Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)
Oluşturulma Tarihi: Nisan 21, 2020 15:45

Sad suresi okunuşu ve anlamı araştırılıyor. 88 âyetten oluşmaktadır. Sûre, ilk dönemlerden itibaren hemen bütün kaynaklarda, 1. âyetin başında bulunan ve hurûf-ı mukattaadan olan “Sâd” ismiyle anılır. Kamer sûresinden sonra, A‘râf sûresinden önce Mekke’de inmiştir. İşte Sad suresi Türkçe ve Arapça okunuşu, tefsiri ve meali…

Haberin Devamı

Sad Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 88 âyettir. Sûre, adını birinci âyetteki “Sâd” harfinden almıştır. Sûrede başlıca, Allah’ın birliği, müşriklerin inkârları ve sapıklıkları sebebiyle azabı hak etmiş oldukları, Davûd, Süleyman, Eyyüp, İbrahim, İshak, İsmail, el-Yesa’ ve Zülkifl Peygamberlerin kıssaları, Davûd Peygamberin hakemliği ve Hz. Peygamberin temel görevi konu edilmektedir. İşte Sad suresi anlamı, tefsiri, Türkçe ve Arapça okunuşu

SAD SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

  1. Sad vel kur'ani ziz zikr
  2. Belillezıne keferu fı ızzetiv ve şikkak
  3. Kem ehlekna min kablihim min karnin fe nadev ve late hıyne mens
  4. Ve cabu en caehüm münzirun minhüm ve kalel kafirune haza sahırun kezzab
  5. E cealel alihete ilahev vahıda inne haza le şey'üy ucab
  6. Ventalekal melaü minhüm enimşu vasbiru ala alihetiküm inne haza le şey'üy yürad
  7. Ma semı'na bihaza fil milletil ahırah in haza illahtilak
  8. E ünzile aliyhiz zikru mim beynina bel hüm fı şekkim min zikrı bel lemma yezuku azab
  9. Em ındehüm hazinü rahmeti rabbikel azızil vehhab
  10. Em lehüm mülküs semavati vel erdı ve ma beynehüma feyerteku fil esbab
  11. Cündüm ma hünalike menzumüm minel ahzab
  12. Kezzebet kablehüm kavmü nuhıv ve adüv ve fir'avnü zül evtad
  13. Ve semudü ve kavmü lutıv ve ashabül eykeh ülaikel ahzab
  14. İn küllün illa kezzeber rusüle fe hakka ıkab
  15. Ve ma yenzuru haülai illa sayhatev vahıdetem ma leha min fevak
  16. Ve kalu rabbena accil lena kıttana kable yevmil hısab
  17. Isbir ala ma yekulune veskür abdena davude zel eyd innehu evvab
  18. İnna sehharnel cibale meahu yüsebbıhne bil aşiyyi vel işrak
  19. Vettayra mahşurah küllül lehu evvab
  20. Ve şededna mülehu ve ateynahül hıkmete ve faslel hıtab
  21. Ve hel etake nebeül hasm iz tesevverul mıhrab
  22. İz dehalu ala davude fe fezia minhüm kalu la tehaf hasmani beğa ba'duna ala ba'dın fahküm beynena bil hakkı ve la tüştıt vehdina ila sevais sırat
  23. İnne haza ehıy lehu tis'uv ve tis'une na'cetev ve liye na'cetüv vahıdetün fe kale ekfilnıha ve azzenı fil hıtab
  24. Kale le kad zalemeke bi süali na'cetike ila niacih ve inne kesıram minel huletai le yebğıy ba'duhüm ala ba'dın ilellezıne amenu ve amilüs salihati ve kalılüm ma hüm ve zanne davudü ennema fetennahü festağfera rabbehü ve harra rakiav ve enab
  25. Fe ğaferna lehu zalik ve inne lehu ındena le zülfa ve husne meab
  26. Ya davudü inna cealnake hhalıfeten fil erdı fahküm beynen nasi bil hakkı ve la tettebiıl heva fe yüdılleke an sebılillah innellezıne yedıllune an sebılillahi lehüm azabün şedıdüm bima nesu yevmel hısab (24. Ayet secde ayetidir.)
  27. Ve ma halaknes semae vel erda ve ma beynehüma batıla zalike zannüllezıne keferu fe veylül lillezine keferu minen nar
  28. Em nec'alüllezıne amenu ve amilus salihati kel müfsidıne fil erdı em nec'alül müttekıyne kel füccar
  29. Kitabün enzelnahü ileyke mübarakül li yeddebberu ayatihı ve li yetezekkera ülül elbab
  30. Ve vehebna li davude süleyman nı'mel abdinnehu evvab
  31. İz urida aleyhi bil aşiyyis safinatül ciyad
  32. Fe kale innı ahbebtü hubbel hayri an zikri rabbı hatta tevarat bil hıcab
  33. Rudduha aleyy fe tafika mesham bis sukı vel a'nak
  34. Ve le kad fetenna süleymane ve elkayna ala kürsiyyihı ceseden sümme enab
  35. Kale rabbığfir lı veheb li mülkel la yembeğıy li ehadim mim ba'di inneke entel vehhab
  36. Fe sehharna lehür rıha tecrı bi emrihı ruhaen haysü esab
  37. Veş şeyatıyne küllü bennaiv ve ğavvas
  38. Ve aharıne mükarranıne fil asfad
  39. Haza ataüna femnün ev emsik bi ğayri hısab
  40. Ve inne lehu ındena le zülfa ve husne meab
  41. Vezkür abdena eyyub iz nada rabbehu ennı messeniyeş şeytanü bi nusbiv ve azab
  42. Ürkud bi riclik haza muğteselüm baridüv ve şerab
  43. Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm rahmetem minna ve zikra li ülil elbab
  44. Ve huz biyedike dığsen fadrib bihu ve la tahnes inna vecednahü sabira nı' mel abd innehu evvab
  45. Vezkür ıbadena ibrahıme ve ishaka ve ya'kube ülil eydı ve ebsar
  46. İnna ahlasnahüm bi halisatin zikrad dar
  47. Ve innehüm ındena le minel müstefeynel ahyar
  48. Vezkür ismaıyle vel yesea ve zel kifl ve küllüm minel ahyar
  49. Haza zikr ve inne lil müttekıyne le husne meab
  50. Cennati adnim müfettehatel lehümül ebvab
  51. Müttekiıne fıha yed'une fıha bi fakihetin kesırativ ve şerab
  52. Ve ındehüm kasıratüt türfi etrab
  53. Haza ma tuadune li yevmil hısab
  54. İnne haza le rizkuna ma lehu min nefad
  55. Haza ve inne lit tağıyne le şerra meab
  56. Cehennem yaslevneha fe bi'sel mihad
  57. Haza fel yezukuhu hamımüv ve ğassak
  58. Ve aharu min şeklihı ezvac
  59. Haza fevcüm muktehımüm meaküm la merhabem bihim innehüm salün nar
  60. Kalu bel entüm la merhabem biküm entüm kaddemtümuhü lena fe bi'sel karar
  61. Kalu rabbena men kaddeme lena haza fezidhü azaben dı'fen fin nar
  62. Ve kalu ma lena la nera ricalen künna neuddühüm minel eşrar
  63. Ettehaznahüm sıhriyyen em zağat anhümül ebsar
  64. İnne zalike le hakkun tehasumü ehlin nar
  65. Kul innema ene münziruv ve ma min ilahin illellahül vahıdül kahhar
  66. Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehümel azızül ğaffar
  67. Kul hüve nebün azıym
  68. Entüm anhü mu'ridun
  69. Ma kane liye min ılmin bil meleil a'la iz yahtesımun
  70. İy yuha ileyye illa ennema ene nezırum mübın
  71. İz kale rabbüke lil melaiketi innı halikum beşeram min tıyn
  72. Fe iza sevveytühu ve nefahtü fıhi mir ruhıy fekau lehu sacidın
  73. Fe secedel melaiketü küllühüm ecmeun
  74. İlla iblıs istekbera ve kane minel kafirın
  75. Kale ya iblısü ma meneake en tescüde li ma halaktü bi yedeyy estekberte em künte minel alın
  76. Kale ene hayrum minh halaktenı min nariv ve halaktehu min tıyn
  77. Kale fahruc minha fe inneke racım
  78. Ve inne aleyke la'netı ila yevmid dın
  79. Kale rabbi fe enzırni ila yevmi yüb'asun
  80. Kale fe inneke minel münzarın
  81. İla yevmil vaktil ma'mum
  82. Kale fe bi ızzetike le uğviyennehüm ecmeıyn
  83. İlla ıbadeke minhümül muhlesıyn
  84. Kale fel hakku vel hakka ekul
  85. Le emleenne cehenneme minke ve mimmen tebiake minhüm ecmeıyn
  86. Kul ma es'elüküm aleyhi min ecriv ve ma enen minel mütekellifın
  87. İn hüve illa zikrul lil alemın
  88. Ve le ta'lemünne nebeehu ba'de hıyn

SAD SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Haberin Devamı

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Sad Suresi Oku - Sâd Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

SAD SURESİ ANLAMI VE MEALİ

Sâd. O şanlı, şerefli Kur'an'a andolsun (ki o, Allah sözüdür). ﴾1﴿ Fakat inkar edenler bir büyüklenme ve ayrılık içindedirler. ﴾2﴿ Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlar da feryat ettiler, ama artık kurtuluş zamanı değildi. ﴾3﴿ Kafirler, kendilerine içlerinden bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu yalancı bir sihirbazdır." ﴾4﴿ "İlahları bir tek ilah mı yaptı? Gerçekten bu çok tuhaf bir şey!" ﴾5﴿ İçlerinden ileri gelenler, "Gidin, ilahlarınıza tapmaya devam edin. İşte bu istenen şeydir. Biz bunu son dinde (en son dinî inanışlarda) duymadık. Bu ancak bir uydurmadır. O zikir (Kur'an) içimizden ona mı indirildi?" diyerek kalkıp gittiler. Hayır, onlar benim Zikrimden (Kur'an'-dan) şüphe içindedirler. Hayır, henüz azabımı tatmadılar. ﴾6-8﴿ Yoksa mutlak güç sahibi ve çok bağışlayan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mıdır? ﴾9﴿ Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin hükümranlığı onların mıdır? Öyle ise sebeplere yapışarak yükselsinler (bakalım!) ﴾10﴿ Onlar, çeşitli gruplardan oluşmuş ve şuracıkta bozguna uğrayacak derme çatma bir ordudur. ﴾11﴿ Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd kavmi, kazıklar sahibi Firavun, Semûd kavmi, Lût kavmi ve Eyke halkı da Peygamberleri yalanlamışlardı. İşte onlar da (böyle) gruplardı. ﴾12-13﴿ (O grupların) her biri peygamberleri yalanladı da onları cezalandırmam hak oldu. ﴾14﴿ Bunlar da (müşrikler de) ancak (vakti gelince) asla geri kalmayacak korkunç bir ses bekliyorlar ﴾15﴿ Müşrikler (alay ederek) şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce payımızı hemen ver!" ﴾16﴿ Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güçlü kulumuz Dâvûd'u hatırla. O, Allah'a çok yönelen bir kimse idi. ﴾17﴿ Kendisiyle birlikte tesbih etsinler diye biz, dağları ve toplanıp gelen kuşları Dâvûd'un emrine verdik. Onların her biri Allah'a yönelmişlerdi. ﴾18-19﴿ Biz Davud'un mülkünü güçlendirdik, ona hikmet ve hakla batılı ayıran söz (hüküm verme) yeteneği verdik. ﴾20﴿ Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvarı aşarak mabede girmişlerdi. ﴾21﴿ Hani Dâvûd'un yanına girmişlerdi de Dâvûd onlardan korkmuştu. Onlar, "Korkma! Biz, iki davacı grubuz. Birimiz diğerine haksızlık etmiştir. Aramızda adaletle hükmet. Zulmetme ve bizi hak yola ilet" dediler. ﴾22﴿ İçlerinden biri şöyle dedi: "Bu benim kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni bastırdı." ﴾23﴿ Davud dedi ki: "Andolsun, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemek suretiyle sana zulmetmiştir. Esasen ortakların pek çoğu birbirine haksızlık eder. Ancak iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar da pek azdır." Dâvûd bizim kendisini imtihan ettiğimizi anladı. Derken Rabbinden bağışlama diledi, eğilerek secdeye kapandı ve Allah'a yöneldi. ﴾24﴿ Biz de bunu ona bağışladık. Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. ﴾25﴿ Ona dedik ki: "Ey Dâvûd! Gerçekten biz seni yeryüzünde halife yaptık. İnsanlar arasında hak ile hüküm ver. Nefis arzusuna uyma, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli bir azap vardır." ﴾26﴿ Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bu (yaratılanların boş yere yaratıldığı iddiası) inkar edenlerin zannıdır. Cehennem ateşinden dolayı vay inkar edenlerin haline! ﴾27﴿ Yoksa biz iman edip salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız? ﴾28﴿ Bu Kur'an, âyetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. ﴾29﴿ Dâvûd'a Süleyman'ı bağışladık. O ne güzel kuldu! Şüphesiz o, Allah'a çok yönelen bir kimse idi. ﴾30﴿ Hani ona akşamüstü bir ayağını tırnağı üstüne dikip üç ayağının üzerinde duran çalımlı ve soylu atlar sunulmuştu. ﴾31﴿ Süleyman, "Gerçekten ben malı, Rabbimi anmamı sağladığından dolayı çok severim" dedi. Nihayet gözden kaybolup gittikleri zaman, "Onları bana geri getirin" dedi. (Atlar gelince de) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı. ﴾32-33﴿ Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi. ﴾34﴿ Süleyman, "Ey Rabbim! Beni bağışla. Bana, benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet! Şüphesiz sen çok bahşedicisin!" dedi. ﴾35﴿ Biz de rüzgarı onun buyruğuna verdik. Rüzgar onun emriyle dilediği yere hafif hafif eserdi. ﴾36﴿ Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. ﴾37-38﴿ "İşte bu bizim ihsanımızdır. Artık sen de (istediğine) hesapsızca ver yahut verme" dedik. ﴾39﴿ Şüphesiz katımızda onun için bir yakınlık ve dönüp geleceği güzel bir yer vardır. ﴾40﴿ (Ey Muhammed!) Kulumuz Eyyub'u da an. Hani o, Rabbine, "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu" diye seslenmişti. ﴾41﴿ Biz de ona, "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içecek soğuk bir su" dedik. ﴾42﴿ Biz ona tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir öğüt olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir o kadarını bahşettik. ﴾43﴿ Şöyle dedik: "Eline bir demet sap al ve onunla vur, yeminini bozma." Gerçekten biz Eyyûb'u sabreden bir kimse olarak bulduk. O ne güzel bir kuldu! O, Allah'a çok yönelen bir kimse idi. ﴾44﴿ (Ey Muhammed!) Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da an. ﴾45﴿ Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile (temizleyip) ihlâslı kimseler kıldık. ﴾46﴿ Şüphesiz onlar, bizim katımızda hayırlı, seçkin kimselerdendir ﴾47﴿ (Ey Muhammed!) İsmail, el-Yesa' ve Zülkifl'i de an. Onların her biri iyi kimselerdi. ﴾48﴿ Bu bir öğüttür. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için elbette güzel bir dönüş yeri, kapıları kendilerine açılmış olarak Adn cennetleri vardır. ﴾49-50﴿ Onlar orada koltuklara yaslanmış olarak pek çok meyveler ve içecekler isterler. ﴾51﴿ Yanlarında gözlerini kendilerinden ayırmayan yaşıt eşler vardır. ﴾52﴿ İşte bunlar, hesap günü için size vaad edilenlerdir. ﴾53﴿ İşte bu bizim verdiğimiz rızıktır. Ona asla tükenme yoktur. ﴾54﴿ İşte böyle! Şüphesiz azgınlar için elbette kötü bir dönüş yeri, cehennem vardır. Onlar oraya girerler. Orası ne kötü bir yataktır! ﴾55-56﴿ İşte (azap), onu tatsınlar: Bir kaynar su ve bir irin. ﴾57﴿ O azaba benzer çeşit çeşit başka azaplar da vardır. ﴾58﴿ (Kendi aralarında şöyle derler:) "İşte sizinle beraber cehenneme tıkılacak bir grup. Onlara rahat ve huzur olmasın! Şüphesiz onlar cehenneme gireceklerdir." ﴾59﴿ O grup da, "Hayır, size rahat ve huzur olmasın. Bu cehennemi bizim önümüze siz sürdünüz. Orası ne kötü durak yeridir!" der. ﴾60﴿ Şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse cehennemde onun azabını bir kat daha artır." ﴾61﴿ Yine şöyle derler: "Dünyada kendilerini kötü saydığımız adamları acaba neden göremiyoruz?" ﴾62﴿ "(Cehennemlik değillerdi de) biz onları alaya mı almış olduk, yoksa (buradalar da) gözlerimizden mi kaçtılar?" ﴾63﴿ Şüphesiz bu, cehennemliklerin birbirleriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. ﴾64﴿ (Ey Muhammed!) De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan bir Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur." ﴾65﴿ "O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. Mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır." ﴾66﴿ De ki, "Bu Kur'an, büyük bir haberdir." ﴾67﴿ "Siz ise ondan yüz çeviriyorsunuz." ﴾68﴿ "Aralarında tartıştıkları sırada, yüce topluluğa (ileri gelen melekler topluluğuna) dair benim hiçbir bilgim yoktu." ﴾69﴿ "Bana ancak, benim sadece bir uyarıcı olduğum vahyediliyor." ﴾70﴿ Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: "Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım." ﴾71﴿ "Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin." ﴾72﴿ Derken bütün melekler topluca saygı ile eğildiler. ﴾73﴿ Ancak İblis eğilmedi. O büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. ﴾74﴿ Allah, "Ey İblis! "Ellerimle yarattığıma saygı ile eğilmekten seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın, yoksa üstünlerden mi oldun?" dedi. ﴾75﴿ İblis, "Ben ondan daha hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" dedi. ﴾76﴿ Allah şöyle dedi: "Öyle ise çık oradan (cennetten), çünkü sen kovuldun." ﴾77﴿ "Şüphesiz benim lanetim hesap ve ceza gününe kadar senin üzerinedir." ﴾78﴿ İblis, "Ey Rabbim! Öyle ise bana insanların diriltilecekleri güne kadar mühlet ver" dedi ﴾79﴿ Allah şöyle dedi: "Sen o bilinen vakte (kıyamet gününe) kadar mühlet verilenlerdensin." ﴾80-81﴿ İblis, "Senin şerefine andolsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım" dedi. ﴾82-83﴿ Allah şöyle dedi: "İşte bu gerçektir. Ben de gerçeği söylüyorum:" ﴾84﴿ "Andolsun, cehennemi seninle ve onlardan sana uyanların hepsiyle dolduracağım." ﴾85﴿ (Ey Muhammed!) De ki: "Bundan (tebliğ görevinden) dolayı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ben kendiliğinden yükümlülük altına girenlerden değilim." ﴾86﴿ "Bu Kur'an âlemler için ancak bir öğüttür." ﴾87﴿ "Onun haberlerinin doğruluğunu bir süre sonra mutlaka öğreneceksiniz." ﴾88﴿

Haberin Devamı

SAD SURESİ TEFSİRİ

Sûrenin başında yer alan “sâd”, hurûf-ı mukattaa denilen harflerdendir (bu konuda bilgi için bk. Bakara 2/1).

 İlk âyetteki “Kur’an” kelimesiyle Kur’ân-ı Kerîm’in bütünü veya özellikle bu sûre kastedilmiş olabilir. “Öğüt ve uyarı” diye çevirdiğimiz aynı âyetteki zikr kelimesi “şeref, şan” anlamına da gelmektedir. Bu anlam dikkate alındığında ilgili cümleyi, “Şerefli, şanlı Kur’an’a andolsun ki” şeklinde anlamak gerekir. Birinci anlama göre Kur’an’ın, insanları bâtıl inançlardan kurtarıp doğru inançlara yöneltmeyi; hak ve adaletle bağdaşmayan, insanlık onuruna yakışmayan tutum ve davranışlardan arındırıp temiz bir hayata, erdemli davranışlara kavuşturmayı amaçlayan buyruk ve yasaklarına, aydınlatıcı ve uyarıcı mahiyetteki açıklamalarının önemine dikkat çekilmekte; ikinci anlama göre bu ifade, anılan özellikleriyle Kur’an’ın müslümanlar için gelecekte bir şeref kaynağı olacağı, Kur’an sayesinde müslümanların şanlı bir uygarlık kuracakları müjdesini içermektedir. Nitekim sûrenin son âyetinde de bu müjdenin mutlaka gerçekleşeceği bildirilmektedir.

Haberin Devamı

TEFSİRİN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ

 İnkârcıların genel tutumu, öğüt ve uyarı dolu Kur’an’ı Allah kelâmı saymama ve onun bu özelliklerini tanımama yönünde olduğu için 2. âyetin başındaki “bel” edatını, “bu uyarıya kulak verecekleri yerde” şeklinde çevirmeyi uygun bulduk. Burada inkârcıların belirtilen tutumlarının haklı bir gerekçeye dayanmadığı, yani onların inkârlarının, Kur’an’ın gerçekten bir öğüt ve uyarı taşımamasından yahut bir değer eksikliğinden kaynaklanmadığı; aksine câhilce bir gurur, büyüklenme ve benlik duygusuyla inatlaşma ve düşmanlık psikolojisinden doğduğu bildirilmektedir (İbn Âşûr; XXIII, 204-206). Nitekim Bakara sûresinde de (2/206) aynı tutum, “Ona, ‘Allah’tan kork!’ dense gururu kendisini günaha sürükler” şeklinde dile getirilmiştir.

Haberin Devamı

Câhilce ve haksız sebeplerle kendi peygamberlerinin tebliğ ve uyarılarına karşı direnen ve ayrıntısı muhtelif sûrelerde anlatılan eski inkârcı nesillerin kötü âkıbetleri Kur’an’ın ilk muhatapları olan Araplar’a bir ibret örneği olarak hatırlatılmakta; eğer onların yaptıkları gibi bunlar da fırsat eldeyken Hz. Muhammed’in davetini ciddiye alıp kabul etmez, bâtıl inançlarını, kötü yaşayışlarını sürdürürlerse başlarına gelmesi kaçınılmaz olan büyük bir felâketten kurtulma fırsatını kaçırmış olacakları, feryatlarına kulak verilmeyeceği uyarısında bulunulmaktadır. Buna rağmen müşrikler, kendi aralarından, yani kendileri gibi beşerî özellikler taşıyan birinin peygamber olmasını şaşkınlıkla karşılayıp onu büyücü ve yalancı olmakla suçladılar. Akıllarınca eğer Allah katından bir elçi, bir uyarıcı gelecekse bu bir beşer değil, melek olmalıydı (bk. En‘âm6/8-9) veya hiç değilse bu peygamber, servet veya sosyal statü açısından Araplar’ın en itibarlıları arasından seçilmeliydi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!