Güncelleme Tarihi:
Necm Suresi mushaftaki sıralamada elli üçüncü, iniş sırasına göre yirmi üçüncü sûredir. İhlâs sûresinden sonra, Abese sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. Sadece 32. âyetinin Medine’de indiği rivayet edilmiştir, fakat bu âyetin öncesi ve sonrasıyla olan sıkı anlam bağı ve üslûp birliği bu rivayeti tereddüde açık bırakmaktadır. İşte, Necm Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu hakkında detaylı bilgiler
NECM SURESİ ANLAMI
Kur’ân-ı Kerîm’in Allah tarafından Cebrâil vasıtasıyla Hz. Muhammed’e indirilmiş olduğu ve Hz. Peygamber’in Allah’tan aldıklarını sadakatle tebliğ ettiği ortaya konmakta, müşriklerin melekleri Allah’ın kızları, putları da melekleri sembolize eden varlıklar olarak kabul etme şeklindeki inançları mahkûm edilmekte, önceki peygamberlere gönderilen vahiylerle Resûlullah’ın getirdikleri arasındaki bazı ortak noktalara değinilmekte, inkârcılıkları sebebiyle helâk edilmiş geçmiş toplumlardan örnekler verilmektedir.
NECM SURESİ TEFSİRİ
Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. ﴾1-2﴿
Sûreye, Kur’an’ın önemli hususlara dikkat çekerken kullandığı bir üslûp olan kasem (yemin) ifadesiyle başlanmakta, Hz. Peygamber ve Kur’an hakkındaki asılsız isnatlar kesin bir dille reddedilmekte, onun yolunu şaşırmış bir insan olmadığı gibi kişisel ihtiraslarıyla da hareket etmediği, vahyin ve aklın icaplarından sapmadığı belirtilmektedir. Bu özlü anlatımla, onun içten veya dıştan gelebilecek olumsuz etkilere karşı ilâhî koruma altında bulunduğu gerçeği pekiştirilmektedir. Âyette “bu arkadaşınız” anlamındaki sâhibüküm tamlamasının kullanılmış olması, muhatapların Hz. Peygamber’i yakından tanıdıklarını (Şevkânî, V, 122), yıllar yılı onun ne kadar erdemli, mâkul düşünen ve ölçülü hareket eden bir insan olduğunu gözleriyle gördüklerini hatırlatması açısından oldukça mânidardır. Zira sâhib kelimesi daha çok, uzun süre birlikte olmuş kişiler hakkında kullanılır; dilimizdeki “sohbet” kelimesi de aynı kökten türetilmiştir (Allah’ın yemin etmesi ve Kur’an’da yer alan kasemler konusunda genel bilgi ve değerlendirme için bk. Zâriyât 51/1-6).
İlk âyette yüce Allah necm üzerine yemin etmiştir. Meâlde “yıldız” şeklinde çevrilen necm kelimesinin sözlük anlamları, Kur’an’daki kullanımları ve bağlamı dikkate alınarak bu kelime için değişik yorumlar yapılmıştır. Bunları şöyle özetlemek mümkündür: a) Belirli bir yıldızla sınırlı olmaksızın, yıldız olarak nitelenebilecek gök cisimleri. b) Süreyya (Ülker) yıldızı: Araplar necm kelimesini daha çok bu anlamda kullanırlardı. c) Zühre yıldızı: Bazı Arap kabileleri bu yıldıza taparlardı. d) 49. âyette geçen Şi‘râ yıldızı. e) Hz. Muhammed: Kelime burada mecaz anlamında kullanılmıştır. f) Kur’ân-ı Kerîm veya o ana kadar inmiş olan kısmı: Ara ara, parça parça verilen şeyin her defasında verilen miktarına necm denir; dolayısıyla burada Kur’an’ın tedrîcî olarak, parça parça indirilme özelliğine işaret edilmiş veya Kur’an’ın o ana kadar gelen kısmı kastedilmiş olabilir. g) Gövdesi olmayan bitkiler: Rahmân sûresinin 6. âyetinde kelime bu mânada kullanılmıştır. Âyette geçen hevâ fiili “inme, meyletme, düşme, yukarıya yükselme” mânalarına gelir; belirtilen yorumlarda, daha çok “inme” anlamı esas alınmıştır. Meselâ “necm” yıldız olarak kabul edilince âyette, belirtilen yıldızın veya genel olarak yıldızların ufuktan inişinin, düşüşünün kastedildiği yorumu yapılmıştır, ki böylece gök cisimlerinin sukut (kütle çekimi, gravitation) kanununa tâbi olduklarına dikkat çekilmiş olmalıdır; ancak yıldız için bu fiilin hem doğmayı hem batmayı ifade etmesi mümkündür. Öte yandan, bu ifadeyle yıldızların kıyamet gününde sönüşüne veya dağılışına işaret edildiği kanaatini taşıyan müfessirler de vardır. Burada Kur’an’ın veya o ana kadar gelmiş kısmının kastedildiği düşünüldüğünde de, vahyin inmesi esnasında tecelli eden ilâhî irade ve olağan üstülükler üzerine yemin edildiği söylenebilir. Yine, Hz. Muhammed’in kastedilmiş olabileceği yorumunda, onun mi‘racdan inmesi veya mekânın üstüne (fizik ötesi âleme) yükselmesi açıklamaları yapılmıştır. Necm kelimesinin “gövdesiz bitki” mânası esas alındığında ise bu fiille birlikte kullanılması, otların yükselip yere yatmasına yani baharın iyice belirgin hale geldiği döneme işaret şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXVII, 40-41; Beyzâvî, VI, 98-99; Şevkânî, V, 122; Elmalılı; VII, 4569-4570).
NECM SURESİ TEFSİRİNİN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
NECM SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1, 2. | Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed haktan) sapmadı ve azmadı. |
3. | O, nefis arzusu ile konuşmaz. |
4. | (Size okuduğu) Kur'an ancak kendisine bildirilen bir vahiydir. |
5, 6, 7. | (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî sûretine girip) doğruldu. |
8. | Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. |
9. | (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu. |
10. | Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. |
11. | Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. |
12. | (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? |
13. | Andolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. |
14. | Sidretü'l Müntehâ'nın yanında. |
15. | Me'va cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır. |
16. | O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. |
17. | Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. |
18. | Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü. |
19, 20. | Lât ve Uzza'ya ve diğer üçüncüsü Menat'a ne dersiniz? |
21. | Erkek size de, dişi O'na mı? |
22. | Öyle ise bu çok insafsızca bir paylaştırmadır. |
23. | Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilah edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler)yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici gelmiştir. |
24. | Yoksa insan (kayıtsız şartsız), her temenni ettiği şeye sahip mi olacaktır? |
25. | Oysa, Ahiret de dünya da Allah'ındır. |
26. | Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah'ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. |
27. | Şüphesiz ahirete iman etmeyenler, meleklere dişi isimleri veriyorlar. |
28. | Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece zanna uyuyorlar. Şüphesiz zan, hakikat namına hiçbir şey ifade etmez. |
29. | Öyle ise bizim zikrimizden (Kur'an'dan) yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. |
30. | İşte onların ilimden ulaşabildikleri nokta! Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapanı daha iyi bilir. O, hidayete ereni de daha iyi bilir. |
31. | Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. (Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir. |
32. | Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir. |
33, 34. | Şimdi yüz çevireni; pek az verip de kaskatı cimrileşeni gördün mü? |
35. | Gayb'ın ilmi kendi yanında da o gerçeği mi görüyor? |
36, 37. | Yoksa, Mûsâ'nın ve Allah'ın emirlerini bütünüyle yerine getiren İbrahim'in sahifelerindeki şu hakikatler kendisine haber verilmedi mi? |
38. | Hiçbir günahkâr, başkasının günah yükünü yüklenmez. |
39. | İnsan için ancak çalıştığı vardır. |
40. | Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. |
41. | Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir. |
42. | Şüphesiz en son varış Rabbinedir. |
43. | Şüphesiz O güldürür ve ağlatır. |
44. | Şüphesiz O öldürür ve diriltir. |
45, 46. | Şüphesiz O iki eşi, erkeği ve dişiyi, (rahme) atıldığında az bir sudan (meniden) yaratmıştır. |
47. | Şüphesiz tekrar diriltmek de O'na aittir. |
48. | Şüphesiz O, başkalarına muhtaç olmaktan kurtardı ve varlık sahibi kıldı. |
49. | Şüphesiz O, "Şi'râ'nın Rabbidir. |
50, 51. | Şüphesiz O, önce gelen Âd kavmini ve Semûd kavmini helak etti ve hiç kimseyi bırakmadı. |
52. | Daha önce de Nûh'un kavmini helak etmişti. Şüphesiz onlar daha zalim ve daha azgın kimselerdi. |
53, 54. | O, "Mu'tefike"yi6 de kaldırıp yere çarpmış ve onlara örttüğü azap örtüsünü örtmüştür. |
55. | O halde Rabbi'nin nimetlerinin hangisinden şüphe ediyorsun (ey insan!). |
56. | Bu da önceki uyarıcılardan bir uyarıcıdır. |
57. | Yaklaşmakta olan (Kıyamet iyice) yaklaştı. |
58. | Onu Allah'tan başka açacak kimse yoktur. |
59, 60, 61. | Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi (Kur'an'a mı) şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz? |
62. | Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin. |
NECM SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
1. | Ven necmi iza heva |
2. | Ma dalle sahıbukum ve ma ğava |
3. | Ve ma yentıku anil heva |
4. | İn huve illa vahyuy yuha |
5. | Allemehu şedidul kuva |
6. | Zu mirrah festeva |
7. | Ve huve bil ufukıl a'la |
8. | Summe dena fe tedella |
9. | Fe kane kabe kavseyni ev edna |
10. | Fe evha ila abdihi ma evha |
11. | Ma kezebel fuadu ma raa |
12. | Efe tumarunehu ala ma yera |
13. | Ve le kad raahu nezleten uhra |
14. | Inde sidratil munteha |
15. | Indeha cennetul me'va |
16. | İz yağşes sidrate ma yağşa |
17. | Ma zağal besaru ve ma tağa |
18. | Le kad raa min ayati rabbihil kubra |
19. | E fe raeytumul late vel uzza |
20. | Ve menates salisetel uhra |
21. | E lekumuz zekeru ve lehul unsa |
22. | Tilke izen kısmetun dıyza |
23. | İn hiye illa esmaun semmeytumuh entum ve abaukum ma enzelellahu biha min sultan iy yettebiune illaz zane ve ma tehvel enfus ve le kad caehum mir rabbihimul huda |
24. | Em lil insani ma temenna |
25. | Fe lillahil ahıratu ve ula |
26. | Ve kem mim melekin fis semavati la tuğni şefaatuhum şey'en illa mim ba'di ey ye'zenellahu li mey yeşau ve yerda |
27. | İnnellezine la yu'minune bil ahırati le yusemmunel melaiket tesmiyetel unsa |
28. | Ve ma lehum bihi mim ılm iy yettebiune illez zann ve innez zanne la yuğni minel hakkı şey'a |
29. | Fe a'rıd am men tevella an zikrina ve lem yurid illel hayated dunya |
30. | Zalike mebleğuhum minel ılm inne rabbeke huve a'lemu bi men alle an sebilihi ve huve a'lemu bi menihteda |
31. | Ve lillahi ma fis semavati ve ma fil erdı li yecziyellezine esau bima amilu ve yecziyellezine ahsenu bil husna |
32. | Ellezine yectenibune kebairal ismi vel fevahışe illel lemem inne rabbeke vasiul mağfirah huve a'lemu bi kum iz enşeekum minel erdı ve iz entum ecinnetun fi butuni ummehatikum fe la tuzekku enfusekum huve a'lemu bi menitteka |
33. | E fe raeytellezi tevella |
34. | Ve a'ta kalilev ve ekda |
35. | Eındehu ılmul ğaybi fe huve yera |
36. | Em lem yunebbe' bima fi suhufi musa |
37. | Ve ibrahimellezi veffa |
38. | Ella teziru vaziratuv vizra uhra |
39. | Ve el leyse lil insani illa ma sea |
40. | Ve enne sa'yehu sevfe yura |
41. | Summe yuczahul cezael evfa |
42. | Ve enne ila rabbikel munteha |
43. | Ve ennehu huve adhake ve ebka |
44. | Ve ennehu huve emate ve ahya |
45. | Ve ennehu halekaz zevceyniz zekara vel unsa |
46. | Min nutfetin iza tumna |
47. | Ve enne aleyhin neş'etel uhra |
48. | Ve ennehu huve ağna ve akna |
49. | Ve ennehu huve rabbuş şı'ra |
50. | Ve ennehu ehleke adenil ula |
51. | Ve semude fema ebka |
52. | Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu hum azleme ve atğa |
53. | Vel mu'tefikete ehva |
54. | Fe ğaşşaha ma ğaşşa |
55. | Fe bi eyyi alai rabbike tetemara |
56. | Haza nezirum minen nuzuril ula |
57. | Ezifetil azifeh |
58. | Leyse leha min dunillahi kaşifeh |
59. | E fe min hazel hadisi ta'cebun |
60. | Ve tadhakune ve la tebkun |
61. | Ve entum samidun |
62. | Fescudu lillahi va'budu |