaman da ortaya gerçekten abuk sabuk şeyler çıkıyor. Çok az sayıda genç şair dışında hiç umutlu değilim. Şiiri bilmiyorlar çünkü. Kendilerine sanal bir dünya yaratıp oradan bakıyorlar.

Bunun postmodernizmle bir ilgisi var mı acaba?

- Doğrusu postmodernizmi filan bildiklerini de sanmıyorum. Müthiş bir şair enflasyonu var. Aynı şey hikáye ve roman için de geçerli son yıllarda.

Bu bir geçiş dönemi mi sizce, yoksa çözülüş dönemi mi?

- Ben sosyolog değilim ama sosyolojinin terimleriyle konuşmak gerekirse geçiş dönemi olduğunu sanmıyorum. Bana şiirin çözülüşü gibi geliyor bu. Şiirle uğraşan insanların Türkiye'den uzaklaştığını düşünüyorum ben.

Ahmet Erhan, 1958 Ankara doğumlu bir şair. Çocukluğunu ve ilkgençliğini Mersin ve Adana'da geçirdikten sonra, yüksek öğrenim için yeniden Ankara'ya döndü. O zamanki adıyla Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü'nü bitirdi. İlk şiir kitabı olan ‘‘Alacakaranlıktaki Ülke’’ ile henüz 22 yaşında iken Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü kazandı. Ödülü kazandığını öğrendiği gece telefonla aradığı şair dostu Özdemir İnce, ödülle birlikte pek çok da düşman kazandığını ‘‘müjdeledi’’ kendisine. Daha sonra Yunus Nadi, Cemal Süreya ve Halil Kocagöz ödüllerini de alan Ahmet Erhan'ın, toplam 11 şiir kitabı bulunuyor. Erhan'ın bütün eserleri Everest Yayınları tarafından basılacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!