Saddam'ı sürgüne razı etme girişimi mi?

SADDAM Hüseyin'e üstü kapalı bir biçimde ‘‘çekil’’ mesajının Tüzmen ile birlikte Bağdat'a gittiğini geçen hafta AKP çevrelerinden duymuştum.

Bu mesajın Saddam'a doğrudan verilmediğini ama Tüzmen'in ilettiği ‘‘ağır’’ bir mektubun satır aralarında bulunduğunu öğrendim sonradan.

Mektupta, ‘‘zamanın kalmadığı, durumun çok ciddi olduğu’’ ya BM kararlarına ‘‘tam olarak’’ uyması gerektiği ya da sonuçlarına katlanacağı yolunda bir mesaj iletildiği söylendi Irak Devlet Başkanı'na.

ABD Başkanı Bush'un, ‘‘Eğer Saddam BM kararına tam olarak uyarsa, Irak'ta rejim değişmiş sayılır’’ sözlerini hatırlatan bir yetkili, ‘‘Bir devlet başkanına, hem de komşu bir devlet başkanına açık açık git denemez, ama o bunun söylenmek istendiğini anlar’’ dedi.

Gerçekten Saddam'a ‘‘git’’ dendi mi yoksa, ‘‘Barış için her yolu denediğini’’ gösterdikten sonra yabancı askerlerin Türkiye topraklarında konuşlandırılması önerisini Meclis'e getirmeyi hedefleyen hükümetin takviminin bir parçası olarak bu izlenimin mi verildiği henüz net değil.

Ama Türkiye'nin bölge ülkeleriyle başlattığı ‘‘barış girişiminde’’ bu noktanın bir baskı unsuru olarak öne çıkartılmak istendiği anlaşılıyor.

Pekiyi Saddam'ın gitmesi savaşı engelleyecek mi?

Amerikan politikalarında hálá etkili olan eski CİA başkanı James Woolsey, önceki gün gazetecilere yaptığı açıklamada bu soruyu yanıtlamış: ‘‘Oğullarını orada bırakıp, onun gitmesi yeterli değil. Irak'da bir rejim değişikliği gerekiyor.’’

* * *

BARIŞ girişimini sonuna kadar sürdürmek, sadece vicdani bir görevi yerine getirmek için değil, savaşı önlemek için de şart ama bu, gerçekleri halka açıklama sorumluluğunu geri plana attırmamalı.

Geçtiğimiz iki hafta boyunca, kamuoyunun dikkati Amerikan uzmanların Türkiye'deki tesis ve üslerde yapacakları keşif çalışmalarına odaklandı. Esas mesele, hükümetin ikircikli tavrı yüzünden gözden kaçtı.

Oysa, mesele Türk topraklarına yabancı askerlerin konuşlanması meselesidir.

12 yıl önce, bugün yazdığım köşe yazısında, ‘‘savaşa gerek kalmayabilir'' demiştim. Savaşa karşı olduğum için beklentilerim, isteklerim savaş karşıtı gelişmeleri öne çıkartmama neden oluyordu. O gece Amerikan uçakları Bağdat'ı bombalamaya başladılar.

Savaş istemeyebilirsiniz ama bir de gerçekler var. Onları kamuoyunun dikkatinden kaçırarak ilerlemek, sağlıksız sonuçlar verir.

* * *

SAYISI ne olursa olsun, bir tek Amerikan askerinin Türkiye topraklarına gelmesi için bile izin, Anayasının 92. Maddesi'ne göre sadece TBMM'ye ait.

Körfez Savaşı sırasında Meclis, bu konudaki karar yetkisini 126 sayılı karar ile hükümete devretmişti.

Bu karar sonradan Çekiç Güç'e, Meclis'e başvurmadan izin verilmesi sırasında hükümet tarafından dayanak kabul edilmiş ve eleştirilere hedef olmuştu.

Saddam, bölge ülkelerinin ricasını ‘‘manalı’’ bulur da şapkasını alıp gider mi bilemiyorum. Bildiğim bir şey var o da hükümetin kendisinden bekleneni net olarak kamuoyuna açıklamasının önemi.

Topraklarımıza yabancı asker girmesine izin verecek miyiz? Bunun çerçevesi ne olacak? Ne olmalı?

Başbakan, hükümeti karar verme konusunda geciktiği için eleştirenleri ‘‘savaş yanlısı’’ cephe diye niteliyor. Savaşa karşı olmak, Türkiye için hayati önemdeki kararların aceleye getirilmeden, tartışılarak alınmasını istemeye engel mi?
Yazarın Tüm Yazıları