Güncelleme Tarihi:
Kamer Suresi mushaftaki sıralamada elli dördüncü, iniş sırasına göre otuz yedinci sûredir. Târık sûresinden sonra, Sâd sûresinden önce Mekke’de nâzil olmuştur. İlk âyetinde geçen ve “ay” anlamına gelen kamer kelimesi sûreye ad olmuştur. İşte, Kamer Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu
KAMER SURESİ ANLAMI
Kıyametin yaklaştığı uyarısını takiben müşriklerin inkârcılıktaki inat ve taassupları eleştirilmekte, kıyamet koptuğunda içine düşecekleri perişan hal tasvir edilmekte, ardından hakikatleri yalan saymada ısrarcı davranan geçmiş toplumların başına gelen felâketlerden örnekler verilmekte, suçluların ve takvâ sahiplerinin âhirette karşılaşacakları muameleyle ilgili uyarı ve müjdelere yer verilmektedir.
KAMER SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1. | Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. |
2. | Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "Süregelen bir sihirdir" derler. |
3. | Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir. |
4. | Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi. |
5. | Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor! |
6, 7. | O halde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir halde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar. |
8. | Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler. |
9. | Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir delidir" dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu. |
10. | O da Rabbine, "Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et" diye dua etti. |
11. | Biz de göğün kapılarını dökülürcesine yağan bir yağmurla açtık. |
12. | Yeryüzünü pınar pınar fışkırttık. Derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti. |
13. | Biz Nûh'u çivilerle perçinli levhalardan oluşan gemiye bindirdik. |
14. | Gemi, inkar edilen kimseye (Nuh'a) bir mükafat olarak gözetimimiz altında yüzüyordu. |
15. | Andolsun, biz onu (tufan olayını) bir ibret olarak bıraktık. Var mı düşünüp öğüt alan? |
16. | Benim azabım ve uyarılarım nasılmış (gördüler)! |
17. | Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? |
18. | Âd kavmi de (Hûd'u) yalanladı. Azabım ve uyarılarım nasılmış! |
19. | Biz onların üstüne, uğursuzluğu sürekli bir günde gürültülü ve dondurucu bir rüzgar gönderdik. |
20. | İnsanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu. |
21. | Azabım ve uyarılarım nasılmış, (gördüler)! |
22. | Andolsun biz, Kur'anı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? |
23, 24. | Semûd kavmi de uyarıcıları yalanlamış ve şöyle demişlerdi: "İçimizden bir insana mı uyacağız? (Asıl) o takdirde biz apaçık bir sapıklık ve delilik içine düşmüş oluruz." |
25. | "Bizim aramızdan vahiy ona mı verildi? Hayır o, yalancının, şımarığın biridir." |
26. | Onlar yarın bilecekler: Kimmiş yalancı, kimmiş şımarık! |
27. | (Salih'e şöyle demiştik:) "Şüphesiz biz, onlara bir imtihan olmak üzere, o dişi deveyi göndereceğiz. Şimdi onları gözetle ve sabret." |
28. | "Onlara, suyun (deve ile) kendileri arasında (nöbetleşe) paylaştırıldığını, bildir. Her su nöbetinde sahibi hazır bulunsun." |
29. | Derken, (kavmin en azgını olan) arkadaşlarını çağırdılar. O da işe koyuldu ve deveyi kesti. |
30. | Fakat azabım ve uyarılarım nasılmış! |
31. | Şüphesiz biz, onların üzerine tek bir korkunç ses gönderdik de, onlar, ağıldaki hayvanların çiğneyip ufaladıkları kuru çöpler gibi oldular. |
32. | Andolsun, biz Kur'anı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? |
33. | Lût kavmi de uyarıcıları yalanladı. |
34, 35. | Şüphesiz biz de üzerlerine taşlar savuran bir rüzgar gönderdik. Yalnız Lût'un ailesi başka. Katımızdan bir nimet olarak bir seher vakti onları kurtardık. Şükredenleri işte böyle mükafatlandırırız. |
36. | Andolsun, Lût onları bizim şiddetli azabımızla uyardı. Fakat onlar bu uyarıları kuşkuyla karşıladılar. |
37. | Andolsun, onlar onun (meleklerden olan) misafirlerinden nefislerindeki kötü arzuları tatmin etmek istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik. |
38. | Andolsun, onlara sabahleyin erkenden kalıcı bir azap geldi. |
39. | "Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!" dedik. |
40. | Andolsun, biz Kur'an'ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan? |
41. | Andolsun, Firavun'un ailesine de uyarıcılar gelmişti. |
42. | Bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları mutlak güç ve iktidar sahibinin yakalaması gibi yakaladık. |
43. | (Ey Mekkeliler!) Sizin kafirleriniz onlardan daha mı hayırlı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berat mı var? |
44. | Yoksa onlar, "Biz yardımlaşan (güçlü) bir topluluğuz" mu diyorlar? |
45. | O topluluk yakında (Bedir'de) bozguna uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır. |
46. | Hayır, kıyamet, onların (görecekleri asıl azabın) vaktidir. Kıyamet (azabı) ise daha müthiş ve daha acıdır. |
47. | Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler. |
48. | Yüzüstü ateşe sürüklendikleri gün kendilerine, "Cehennemin dokunuşunu tadın!" denecek. |
49. | Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık. |
50. | Emrimiz ancak bir tek emirdir. Göz kırpması gibidir. (Anında gerçekleşir.) |
51. | Andolsun, biz sizin gibileri hep helak ettik. Fakat var mı düşünüp öğüt alan? |
52. | İşledikleri her şey ise kitaplarda kayıtlıdır. |
53. | Küçük, büyük her şey satır satır yazılmıştır. |
54. | Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde, ırmak başlarındadırlar. |
55. | Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler. |
KAMER SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
1. | Ikterabetis saatu venşakkal kamer |
2. | Ve iyyerav ayetey yu'ridu ve yekulu sıhrun mustemir. |
3. | Ve kezzebu vettebeu ehvaehum ve kullu emrin mustekirr |
4. | Ve le kad caehum minel embai ma fihi muzdecer |
5. | Hıkmetum baliğatun fema tuğnin nuzur |
6. | Fe tevelle anhum yevme yed'ud daı ila şey'in nukur |
7. | Huşşean ebsarıhum yahrucune minel ecdasi keennehum ceradum munteşir |
8. | Muhtıyne iled a' yekulul kafirune haza yevmun azir |
9. | Kezzebet kablehum kavmu nuhın fekezzebu abdena ve kalu mecnunuv vezducir |
10. | Fe dea rabbehu enni mağlubun fentesır |
11. | Fe fetahna ebvabes semai bimaim munhemir |
12. | Ve feccernel erda uyunen feltekal mau ala emrin kad kudir |
13. | Ve hamelnahu ala zati elvahıv ve dusur |
14. | Tecri bi a'yunina cezael li men kane kufir |
15. | Ve le kad teraknaha ayeten fe hel mim muddekir |
16. | Fe keyfe kane azabi ve nuzur |
17. | Ve le kad yessernal kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir |
18. | Kezzebet adun fe keyfe kane azabi ve nuzur |
19. | İnna erselna aleyhim rihan sarsaran fi yevmi nahsim mustemir |
20. | Zenziun nase ke ennehum a'cazu nahlim munkaır |
21. | Fe keyfe kane azabi ve nuzur |
22. | Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir |
23. | Kezzebet semudu bin nuzur |
24. | Fe kalu ebeşeram minna vahıden nettebiuhu inna izel lefi dalaliv ve suur |
25. | Eulkıyez zikru aleyhi mim beynina bel huve kezzabun eşir |
26. | Seya'lemune ğadem menil kezzabul eşir |
27. | İnna murslun nakati fitnetel lehum fertekıbhum vastabir |
28. | Ve nebbi'hum ennel mae kısmetun beynehum kullu şirbim muhtedar |
29. | Fe nadev sahıbehum fe teata fe akar |
30. | Fe keyfe kane azabi ve nuzur |
31. | İnna erselna aleyhim sayhatev vahıdeten fe kanu ke heşimil muhtezir |
32. | Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel min muddekir |
33. | Kezzebet kavmu lutım bin nuzur |
34. | İnna erselna aleyhim hasıben illa ale lutnecceynahum bi sehar |
35. | Nı'metem min ındina kezalike neczi men şeker |
36. | Ve le kad enzerahum batşetena fe temarav bin nuzur |
37. | Ve le kad raveduhu an dayfihi fe tamesna a'yunehum fe zuku azabi ve nuzur |
38. | Ve le kad sabbehahum bukraten azabum mustekirr |
39. | Fe zuku azabi ve nuzur |
40. | Ve le kad yessernel kur'ane liz zikri fe hel mim muddekir |
41. | Ve le kad cae ale fir'avnen nuzur |
42. | Kezzebu bi ayatina kulliha fe ehaznahum ahze azizim muktedir |
43. | E kuffarukum hayrun min ulaikum em lekum beraetun fiz zubur |
44. | Em yekulune nahnu cemium muntesır |
45. | Seyuhzemul cem'u ve yuvelluned dubur |
46. | Belis saatu mev'ıduhum ves saatu edha ve emerr |
47. | İnnel mucrimine fi dalaliv ve suur |
48. | Yevme yushabune fin nari ala vucuhihim zuku messe sekar |
49. | İnna kulle şey'in halaknahu bi kader |
50. | Ve ma emruna illa vahıdetun ke lemhım bil besar |
51. | Ve le kad ehlekna eşyaakum fe hel mim muddekir |
52. | Ve kullu şey'in fealuhu fiz zubur |
53. | Ve kullu sağıyriv ve kebirim mustetar |
54. | İnnel muttekıyne fi cennativ ve neher |
55. | Fi mak'adi sıdkın ınde melikim muktedir |
KAMER SURESİ ARAPÇA OKUNUŞUNUN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ
KAMER SURESİ TEFSİRİ
Mekke döneminin ilk yıllarında Târık sûresinden sonra nâzil olmuştur. İlk âyetinde ayın (kamer) iki parçaya bölünmesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. “İkterabet” ve “İkterabetü’s-sâa” sûresi olarak da adlandırılır. Elli beş âyet olup fâsılası ر harfidir. Bölümler arasındaki anlam bütünlüğü sûrenin bir defada nâzil olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Mekkî sûrelerin genel karakteristiğine paralel olarak Kamer sûresinde de bazı kıyamet sahneleri etkileyici bir üslûpla tasvir edilip âhiret inancına vurgu yapılmıştır. Sûrede ayrıca müminlere güven ve huzur verici, inkârcıları ise korkutucu mesajlar yer almaktadır.
Üç bölüm halinde ele alınabilen sûrenin ilk bölümü (âyet 1-8) kıyametin yaklaştığından ve ayın yarılmasından bahseden âyetle başlar. Bu âyetin, Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’den bir mûcize göstermesini istemeleri üzerine nâzil olduğu nakledilmektedir (Taberî, XXVII, 50). Âyetteki ayın yarılması ifadesi müfessirlerin çoğunluğu tarafından zâhirî mânada anlaşılmış ve Resûl-i Ekrem zamanında ayın gerçekten yarıldığı belirtilmiştir (bk. İNŞİKĀKU’l-KAMER). Ancak Kur’an’da pek çok örnekte görüldüğü üzere, bu âyetteki geçmiş zaman kipindeki fiillerin, aslında gelecekte vuku bulacak kıyamet olayı ile ayın ikiye bölünmesi şeklinde gerçekleşecek kozmik olayın kesinlikle vuku bulacağına işaret ettiğini söyleyenler bulunduğu gibi, “Ay ikiye bölündü” cümlesini mecazi bir ifade kabul eden ve bunu, “Durum açıklık kazandı” şeklinde açıklayanlar da olmuştur (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şķķ” md.). Bu bölümde ayrıca inkârcıların kıyamet günündeki sıkıntılı durumlarına temas edilir.
İkinci bölümde (âyet 9-42) Nûh, Âd, Semûd, Lût ve Firavun kavimlerinin de peygamberlerini yalanladıkları belirtilerek bunların uğradıkları cezalar etkileyici bir üslûpla anlatılır. Bu ifadeler arasında, “Andolsun ki biz bu Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; ondan ders alan yok mudur?” meâlindeki cümle dört defa tekrar edilerek Kur’an üzerinde düşünmenin, ışığıyla aydınlanmanın herkes için gerekli olduğuna ve onun, her insanın yararlanabileceği ölçüde rahat anlaşılabilen bir ifade ve üslûp taşıdığından bu hususta herhangi bir mazeret ileri sürülemeyeceğine işaret edilmektedir.
Sûrenin üçüncü bölümünde (âyet 43-55) inkârcılara yönelik uyarılar tekrarlanır ve yenilmez zannettikleri topluluklarının hezimete uğrayacağı bildirilir. Burada müminlere Allah’ın yardımının geleceği belirtilmek suretiyle onlara güven verilmektedir. “O topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacak” meâlindeki 45. âyetin, bu sûrenin inmesinden kısa bir süre sonra meydana gelen Bedir Gazvesi’nde Kureyş’in müslümanlar karşısında bozguna uğrayacağını müjdelediği kabul edilir. Hz. Ömer hangi topluluğun hezimete uğrayacağını merak ettiğini, ancak Bedir Gazvesi’nde Resûlullah’ın bu âyeti okuduğunu görünce âyette zikredilen topluluğun Kureyş ordusu olduğunu anladığını belirtmiştir (İbn Kesîr, IV, 266). Âyetin Bedir Gazvesi günü Ebû Cehil hakkında nâzil olduğu da rivayet edilmektedir (Aynî, XVI, 52). Sûrenin bu bölümünde ayrıca her şeyin belirli bir plan ve düzen (kader) içinde yaratıldığı belirtilir (âyet 49). Müşriklerin Hz. Peygamber’e gelerek kader konusunda tartışmaya başlamaları üzerine bu âyetin nâzil olduğu nakledilir (Vâhidî, s. 228). Sûre, takvâ sahiplerinin cennette nâil olacakları nimetlerden bahseden âyetle sona erer.
Resûl-i Ekrem’in önemli toplantılarda ve bayram namazlarında yeniden diriliş, tevhid ve peygamberliğin ispatı gibi önemli konuları ihtiva eden Kāf ve Kamer sûrelerini okuduğu rivayet edilir (Müslim, “Śalâtü’l-Ǿîdeyn”, 14, 15; Nesâî, “Śalâtü’l-Ǿîdeyn”, 12; İbn Kesîr, IV, 260). Bazı tefsirlerde yer alan, “Kamer sûresini gün aşırı okuyan kimseyi Allah kıyamet gününde dolunaya benzer bir yüzle diriltir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, IV, 42) sahih olmadığı anlaşılmaktadır (Muhammed et-Trablusî, I, 1010). Kamer sûresi üzerine bazı çalışmalar yapılmıştır. Abdülhüseyin Destgayb-i Şîrâzî’nin Ĥaķāǿiķī ez Ķurǿânî: Ħulâśa-i Beyânât’ı (Kum 1975) ve Abdülmün‘im Memdûh Ramah’ın Tefsîru sûreti’l-Ķamer’i (Şebînü’l-Kum 1987) bunlar arasında sayılabilir.