Nûh Suresi Oku - Nuh Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Nûh Suresi Oku - Nuh Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)
Oluşturulma Tarihi: Nisan 21, 2020 15:24

Mekke döneminde inmiştir. 28 âyettir. Sûrede başlıca, Nûh peygamberin mücadeleleri ve Nûh Tufanı konu edilmektedir. Sûre, adını konusundan almıştır. Nuh Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Haberin Devamı

Mekke döneminde nâzil olmuştur. Muhtevasında Hz. Nûh’un Allah elçisi olarak görevlendirilmesinden ve tebliğ faaliyetlerinden söz edildiği için sûre bu adla anılmıştır. Yirmi sekiz âyet olup fâsılası “ا، م، ن” harfleridir. Genellikle Mekkî sûrelerde olduğu gibi Nûh sûresinde de tevhid inancına davet, Allah’a karşı saygılı olma ve risâletini benimseyerek Nûh’a itaat etme konuları işlenir. Nûh kavmine yönelik uyarılar Şuarâ sûresinde de yer almaktadır (26/105-120). Bu sûre aynı zamanda Hz. Nûh’un, çağrısına uymayan kavmine yaptığı bedduayı da içermektedir. Nûh sûresi, muhtevasının sadece Hz. Nûh ve kavmiyle ilgili olması açısından peygamber isimleriyle anılan diğer altı sûreden farklılık gösterir. Zira diğerlerinde sûreye adı verilen peygamberle birlikte başka peygamberin kıssaları ve tebliğlerine de yer verilmektedir.

Haberin Devamı

Sûrenin muhtevasını iki bölüm halinde ele almak mümkündür. Birinci bölüm (âyet 1-20), Hz. Nûh’un kavmine peygamber olarak gönderildiğini ve kendilerine elem verici bir azap gelmeden onları uyarmakla görevlendirildiğini ifade eden âyetle başlar. Ardından Nûh’un kavmine hitap tarzına temas edilerek onları putlara değil Allah’a kulluk etmeye, O’na saygılı olmaya ve kendi nübüvvetini benimseyip yanında yer almaya çağırdığı belirtilir. Bu yola girdikleri takdirde Cenâb-ı Hakk’ın mağfiretine mazhar olup O’nun belirlediği zamana kadar varlıklarını sürdürebilecekleri bildirilir. Nûh’un hak dine davet şekli kendi dilinden aktarılır; onun bu faaliyetini gece gündüz, gizli âşikâr her fırsatta tekrar ettiği, fakat muhataplarının çağrıyı duymamak için kulaklarını tıkadıkları, Nûh’u görmemek ve onunla karşılaşmamak için çeşitli çarelere başvurdukları ifade edilir. Bölümün son kısmında Hz. Nûh’un muhataplarını etkilemek amacıyla yeni bir davet girişiminde bulunduğu, bağışlanma istedikleri takdirde Allah’ın nihayetsiz lutufkârlığına mazhar olacakları, dünyada da mal ve evlât nimetlerine kavuşacaklarını haber verdiği belirtilir; Allah’ın insanın yaratılışı ve tabiatın işleyişine dair bazı lutuflarını hatırlattığı kaydedilir.

Haberin Devamı

Sûrenin ikinci bölümü (âyet 21-28) Hz. Nûh’un kavmi hakkında rabbine olan şikâyetiyle başlar. Zira Nûh uzun yıllar (el-Ankebût 29/14) kavmiyle birlikte bulunarak kendilerini hakka çağırmış, fakat onların büyük çoğunluğu servet ve taraftar sahibi inançsızların yanında yer almış, çeşitli hile ve tuzaklar kurarak Nûh’u susturmak istemiş, Ved, Süva’, Yegūs, Yeûk, Nesr diye isimlendirilen putlara tapmayı sürdürmüş ve birçok kişiyi hak yoldan saptırmıştır. Bölümün son âyetlerinde Hz. Nûh’un, ıslah olmayacağı kanaatine vardığı bu insanların yok edilip nesillerinin kurutulmasını Cenâb-ı Hak’tan talep ettiği, bunun üzerine onların suda boğulduğu ifade edilir. Sûre Hz. Nûh’un kendisinin, anne ve babasının, aile fertlerinden mümin olanların ve kadın erkek bütün müminlerin bağışlanmasını, zalimlerin ise yok edilmesini istediği bir dua ile son bulur.

Haberin Devamı

Hz. Nûh ilâhî vahye dayanan çağrıyı etkin bir şekilde insanlara ilk tebliğ eden, Kur’ânî beyanın zâhirî mânasına göre kavmi içinde 950 yıl kalan azimli ve iradeli bir peygamberdir. Israrlı tebliğ ve irşad faaliyetlerine rağmen muhataplarının büyük çoğunluğu çağrısına uymamıştır. Bunun sebebi Nûh kavminin dünya servetine boyun eğip çok tanrılı inançtan ayrılmamak, inatçı ve kibirli olmak, ruhî yeteneklerini gerçeğe karşı kapalı tutmaktır.

Bazı kaynaklarda yer alan, “Nûh sûresini okuyan kimse Hz. Nûh’un davetinin ulaştığı müminlerden biri sayılır” meâlindeki hadisin (Zemahşerî, VI, 221; Beyzâvî, IV, 330) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 724; İbrâhim Ali, s. 439, 450). Ahmed Muhammed Hüleyl, Nûh sûresinden çıkarılabilecek ibret verici sonuçlar hakkında bir risâle telif etmiş (Teǿemmülât fî sûreti Nûĥ Ǿaleyhisselâm, Amman 1981), Ca‘fer Şerefeddin de Ħaśâǿiśü’s-süver adlı derleme eserinde sûrenin hedefi ve muhtevası ile diğer özellikleri hakkında ayrıntılı bilgi vermiştir (X, 163-181).

 

Haberin Devamı

NUH SURESİ DİYANET MEALİ VE ANLAMI

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

Şüphesiz biz Nûh'u, kavmine, "Kendilerine elem dolu bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye peygamber olarak gönderdik. ﴾1﴿ Nûh şöyle dedi: "Ey kavmim! Şüphesiz, ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım." ﴾2﴿ "Allah'a ibadet edin. Ona karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah'ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bilseydiniz." ﴾3-4﴿ Nûh şöyle dedi: "Ey Rabbim! Gerçekten ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim." ﴾5﴿ "Fakat benim davetim ancak onların kaçışını artırdı." ﴾6﴿ "Kuşkusuz sen onları bağışlayasın diye kendilerini her davet edişimde parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine büründüler, inanmamakta direndiler ve büyük bir kibir gösterdiler." ﴾7﴿ "Sonra ben onları açık açık davet ettim". ﴾8﴿ "Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli gizli konuştum." ﴾9﴿ "Dedim ki: ‘Rabbinizden bağışlama dileyin; çünkü o çok bağışlayıcıdır.' ﴾10﴿ ‘(Bağışlama dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.' ﴾11﴿ ‘Sizi mallarla, oğullarla desteklesin ve sizin için bahçeler var etsin, sizin için ırmaklar var etsin.' ﴾12﴿ ‘Size ne oluyor da Allah için bir vakar (saygınlık, büyüklük) ummuyorsunuz?' ﴾13﴿ ‘Halbuki, o sizi evrelerden geçirerek yaratmıştır.' ﴾14﴿ ‘Görmediniz mi Allah yedi göğü, tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?' ﴾15﴿ ‘Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?' ﴾16﴿ ‘Allah, sizi (babanız Adem'i) yerden (bitki bitirir gibi) bitirdi (yarattı.)' ﴾17﴿ ‘Sonra sizi yine oraya döndürecek ve kesinlikle sizi (yeniden) çıkaracaktır.' ﴾18﴿ ‘Allah yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır ki, oradaki geniş yollarda yürüyesiniz.' " ﴾19-20﴿ Nûh dedi ki: "Rabbim! Gerçekten onlar bana karşı geldiler, malı ve çocuğu ancak kendi hüsranını artıran kimselere uydular." ﴾21﴿ "Bunlar da, çok büyük bir tuzak kurdular." ﴾22﴿ "Şöyle dediler: ‘Sakın ilâhlarınızı bırakmayın. Hele hele Vedd'i, Süvâ'ı, Yeğus'u, Ye'ûk'u ve Nesr'i hiç bırakmayın." ﴾23﴿ "Onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin sadece sapıklıklarını artır." ﴾24﴿ Hataları (küfür ve isyanları) yüzünden suda boğuldular ve cehenneme sokuldular da kendileri için Allah'tan başka yardımcılar bulamadılar. ﴾25﴿ Nûh şöyle dedi: "Ey Rabbim! Kâfirlerden hiç kimseyi yeryüzünde bırakma!" ﴾26﴿ "Çünkü sen onları bırakırsan, kullarını saptırırlar; sadece ahlâksız ve kafir kimseler yetiştirirler." ﴾27﴿ "Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır." ﴾28﴿

 

Haberin Devamı

NUH SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahim

1.İnna erselna nuhan ila kavmihi en enzir kavmeke min kabli en ye'tiyehum 'azabun eliymun.
2.Kale ya kavmi inniy lekum neziyrun mubiynun.
3.Enı'budullahe vettekuhu ve etiy'uni.
4.Yağfir lekum min zunubikum ve yuahhırkum ila ecelin musemmen inne ecelellahi iza cae la yuahharu lev kuntum ta'lemune.
5.Kale rabbi inniy de'avtu kavmiy leylen ve neharen.
6.Felem yezidhum du'aiy illa firaren.
7.Ve inniy kullema de'avtuhum litağfire lehum ce'alu ezabi'ahum fiy azanihim vestağşev siyabehum ve esarru vestekberustikbaren.
8.Summe iniy de'avtuhum ciharen.
9.Summe inniy a'lentu lehum ve esrertu lehum israren.
10.Fekultüstağfiru rabbekum innehu kane ğaffaren.
11.Yursilissemae 'aleykum midraren.
12.Ve yumdidkum biemvalin ve beniyne ve yec'al lekum cennatin ve yec'al lekum enharen.
13.Malekum la tercune lillahi vekaren.
14.Ve kad halekakum atvaren.
15.Elem terev keyfe halekallahu seb'a semavetin tıbakan.
16.Ve ce'alelkamere fiyhinne nuren ve ce'aleşşemse siracen.
17.Vallahu enbetekum minel'ardı nebaten.
18.Summe yu'ıydukum fiyha ve yuhricukum ıhracen.
19.Vallahu ce'alelekumul(arda bisatan.
20.Litesluku minha subulen ficacen.
21.Kale nuhun rabbi innehum 'asavniy vettebe'u men lem yezidhu maluhu ve veleduhu illa hasaren.
22.Ve mekeru mekren kubbaren.
23.Ve kalu la tezerune alihetekum ve la tezerunne vedden ve la suva'an ve la yeğuse ve ye'uka ve naren.
24.Ve kad edallu kesiyren ve la tezidizzalimiyne illa dalalen.
25.Minma hatiyatihim uğriku feudhıhu naren felem yecidu lehum min dunillahi ensaren.
26.Ve kale nuhun rabbiy la tezer 'alel'ardı minelkafiriyne deyyaren.
27.İnneke in tezerhum yuodıllu 'ıbadeke ve la yehidu illa faciren keffaren.
28.Rabbiğfirliy ve livalideyye ve limen de hale beytiye mu'minen ve lilmu'miniyne velmu'minati ve la tezidizzalimiyne illa tebaren.

NUH SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Nûh Suresi Oku - Nuh Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)
Nûh Suresi Oku - Nuh Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)


NUH SURESİ DİYANET TESFİRİ

Nûh aleyhisselâm, Kur’an’da adı çokça geçen ve dini tebliğ konusunda kavmiyle mücadelesine yer verilen peygamberlerin ilkidir. Kur’an’da Nûh’tan önceki bazı peygamberler de anılmakla birlikte onların inkârcılarla mücadelesi hakkında detaylı bilgi verilmemiştir. Nûh’un soyu, hayatı, peygamberliği, inkârcı toplumuna karşı sergilediği mücadele ve Nûh tûfanı hakkında Hûd sûresinin tefsirinde genişçe bilgi verilmiştir (bk. 11/25-49; ayrıca krş. A‘râf 7/59-64).

İlk âyette Nûh’un peygamber olarak gönderildiği ifade edildikten sonra gerçeği inkâr edenlerin bu dünyada başlarına gelmesi mukadder olan felâketlere işaret edilmiştir. Müfessirler bu felâketin Nûh tûfanı olduğu kanaatindedirler.

4. âyette Nûh’un, bir taraftan “... size belirli bir vadeye kadar süre tanısın” derken, diğer taraftan Allah’ın belirlediği vade geldiğinde artık ecelin ertelenmeyeceğini söylemesi müfessirlerce iki şekilde açıklanmıştır: a) Allah, topluluk olarak iman etmeleri şartıyla insanlar için bir ecel tayin etmiştir. Ancak inkârda ısrar ettikleri takdirde belirlenen ecel gelmeden yine topluluk olarak cezalandırılıp helâk edilmeleri de ilâhî takdirin gereğidir. İman etmeleri halinde ise belirlenen o vakte kadar toplumsal varlıklarını devam ettirirler. b) Maksat, ömrün zamansal anlamda uzayıp uzamaması değil, bereketli, hayırlı ve verimli geçip geçmemesidir. Şu halde burada Allah tarafından belirlenen ecelin değişebileceği bildirilmemiş; fakat insanların değişmeyecek ecelleri gelinceye kadar iman ederlerse mutlu ve huzurlu olarak yaşayıp ölecekleri, ama iman etmezlerse mutsuz ve huzursuz yaşayacakları, nihayet hayatlarının da felâketlerle son bulacağı anlatılmak istenmiştir (Zemahşerî, IV, 161; Şevkânî, V, 342).

Bir peygamberin görevi davetini eksiksiz yapmaktır; davetin etkisi, sonuç getirip getirmemesi ise insanların kabule yönelmesine ve Allah’ın hidayet etmesine bağlıdır. Burada da Hz. Nûh’un gece gündüz demeden bütün gücüyle halkının kurtuluşu için çalıştığı, böylece sorumluluğunu yerine getirdiği bildirilmektedir. Nûh’un insanları kurtuluşa çağırması karşısında günahkârların parmaklarını kulaklarına tıkamaları ve elbiselerini başlarına bürümeleri, peygamberin tebliğ ettiği dini reddettiklerini ifade eden mecazi bir anlatım olarak görülmektedir. Ancak peygamberin konuştuklarını işitmemek için gerçekten parmaklarını kulaklarına tıkamış, onu görmemek ve duymamak için elbiselerini başlarına bürümüş de olabilirler.

Hz. Nûh’un, şartlara ve kişilerin özelliklerine göre tebliğlerini açıktan veya gizli olarak sürdürdüğü bildirilmekte, böylece farklı davet ve tebliğ metotlarının kullanılabileceğine işaret edilmektedir.

Dedim ki: “Rabbinizden bağışlanmanızı dileyin; O, çok bağışlayıcıdır.

(Dileyin ki) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin.

Mallar ve oğullar vererek sizi desteklesin, size bahçeler versin ve sizin için ırmaklar akıtsın.

Müfessirlerin 13. âyetle ilgili değişik yorumlarını şu şekilde özetlemek mümkündür: a) Âyeti tevil etmeksizin zâhirî anlamına göre yapılan yorum: “Neden Allah’ın sevabını ummuyorsunuz (ve azabından korkmuyorsunuz)?” b) Tercûne fiilini “önem vermek” anlamında te’vil ederek yapılan yorum: “Neden Allah’ın büyüklüğüne önem vermiyorsunuz?” Bu yorum, “Neden Allah’ın büyüklüğüne önem verip de azabından korkmuyorsunuz?” anlamına gelir. c) Vakar kelimesini “imanın sonucu” anlamında te’vil ederek yapılan yorum: “Neden Allah’tan imanın sonucunu beklemiyorsunuz?” Yani iman edip iyi işler yaptığınız takdirde Allah’ın size sevap vereceğini neden ümit etmiyorsunuz? d) “Ne oluyor size de Allah’ın büyüklüğünü hesaba katmıyorsunuz!” Meâlde bu anlam tercih edilmiştir (bu yorumlar için bk. Şevkânî, V, 343; İbn Âşûr, XXIX, 199-200).

14. âyette sözü edilen yaratılış evrelerinden maksat ya ilk insanın topraktan başlayarak mükemmel insan haline gelinceye kadar geçirdiği aşamalardır veya sperm halinden itibaren gerek ana rahminde gerekse doğduktan sonra bedensel ve zihinsel olarak gelişimini tamamlayıncaya kadar geçirdiği aşamalardır (insanın yaratılış evreleri hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Müminûn 23/12-14). Hz. Nûh, Allah’ın insanı aşama aşama yaratarak mükemmel bir varlık haline getirdiğini hatırlatıp insanın O’na minnettar olması, varlığını ve birliğini tanıyıp kulluk etmek suretiyle minnet ve şükrünü göstermesi gerektiğine işaret etmektedir.

Nûh aleyhisselâm önceki âyetlerde Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren insanın oluşum ve gelişimiyle ilgili delillere dikkat çekmişti; burada da dış dünyadaki delillerden örnekler verilmektedir (yedi gök hakkında bilgi için bk. Bakara 2/29; Talâk 65/12). Ay, ışığını başkasından aldığı için âyette ona “ışık” (nûr) denilmiştir; güneşin ışığı ise kendinden olup bizzat aydınlatıcıdır. Bu sebeple âyette ona “kandil, ışık kaynağı, aydınlatıcı” anlamına gelen sirâc adı verilmiştir (ayrıca bk. Yûnus 10/5; Furkan 25/61-62).

“Allah’ın insanları yerden bitirip yetiştirmesi” iki türlü yorumlanmıştır: a) İnsanlığın atası olan Hz. Âdem’in topraktan yaratılışına bir işarettir. b) Her bir insanın gelişmesi ve yaşaması için gerekli olan besinler doğrudan veya dolaylı olarak topraktan alındığı için insanların yaratılıp geliştirilmesi bitkilerin yerden bitirilmesine benzetilmiştir (İbn Âşûr, XXIX, 204). Âyette insanın, bedeniyle ait olduğu toprağa geri gönderileceği, ancak bir defa daha topraktan hayat alanına çıkarılacağı bildirilerek uhrevî sorumluluğunu unutmaması gerektiğine işaret edilmiştir.

“Allah yeryüzünü sizin için sergi gibi döşemiştir” ifadesi arzın düz olduğu şeklinde anlaşılmamalıdır. Arza insanların rahatça hareket edebilecekleri bir yapı verildiği, üzerindeki yollardan ve onun her türlü nimetten yararlanabilecek bir yapıda yaratılmış olduğu anlatılmaktadır.

Sonraki birçok peygamber gibi Hz. Nûh’un da kendi halkının ileri gelenlerinin direnişiyle karşılaştığı anlaşılmaktadır. Halkın peşlerinden gittiği bu üst tabakanın servet ve mevkileri, kibirlerini ve küstahlıklarını arttırarak onları bir yok oluşa sürüklemiştir. Âyette sadece dünyevî nimet ve ikballere önem vermenin uzun vadede mutlaka mânevî değerleri yok edip toplumun temel dokusunu tahrip edeceği gerçeğine de işaret edilmektedir.

İnkârcı önderlerin “tuzak kurmaları”nı anlatan ifade, ayak takımını Nûh’u öldürmeye kışkırtmaları veya kendilerinin zengin ve güçlü olduklarını hatırlatarak bunu, doğru yolda bulunduklarının bir sonucu olarak göstermeleri şeklinde açıklanmıştır.

Tefsir kaynaklarında burada geçen isimlerin, aslında Âdem’in çocuklarına veya sâlih kişilere ait isimler olduğu bildirilmektedir. Buna göre sâlih kişilerin ölümünden sonra, önceleri onların anılarını canlı tutmak ve hâtıralarına saygı gösterip şefaatlerini dilemek amacıyla heykelleri yapılarak her birine temsil ettiği sâlih kişinin ismi verilmiş; fakat zamanla kutsallık yüklenen bu heykellere tanrı gözüyle bakılıp tapılmıştır. Kaynaklar bu heykellerin Câhiliye dönemi Arapları’nın da tanrıları arasında yer aldığını kaydetmektedir. Nitekim Araplar çocuklarına “Vedd’in kulu, Yegs’un kulu” anlamında Abdü Ved, Abdü Yegs adlarını veriyorlardı (bk. Zemahşerî, IV, 164; Râzî, XXX, 143; Şevkânî, V, 346). Nûh tûfanında her şey sular altında kalıp harap olduğu halde bunların sonraki nesillere nasıl intikal ettiği bilinmiyor. Muhtemelen bu isimler Nûh’un gemisinde bulunan müminler tarafından sonraki nesillere anlatılmış, onlar da tanrılarına bu isimleri vermişlerdir.

Hz. Nûh’un bu ifadesinden anlaşıldığına göre toplumun ileri gelenleri yani zalimler etkili propaganda ve baskılarıyla birçok kimseyi yoldan çıkarmış, putperest yapmışlardır. İnsanları hidayete erdirmek için gönderilmiş olan peygamberin, onların sapkınlıklarının arttırılmasını istemeyeceğini belirten müfessirler, Nûh’un, “(Rabbim!) Sen de artık bu zalimlerin şaşkınlıklarını arttır!” meâlindeki bedduasında kullandığı dalâl (sapkınlık) kelimesine, “ceza” veya “haksız eylemlerinde başarısızlık” gibi anlamlar vermişlerdir (bk. Râzî, XXX, 145; İbn Âşûr, XXIX, 211). Onların iman etmeyecekleri vahyin bildirimiyle kesinlik kazandığı için Nûh’un haklarında beddua ettiği de söylenebilir (bk. Hûd 11/36).

Bu âyet Nûh’un sözü değil, Allah’ın kelâmı olup inkârcılar hakkında verilen hükmü ve uygulanan muameleyi haber vermektedir. Nûh kavminin, günahları yüzünden tûfanda boğularak dünyada hak ettikleri cezaya çarptırıldıkları, âhirette de cehenneme gönderilecekleri bildirilmiş; böylece dolaylı olarak onlar gibi putlara tapan Araplar da uyarılmıştır (Nûh tûfanı ve kapsamı hakkında bilgi için bk. Hûd 11/36-44).

Nûh peygamber, artık bundan sonra inkârcılar arasından kendisine iman edenlerin çıkmayacağını vahiy yoluyla öğrenince yeryüzünde inkârcılardan hiç kimseyi bırakmamasını Allah Teâlâ’dan niyaz etmiştir. Âyetin devamı Nûh’un kişisel sebeplerden değil, gelecek nesillerin kurtuluşu için böyle bir bedduada bulunduğunu göstermektedir.

Kaynaklar Hz. Nûh’un anne ve babasının mümin olduklarını, bu sebeple onlar için dua ettiğini kaydetmişlerdir. “İnanmış olarak evime girenleri” ifadesiyle mümin olmayan karısı ve oğlunu duasının dışında tuttuğu anlaşılmaktadır. Nûh aleyhisselâmın duasının kıyamete kadar gelecek olan bütün müminleri kapsadığı, aynı şekilde zalimler aleyhindeki bedduasının da kıyamete kadar gelecek olan bütün zalimler hakkında geçerli olduğu kabul edilir.

BAKMADAN GEÇME!