Oluşturulma Tarihi: Aralık 13, 2019 15:57
Yusuf suresinde, Yusuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Peki, Yusuf suresi anlamı ve fazileti nedir? Yusuf suresi Türkçe ve Arapça okunuşu nasıldır?
Yusuf suresi anlamı, Türkçe ve Arapça okunuşu, Diyanet meali ile fazileti vatandaşlar tarafından merak ediliyor. Yusuf suresi anlamı ve meali konusunda araştırma yapan vatandaşlar bir yandan da fazileti hakkında bilgi almak istiyor. İşte, Yusuf suresi hakkında merak edilen detaylar...
YUSUF SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1. Elif lam ra tilke ayatül kitabil mübın
2. İnna enzelnahü kur'anen arabiyyel lealleküm ta'kılun
3. Nahnü nekussu aleyke ahsenel kasası bima evhayna ileyke hazel kur'ane ve in künte min kablihı le minel ğafilın
4. İz kale yusüfü li ebıhi ya ebeti innı raeytü ehade aşera kevkebev veş şemse vel kamera raeytühüm li sacidın
5. Kale ya büneyye la taksus rü'yake ala ıhvetike fe yekıdu leke keyda inneş şeytane lil insani adüvvüm mübın
6. Ve kezalike yectebıke rabbüke ve yüallimüke min te'vilil ehadısi ve yütimmü nı'metehu aleyke ve ala ali ya'kube kema etemmeha ala ebeveyke min kablü ibrahıme ishak inne rabbeke alımün hakım
7. Le kad kane fı yusüfe ıhvetihı ayatül lis sailın
8. İz kalu le yusüfü ve ehuhü ehabbü ila ebına minna ve nahnü usbeh inne ebana le fı dalalim mübın
9. Uktülu yusüfe evitrahuhü erday yahlü leküm vechü ebıküm ve tekunu mim ba'dihı kavmen salihıyn
10. Kale kailüm minhüm la taktülu yusüfe ve elkuhü fı ğayabetil cübbi yeltekıthü ba'düs seyyarati in küntüm faılın
11. Kalu ya ebana ma leke la te'menna ala yusüfe inna lehu lenasihun
12. Ersilhü meana ğadey yerta' ve yel'ab ve inna lehu lehafizun
13. Kale innı le yahzününı en tezhebu bihı ve ehafü ey ye'külehüz zi'bü ve entüm anhü ğafilun
14. Kalu le in ekelehüz zi'bü ve nahnü usbetün inna izel le hasirun
15. Fe lemma zehebu bihı ve ecmeu ey yec'aluhü fı ğayabetil cübb ve evhayna ileyhi le tünebbiennehüm bi emrihim haza ve hüm la yeş'urun
16. Ve cau ebahüm ışaey yebkun
17. Kalu ya ebana inna zehebna nestebiku ve terakna yusüfe ınde metaına fe ekelehüz zi'b ve ma ente bi mü'minil lena ve lev künna sadikıyn
18. Ve cau ala kamısıhı bi demin kezib kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl vallahül müsteanü ala ma tesıfun
19. Ve caet seyyaratün fe erselu varidehüm fe edla delveh kale ya büşra haza ğulam ve eserruhü bidaah vallahü alımün bi ma ya'melun
20. Ve şeravhü bi semenim bahsin derahime ma'dudeh ve kanu fıhi minez zahidın
21. Ve kalellezişterahü mim mısra limraetihı ekrimı mesvahü asa ey yenfeana ev nettehızehu veleda ve kezalike mekkenna li yusüfe fil erdı ve li nuallimehu min te'vılil ehdıs vallahü ğalibün ala emrihı ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
22. Ve lemma beleğa eşüddehu ateynahü hukmev ve ılma ve kezalike neczil muhsinın
23. Ve ravedethülletı hüve fı beytiha an nefsihı ve ğallekatil ebvabe ve kalet heyte lek kale meazellahi innehu rabbı ahsene mesvay innehu la yüflihuz zalimun
24. Ve le kad hemmet bihı ve hemme biha lev la er raa bürhane rabbih kezalike li nasrife anhüs sue vel fahşa' innehu min ıbadinel muhlesıyn
25. Vestebekal babe ve kaddet kamısahu min dübüriv ve elfeya seyyideha ledel bab kalet ma ceazü men erade bi ehlike suen illa ey yüscene ev azabün elım
26. Kale hiye ravedetnı an nefsı ve şehide şahidüm min ehliha in kane kamısuhu kudde min kubulin fe sadekat ve hüve minel kazibın
27. Ve in kane kamısuhu kudde min dübürin fe kezebet ve hüve mines sadikıyn
28. Felemma raaa kamısahu kudde min dübürin kale innehu min keydikünn inne keydekünne azıym
29. Yusüfü a'rıd an haza vestağfirı li zembik inneki künti minel hatıın
30. Ve kale nisvetün fil medınetimraetül azızi türavidü fetaha an nefsih kad şeğafeha hubba inna leneraha fı dalalim mübın
31. Felemma semiat bi mekrihinne erselet ileyhinne ve a'tedet lehünne müttekeev ve atet külla vahıdetim minhünne sikkınev ve kaletıhruc aleyhinn felemma raeynehu ekbernehu ve katta'ne eydiyehünne ve kulne haşe lillahi ma haza beşera in haza illa melekün kerım
32. Kalet fe zalikünnellezı lümtünnenı fıh ve le kad ravedtühu an nefsihı festa'sam ve leil lem yef'al ma amürruhu le yüscenenne ve leyekunem mines sağırın
33. Kale rabbis sicnü ehabbü ileyye mimma yed'unenı ileyh ve illa tasrif annı keydehünne asbü ileyhinne ve eküm minel cahilın
34. Festecabe lehu rabbühu fe sarafe anhü keydehünn innehu hüves semıul alım
35. Sümme beda lehüm mim ba'di ma raevül ayati le yescününnehu hatta hıyn
36. Ve dehale meahüs sicne feteyan kale ehadühüma innı eranı a'sıru hamra ve kalel aharu innı eranı ahmilü fevka ra'sı hubzen te'külüt tayru minh nebbi'na bi te'vılih inna nerake minel muhsinın
37. Kale la ye'tiküma taamün türzekanihı illa nebbe'tüküma bi te'vılihı kable ey ye'tiyeküma zaliküma mimma alemenı rabbı innı teraktü millete kavmil la yü'minune billahi ve hüm bil ahırati hüm bil ahırati hüm kafirun
38. Vetteba'tü millete abai ibrahıme ve ishaka ve ya'kub ma kane lena en nüşrike billahi min şey' zalike min fadlillahi aleyna ve alen nasi ve lakinne ekseran nasi la yeşkürun
39. Ya sahıbeyis sicni e erbabüm müteferrikune hayrun emillahül vahıdül kahhar
40. Ma ta'büdune min dunihı illa esmaen semmeytümuha entüm ve abaüküm ma enzelellahü biha min sültan inil hukmü illa lillah emera ella ta'büdu illa iyyah zaliked dınül kayyimü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
41. Ya sahıbeyis sicni emma ehadüküma fe yeskıy rabbehu hamra ve emmel aharu fe yuslebü fe te'külüt tayru mir ra'sih kudıyel emrullezı fıhi testeftiyan
42. Ve kale lillezı zanne ennehu nacim minhümezkürnı ınde rabbike fe ensahüş şeytanü zikra rabbihı fe lebise fis sicni bid'a sinın
43. Ve kalel melikü innı era seb'a bekaratin simaniy ye'külühünne seb'un ıcafüv ve seb'a sümbülatin hudriv ve uhara yabisat ya eyyühel meleü eftunı fı rü'yaye in küntüm lir rü'ya ta'bürun
44. Kalu adğasü ahlam ve ma nahnü bi te'vılil ahlami bi alimın
45. Ve kalellezı neca minhüma veddekera ba'de ümmetin ene ünebbiüküm bi te'vılihı fe ersilun
46. Yusüfü eyyühes sıddıku eftina fı seb'ı bekaratin simaniy ye'külününne seb'un ıcafüv ve seb'ı sümbülatin hudriv ve ühara yabisatil leallı erciu ilen nasi leallehüm ya'lemun
47. Kale tezraune seb'a sinıne deeba fe ma hasadtüm fezeruhü fı sümbülihı illa kalılem mimma te'külun
48. Sümme ye'tı mim ba'di zalike seb'un şidadüy ye'külne ma kaddemtüm lehünne illa kalılem mimma tuhsınun
49. Sümme ye'tı mim ba'di zalike amün fıhi yüğasün nasü ve fıhi ya'sırun
50. Ve kalel melikü'tunı bih fe lemma caehür rasulü kalercı'ila rabbike fes'elhü ma balün nisvetillatı katta'ne eydiyehünn inne rabbı bi keydihinne alım
51. Kale ma hatbükünne iz ravedtünne yusüfe an nefsih kulne haşe lillahi ma alimna aleyhi min su' kaletimraetül azızil ane hashasal hakku ene ravedtühu an nefsihı ve innehu le mines sadikıyn
52. Zalike li ya'leme ennı lem ehunhü bil ğaybi ve ennellahe la yehdı keydel hainın
53. Ve ma überriü nefsı innen nefse le emmaratüm bis sui illa ma rahıme rabbı inne rabbı ğafurur rahıym
54. Ve kalel melikü'tunı bihı estahlıshü li nefsı fe lemma kellemehu kale innekel yevme ledeyna mekınün emın
55. Kalec'alnı ala hazainil ard innı hafıyzun alım
56. Ve kezalike mekkenna li yusüfe fil ard yetebevveü minha haysü yeşa' nüsıybü bi rahmetina men neşaü ve la nüdıy'u ecral muhsinın
57. Ve le ecrul ahırati hayrul lillezıne amenu ve kanu yettekun
58. Ve cae ıhvetü yusüfe fe dehalu aleyhi fe arafehüm ve hüm lehu münkirun
59. Ve lemma cehhezehüm bi cehazihim kale'tunı bi ehıl leküm min ebıküm ela teravne ennı ufil keyle ve ene hayrul münzilın
60. Fe il lem te'tunı bihı fe la keyle leküm ındı ve la takrabun
61. Kalu senüravidü anhü ebahü ve inne le faılun
62. Ve kaleli fityanihic'alu bidaatehüm fı rihalihim leallehüm ya'rifuneha izenkalebu ila ehlihim leallehüm yarciun
63. Fe lemma raceu ila ebıhim kalu ya ebana münia minnel keylü fe ersil meana ehana nektel ve inna lehu lehafizun
64. Kale hel amenüküm aleyhi illa kema emintüküm ala ehıyhi min kabl fellahü hayrun hafizav ve hüve erhamür rahımın
65. Ve lemma fetehu metaahüm vecedu bidaatehüm ruddet ileyhim kalu ya ebana ma nebğıy hazihı bidaatüna ruddet ileyna ve nemıru ehlena ve nahfezu ehana ve nezdadü keyle beıyr zalike keylüy yesır
66. Kale len ürsilehu meaküm hatta tü'tuni mevsikam minellahi lete'tünnenı bihı illa ey yühata biküm fe lemma atevhü mevsikahüm kalellahü ala ma nekulü vekıl
67. Ve kale ya beniyye la tedhulu mim babiv vahıdiv vedhulu min ebvabim müteferrikah ve ma uğnı anküm minellahi min şey' inil hukmü illa lillah aleyhi tevekkelt ve aleyhi fel yetevekkelil mütevekkilun
68. Ve lemma dehalu min haysü emerahüm ebuhüm ma kane yuğnı anhüm minellahi min şey'in illa laceten fı nefsi ya'kube kadaha ve innehu le zu ılmil lima allemnahü ve lakinne ekseran nasi la ya'lemun
69. Ve lemma dehalu ala yusüfe ave ileyhi ehahü kale innı ene ehuke fe la tebteis bima kanu ya'melun
70. Fe lemma cehhezehüm bi cehazihim ceales sikayete fı rahli ehıyhi sümme ezzene müezzinün eyyetühel ıyru inneküm le sarikun
71. Kalu ve akbelu aleyhim maza tefkıdun
72. Kalu nefkıdü suvaal meliki ve li men cae bihı hımlü beıyriv ve ene bihı zeıym
73. Kalu tellahi le kad alimtüm ma ci'na li nüfside fil erdı ve ma künna sarikıyn
74. Kalu fe ma cezaühu in küntüm kazibın
75. Kalu cezaühu mev vücide fı rahlihı fe hüve cezaüh kezalike necziz zalimın
76. Fe bedee bi ev'ıyetihim kable viai ehıyhi sümmestahraceha min viai ehıyh kezalike kidna li yusüf ma kane li ye'huze ehahü fı dınil melikı illa ey yeşaellah nerfeu deracatim men neşa' ve fevka külli zı ılmin alım
77. Kalu iy yesrık fe kad seraka ehul lehu min kabl fe eserraha yusüfü fı nefsihı ve lem yübdiha lehüm kale entüm şerrum mekana vallahü a'lemü bima tesıfun
78. Kalu ya eyyühel azızü inne lehu eben şeyhan kebıran fe huz ehadena mekaneh inna nerake minel muhsinın
79. Kale meazellahi en ne'huze illa mev vecedna metaana ındehu inna izel le zalimun
80. Fe lemmestey'esu minhü halesu neciyya kale kebıruhüm e lem ta'lemu enne ebaküm kad ehaze aleyküm mevsikam minellahi ve min kablü ma ferrattüm fı yusüf fe len ebrahal erda hatta ye'zene lı ebı ev yahkümellahü lı ve hüve hayrul hakimın
81. İrciu illa ebıküm fe kulu ya ebana innebneke serak ve ma şehidna illa bima alimna ve ma künna lilğaybi hafizıyn
82. Ves'elil karyetelletı künna fıha vel ıyralletı akbelna fıha ve inna lesadikun
83. Kale bel sevvelet leküm enfüsüküm emra fe sabrun cemıl asellahü ey ye'tiyenı bihim cemıa innehu hüvel alımül hakım
84. Ve tevella anhüm ve kale ya esefa ala yusüfe vebyaddat aynahü minel huzni fe hüve kezıym
85. Kalu tellahi tefteü tezküru yusüfe hatta tekune haradan ev teküru yusüfe hatta tekune haradan ev tekune minel halikın
86. Kale innema eşku bessı ve huznı ilellahi ve a'lemü minellahi ma la ta'lemun
87. Ya beniyyezhebu fe tehassesu miy yusüfe ve ehıyhi ve la tey'esu mir ravhıllahi illel kavmül kafirun
88. Fe lemma dehalu aleyhi kalu ya eyyühel azızü messena ve ehlened durru ve ci'na bi bidaatim müzcatin fe evfi lenel keyle ve tesaddak aleynav innellahe yeczil mütesaddikıyn
89. Kale hel alimtüm ma fealtüm bi yusüfe ve ehıyhi iz entüm cahilun
90. Kalu einneke le ente yusüf kale ene yusüfü ve haza ehıy kad mennellahü aleyna innehu mey yettekı ve yasbir fe innellahe la yüdıy'u ecral muhsinın
91. Kalu tellahi le kad aserakellahü aleyna ve in künna le hatıın
92. Kale la tesrıbe aleykümül yevm yağfirullahü leküm ve hüve erhamür rahımın
93. İzhebu bi kamısıy haza fe elkuhü ala vechi ebı ye'ti besıyra ve'tunı bi ehliküm ecmeıyn
94. Ve lemma fesaletil ıyru kale ebuhüm innı le ecidü rıha yusüfe lev la en tüfennidun
95. Kalu tellahi inneke le fı dalalikel kadım
96. Fe lemma en cael beşıru elkahü ala vechihı fertedde besıyra kale elem ekul leküm innı a'lemü minellahi ma la ta'lemun
97. Kalu ya ebanestağfir lena zünubena inna künna hatıın
98. Kale sevfe estağfiru leküm rabbı innehu hüvel ğafurur rahıym
99. Fe lemma dehalu ala yusüfe ava ileyhi ebeveyhi ve kaledhulu mısra in şaellahü aminın
100. Ve rafea ebeveyhi alel arşi ve harru lehu sücceda ve kale ya ebeti haza te'vılü rü'yaye min kablü kad cealeha ribbı hakka ve kad ahsene bı iz ahracenı mines sicni ve cae biküm minel bedvi mim ba'di en nezeğaş şeytanü beynı ve beyne ıhvetı inne rabbı latıyfül lima yeşa' innehu hüvel alımül hakım
101. Rabbi kad ateytenı minel mülki ve allemtenı min te'vılil ehadıs fatıras semavati vel erdı ente veliyyı fid dünya vel ahırah teveffenı müslimev ve elhıknı bis salihıyn
102. Zalike min embail ğaybi nuhıyhi ileyk ve ma künte ledeyhim iz ecmeu emrahüm ve hüm yemkürun
103. Ve ma ekserun nasi ve lev haraste bi mü'minın
104. Ve ma tes'elühüm aleyhi min ecr in hüve illa zikrul lil alemın
105. Ve keeyyim min ayetin fis semavati vel erdı yemürrune aleyha ve hüm anhü mu'ridun
106. Ve ma yü'minü ekseruhüm billahi illa ve hüm müşrikun
107. E fe eminu en te'tiyehüm ğaşiyetüm min azabillahi ev te'tiyehümüs saatü bağtetev ve hüm la yeş'urun
108. Kul hazihı sebılı ed'u ilellahi ala besıyratin ene ve menittebeanı ve sübhanellahi ve ma ene minel müşrikın
109. Ve ma erselna min kablike illa ricalen nuhıy ileyhim min ehlil kura e fe lem yesıru fil erdı fe yenzuru keyfe kane akıbetüllezıne min kablihim ve la darul ahırati hayrul lillezınettekav e fe la ta'kılun
110. Hatta izestey'eser rusülü ve zannu ennehüm kad küzibu caehüm nasruna fe nücciye men neşa' ve la yüraddü be'süna anil kavmil mücrimın
111. Le kad kane fı kasasıhum ıbratül li ülil elbab ma kane hadısey yüftera ve lakin tasdıkallezı beyne yedeyhi ve tefsıyle külli şey'iv ve hüdev ve rahmetel li kavmiy yü'minun
YUSUF SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
ARAPÇA OKUNUŞUN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
YUSUF SURESİ DİYANET MEALİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
- Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.
- Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye Arapça bir kitap olarak indirdik.
- Sana bu Kur'ân'ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.
- Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: "Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm."
- (Babası) "Yavrucuğum! "dedi, "rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır."
- "Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrahim'e ve İshak'a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir."
- Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır.
- Hani demişlerdi ki: "Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir."
- "Yusuf'u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz."
- İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: "Yusuf'u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın."
- Dediler ki: "Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz."
- "Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz."
- Babaları dedi ki: "Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz."
- Dediler ki: "Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz."
- Nihayet kardeşleri, Yusuf'u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: "Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin".
- Ve yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler.
- Dediler ki: "Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf'u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin."
- Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi ki: "Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah'dır."
- Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. Vardı, kovasını kuyuya saldı, "Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!" dedi. Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu.
- Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar. Ona fazla önem vermemişlerdi.
- Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: "Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz." Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
- O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz, güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.
- Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve "Haydi beri gel!" dedi. Yusuf: "Allah'a sığınırım! Muhakkak ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar" dedi.
- O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.
- İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: "Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?"
- Yusuf: "kendisi benden yararlanmak istedi" dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: "Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır."
- "Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir."
- Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: "Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür".
- "Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun".
- Şehirde bazı kadınlar da "Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli..." dediler.
- Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir."
- "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır".
- Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum".
- Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.
- Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.
- Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: "Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm". Öteki de dedi ki: "Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
- Yusuf dedi ki: "Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim."
- "Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, Allah'a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah'ın bir lutfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler."
- "Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek Allah mı?"
- "Sizin Allah'ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah'a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler."
- "Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecekler. İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu."
- Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: "Beni efendinin yanında an". (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan, ona, efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı.
- Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: "Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin."
- Dediler ki: "Rüya dediğin şey karmakarışık hayallerdir. Biz ise böyle karışık hayallerin yorumunu bilemeyiz."
- O ikiden kurtulmuş olanı nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: "Ben size o rüyanın tabirini haber veririm, hemen beni gönderin."
- "Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler."
- Dedi ki: "Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka. "
- "Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek."
- "Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak."
- O hükümdar "Onu bana getirin" dedi. Emir üzerine Yusuf'a gönderilen adam yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: "Haydi efendine geri dön de, ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir."
- Hükümdar, o kadınlara "Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf'un nefsinden murad almaya kalktınız?" dedi. Onlar "Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz" dediler. Aziz'in, karısı da: "Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır" dedi.
- (Yusuf dedi ki): İşte bu şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik etmedim. Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.
- Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir.
- Hükümdar dedi ki: "Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim." Sonra onunla konuşunca da: "Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin" dedi.
- O da, ona dedi ki: "Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim."
- Ve işte biz böylece Yusuf'u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.
- İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.
- (Bir gün) Yusuf'un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.
- Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: "Babanızdan olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım."
- "Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın".
- Dediler ki: "Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda bunu yapacağz."
- Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: "Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler" dedi.
- Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler ki: "Ey babamız! Bizden ölçek menedildi (bize zahire verilmeyecek). Bu kere kardeşimizi de bizimle gönder ki, ölçek alabilelim. Biz onu kesinlikle koruyacağız."
- Babaları dedi ki: "Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah'dır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."
- Derken yüklerini açtılar ve sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular. Dediler ki: "Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayelerimiz de bize iade edilmiş. Bununla yine ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir yük daha fazla zahire alırız. Zaten bu aldığımız pek az bir zahiredir."
- Babaları dedi ki: "Hepiniz çaresiz kalmadıkça onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah'dan bir yemin vermedikçe, onu, kesinlikle sizinle göndermem". Onlar da Allah'a and içerek babalarına söz verince, babaları dedi ki: "Bu söylediklerinize Allah vekildir".
- Ve dedi ki: "Ey yavrularım! (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah'ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah'ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O'na tevekkül etmelidirler."
- Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah'ın takdir ettiği hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Yakub'un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
- Yusuf'un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin'i) yanında alıkoydu. Dedi ki: "Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!"
- Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!"
- Bunlara döndüler de dediler ki: "Ne arıyorsunuz?
- Onlar da dediler ki: "Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir".
- "Allah'a yemin ederiz ki," dediler, "Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz."
- "Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?" dediler.
- "Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz."
- Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf'a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.
- Dediler ki: "Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı". O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: "Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor" dedi.
- Dediler ki: "Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz."
- O dedi ki: "Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz."
- Ne zaman ki, onlar, onu kurtarmaktan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak oradan uzaklaştılar. Büyükleri dedi ki: "Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık burdan ayrılmam. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır."
- "Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz."
- "Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz."
- Babaları dedi ki: "Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
- Ve onlardan yüz çevirdi de: "Ey Yusuf'un ateşi, yetti artık, yetti!" dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu.
- Dediler ki: "Hâlâ Yusuf'u sayıklayıp duruyorsun. Allah'a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!"
- Dedi ki: "Ben hüznümü, kederimi ancak Allah'a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim."
- "Ey oğullarım, gidin, Yusuf'u ve kardeşini araştırın. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez."
- Sonra (Mısır'a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: "Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükafatlandırır."
- O dedi ki: "Siz cahilliğinizde Yusuf'a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?"
- Onlar "Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?" dediler. O da "Ben Yusuf'um, bu da kardeşim" dedi, "Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah'dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükafatını zayi etmez."
- Dediler ki: "Allah'a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten de büyük hata işlemiştik".
- Yusuf dedi: "Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."
- Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin."
- Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum."
- Dediler ki: "Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın."
- Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub'un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. "Ben size demedim mi, ben Allah'dan sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
- Dediler ki: "Ey babamız, bizim için Allah'a istiğfar eyle. Biz gerçekten büyük günah işlemiştik."
- Dedi ki: "Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
- Ne zaman ki, onlar Yusuf'un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve "Buyurun Allah'ın dilemesiyle güven içinde Mısır'a girin" dedi.
- Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: "İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir."
- "Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!" {*} Hasılı, ne zaman ki, Yusuf'a vardılar, yani Yusuf'un daha önce kardeşlerine tenbih edip istediği gibi, başta babaları olmak üzere bütün aile bireyleri topluca Mısır'a gelip Yusuf'un yanına vardılar. Rivayet olunur ki, Yusuf ve Melik, yanlarında dört bin asker, birtakım devlet adamları ve Mısır halkından çok sayıda insan, gelen kafileyi karşılamaya çıkmışlardı. Yakub Aleyhisselam, oğlu Yahuda'ya dayanarak yürüyordu, karşıdan gelen kafileye ve atlılara bakıp, "Ey Yahuda, şu karşıdaki adam Mısır'ın Firavun'u mu?" diye sordu. O da "Hayır, Firavun değil, oğlun" dedi. Yaklaştıkları zaman Yusuf'dan önce Yakup selam verdi ve "Selam sana ey hüzünleri gideren" dedi{*}ilh.
- İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin.
- Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir.
- Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere ancak bir öğüttür.
- Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler.
- Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a iman etmezler (imanlarına az çok bir şirk karıştırırlar).
- Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?
- De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah'a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah'ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim.
- Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!... Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?
- Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi, yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız geri çevrilemez.
- Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur'ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.
YUSUF SURESİ FAZİLETİ
İlk üç âyette bu sûredeki âyetlerin Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri olduğu, Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği ve bu sûrede kıssaların en güzelinin anlatılacağı bildirilmektedir. Bundan sonra 101. âyete kadar Hz. Yûsuf’un kıssası anlatılmıştır. Kıssada Hz. Yûsuf’un, kardeşleri tarafından kuyuya atılması, onu kuyudan çıkaran kafile tarafından Mısır’da köle olarak satılması, bir iftira sonucu cezaevine girmesi, Mısır kralının gördüğü rüyayı yorumlaması neticesinde cezaevinden çıkarılıp maliyeden sorumlu yüksek düzeyde yöneticiliğe getirilmesi, uzun süreli bir ayrılıktan sonra babası ve kardeşleriyle tekrar buluşması gibi konular ele alınmıştır. Daha sonraki âyetlerde ise müminlere müjde ve öğütler verilmektedir.
YUSUF SURESİ TEFSİRİ
Yüce Allah, indirilen bu âyetlerin gelişigüzel söylenmiş sözler değil, gerçekleri açıklayan ve ebedî bir mûcize olan ilâhî kitabın âyetleri olduğunu, dolayısıyla bu kitaba şanına yakışır bir şekilde saygı gösterilmesi ve emirlerinin uygulanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Bütün insanlık için gönderilmiş olan Kur’an’ın Arabistan’da veArapça olarak indirilmesinin coğrafî, sosyolojik, psikolojik ve dil ile ilgili sebepleri vardır. Her şeyden önce Arap yarımadası eski dünyayı meydana getiren, bugün de insanlığın büyük bir bölümünü barındıranAvrupa, Asya ve Afrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı merkezî bir yerde ve dünya ticaret yollarının kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Kur’an’ın nâzil olduğu zamanda bu bölge komşu illerde yer alan siyasîgüçlerin iktisadî ve siyasî menfaatlerini doğrudan ilgilendiren bir konumdaydı. Bu siyasî güçlerin aksiyon ve reaksiyonlarının toplandığı bir merkezde yer alan Arap toplumu bu kıtalarda yaşayan insanları ve bunların yaşayışlarını tanıma imkânına sahipti.
Arap toplumu çölde yaşadığı için, müreffeh bir hayat tarzından uzaktı. Tehlikeli işlere atılma ve değerlerin müdafaasında sabırla direnme gibi vasıflara sahip bulunuyordu. Asırlar boyunca dillerinin safiyetini korudukları gibi belirtilen nitelik ve enerjilerini de muhafaza etmişlerdi. Kabileler arasında uzun süre devam etmiş olan iç savaşlar, onlara atılganlık vb. meziyetler kazandırmıştı. Ayrıca ticaretle uğraşan bir toplum olmaları sebebiyle hareket kabiliyetine ve uzun süreli seyahatlere katlanma gibi hususiyetlere sahip bulunuyorlardı. Bu sayede Araplar ticaret yaptıkları ülkelerin örf ve âdetlerini, hususiyetlerini, kanunlarını öğrenmişlerdi; kısaca İslâm’ı buralara ulaştırmak için gereken tecrübeye sahip bulunuyorlardı.
Kur’an’ın Arapça olarak indirilmesinin temel sebebi, son peygamberin Araplar arasından seçilmiş olmasıdır. Yüce Allah her peygambere kendi kavminin diliyle hitap etmiş, vahyini onların diliyle göndermiştir ki peygamber Allah’ın emir ve yasaklarını kavmine rahatça anlatsın (İbrâhim 14/4). Şüphe yok ki Kur’an’ın Arap dili ile indirilmiş olması onun sadece Araplar’a indirildiğini ifade etmez. Nitekim bazı âyetler, onun bütün insanlığa hitap ettiğini, dolayısıyla evrensel bir kitap olduğunu göstermektedir (Bakara 2/185; Âl-i İmrân 3/138; Sebe’ 34/28; ayrıca bk. Ra‘d 13/37). Son peygamberin Araplar arasından seçilmesinin doğal bir sonucu olarak önce onlar ıslah ve irşad edilecek, sonra da onların aracılık ve örnekliğinde diğer kavimler İslâm iman ve ahlâkına gireceklerdi. Ayrıca Kur’an yalnız Araplar’ın kutsal kitabı olmadığından Arapça bilmeyenlerin de onu anlayabilmeleri ve böylece İslâm’ı birinci kaynağından öğrenme imkânını elde etmeleri için Kur’an’ın başka dillere çevrilmesi zorunludur. Ancak bu çeviriler insan çabasının ürünleri, dolayısıyla az veya çok kusurlu olup Kur’an’ın orijinal metni yerine konamaz. (bilgi için bk. Zümer 39/28).
TEFSİRİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
YUSUF SURESİ AYET SAYISI
Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir.