Güncelleme Tarihi:
Kaf Suresi Kur’ân-ı Kerîm’in önemine dikkat çektikten sonra, Mekke döneminde iman konularına ağırlık verildiği için öldükten sonra hesap vermek ve dünyada elde edilen sonuca göre muamele görmek üzere dirilme olayını açıklamakta, buna Allah’ın ilim ve kudretinin yeterli olduğuna dair kanıtlar getirmekte, geçmiş zamanlarda peygamberlerine inanmayan toplulukların acı sonlarına ait bilgiler vermekte, Hz. Peygamber’i ve ashabını sabır ve ibadete teşvik etmekte, baş kısmında olduğu gibi yine Kur’an’ın bilgilendirme ve uyarma işlevine dikkat çekerek son bulmaktadır. İşte Kâf Suresi Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu ile ilgili bilgiler...
KAF SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1. | Kaf vel kur'anil mecid |
2. | Bel acibu en caehum munzirum minhum fe kalel kafirune haza şey'un acib |
3. | E iza mitna ve kunna turaba zalike rac'um beıyd |
4. | Kad alimna ma tenkusul erdu minhum ve ındena kitabun hafıyz |
5. | Bel kezzebu bil hakkı lemma caehum fe hum fi emrim meric |
6. | E fe lem yenzuru iles semai fevkahum keyfe beneynaha ve zeyyennaha ve ma leha min furuc |
7. | Vel erda medednaha ve elkayna fiha ravasiye ve embetna fiha min kulli zevcim behic |
8. | Tebsıratev ve zikra li kulli abdim munib |
9. | Ve nezzelna mines semai maem mubaraken fe embetna bihi cennativ ve habbel hasıyd |
10. | Ven nahle basikatil leha tal'un nedıyd |
11. | Rizkal lil ıbadi ve ahyeyna bihi beldetem meyta kezalikel huruc |
12. | Kezzebet kablehum kavmu nuhıv ve ashabur rassi ve semud |
13. | Ve aduv ve fir'avnu ve ıhvanu lut |
14. | Ve ashahub eyketi ve kavmu tubba kulun kezzeber rusule fe hakka veıyd |
15. | E fe ayına bil halkıl evvel bel hum fi lebsim min halkın cedid |
16. | Ve le kad halaknel insane ve na'lemu ma tuvesvisu bihi nefsuh ve nahnu akrabu ileyhi min hablil verid |
17. | İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemini ve aniş şimali kaıyd |
18. | Ma yelfizu min kavlin illa ledeyhi rakıybun atid |
19. | Ve caet sekratul mevti bil hakk zalike ma kunte minhu tehıyd |
20. | Ve nufiha fis sur zalike yevmul veıyd |
21. | Ve caet kullu nefsim meaha saikuv ve şehid |
22. | Le kad kunte fi ğafletim min haza fe keşefna anke ğıtaeke fe besarukel yevme hadid |
23. | Ve kale karinuhu haza ma ledeyye atid |
24. | Elkıya gı cehenneme kulle keffarin anid |
25. | Mennaıl lil hayri mu'teim murib |
26. | Ellezi ceale meallahi ilahen ahar fe elkiyahu fil azabiş şedid |
27. | Kale karinuhu rabbena ma atğaytuhu ve lakin kane fi dalalim beıyd |
28. | Kale la tahtesımu ledeyye ve kad kaddemtu ileykum bil veıyd |
29. | Ma yubeddelul kavlu ledeyye ve ma enen bi zallamil lil abid |
30. | Yevme nekulu li cehenneme helimtele'ti ve tekulu hel mim mezid |
31. | Ve uzlifetil cennetu lil muttekıyne ğayra beıyd |
32. | Haza ma tuadune li kulli evvabin hafıyz |
33. | Men haşiyer rahmane bil ğaybi ve cae bi kalbim munib |
34. | Udhuluha bi selam zalike yevmul hulud |
35. | Lehum ma yeşaune fiha ve ledeyna mezid |
36. | Ve kem ehlekna kablehum min karnin hum eşeddu minhum batşen fe nekkabu fil bilad hel mim mehıys |
37. | İnne fi zalike le zikra li men kane lehu kalbun ev elkas sem'a ve huve şehid |
38. | Ve le kad halaknes semavati vel erda ve ma beynehuma fi sitteti eyyamiv ve ma messena mil luğub |
39. | Fasbr ala ma yekulune ve sebbıh bi hamdi rabbike kable tuluış şemsi ve kablel ğurub |
40. | Ve minel leyli fe sebbıhhu ve edbaras sucud |
41. | Vestemı'yevme yunadil munadi mim mekanin karib |
42. | Yevme yesmeunes sayhate bil hakk zalike yevmul huruc |
43. | İnna nahnu nuhyi ve numitu ve ileynel mesıyr |
44. | Yevme teşekkalul erdu anhum siraa zalike haşrun aleyna yesir |
45. | Nahnu a'lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur'ani mey yehafu veıyd |
Kaf Suresi Arapça Okunuşu
Kaf Suresi Diyanet Meali
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun ki kâfirler, aralarından bir uyarıcının gelmesine şaştılar ve şöyle dediler: "Bu tuhaf bir şeydir!" ﴾1-2﴿ "Öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirilecekmişiz)? Bu, akla uzak (imkansız) bir dönüştür!" ﴾3﴿ Şüphesiz biz, toprağın; onlardan neleri eksilttiğini bilmekteyiz. Yanımızda (o bilgileri) koruyan bir kitap vardır. ﴾4﴿ Hatta gerçek kendilerine gelince onu yalanladılar. Artık onlar kararsız bir haldedirler. ﴾5﴿ Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. ﴾6﴿ Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. ﴾7﴿ Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. ﴾8﴿ Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. ﴾9-11﴿ Onlardan önce Nûh kavmi, Res halkı ve Semûd kavmi, Âd ve Firavun, Lût'un kardeşleri, Eykeliler, Tübba'ın kavmi de yalanlamıştı. Bütün bunlar (kendilerine gönderilen) peygamberleri yalanladılar, böylece kendilerini uyardığım şey gerçekleşti. ﴾12-14﴿ İlk yaratmada acizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler. ﴾15﴿Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. ﴾16﴿ Üstelik, biri insanın sağ tarafında, biri sol tarafında oturmuş iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir. ﴾17﴿ İnsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın. ﴾18﴿ Ölüm sarhoşluğu bir hakikat olarak insana gelir de ona, "İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir" denir. ﴾19﴿ (İnsanlar öldükten sonra tekrar dirilmeleri için) Sûr'a üfürülecek. İşte bu, tehdidin gerçekleşeceği gündür. ﴾20﴿ Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de şahitlik edici (melek) ile gelir. ﴾21﴿ (Ona) "Andolsun ki sen bundan gaflette idin. Şimdi gaflet perdeni açtık; artık bugün gözün keskindir" (denir.) ﴾22﴿ Beraberindeki (melek) şöyle der: "İşte bu yanımdaki hazır." ﴾23﴿ (Allah şöyle der:) "Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aşan şüpheci her kâfiri!" ﴾24-25﴿ "Allah ile beraber, başka bir ilah edinen o kimseyi atın şiddetli azabın içine!" ﴾26﴿ Arkadaşı (olan şeytan) der ki: "Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi." ﴾27﴿ Allah şöyle der: "Benim huzurumda çekişmeyin. Çünkü ben bu (konudaki) uyarıyı size önceden yaptım." ﴾28﴿ "Benim katımda söz değiştirilmez ve ben kullara zulmedici değilim." ﴾29﴿ O gün Cehenneme, "Doldun mu?" deriz. O da, "daha var mı?" der. ﴾30﴿ Cennet Allah'a karşı gelmekten sakınanlara uzak olmayacak şekilde yaklaştırılacak. ﴾31﴿ Onlara söyle denir: "Iste bu, size (dünyada) vaad edilmekte olan seydir. O, her tövbe eden, onun emrini gözeten için, görmedigi halde sirf saygidan dolayi Rahmân'dan korkan ve O'na yönelmis bir kalp ile gelen kimseler içindir." ﴾32-33﴿ "Oraya esenlikle girin. İşte bu, ebedilik günüdür." ﴾34﴿ Orada kendileri için diledikleri her şey vardır. Katımızda daha fazlası da vardır. ﴾35﴿Biz onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesilleri helak ettik de ülke ülke dolaşıp kaçacak delik aradılar. Kaçacak bir yer mi var? ﴾36﴿ Şüphesiz bunda, aklı olan yahut hazır bulunup kulak veren kimseler için bir öğüt vardır. ﴾37﴿ Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı. ﴾38﴿ O halde onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ederek tespih et. ﴾39﴿ Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da onu tespih et. ﴾40﴿ (Ey Muhammed!) Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, (o sese) kulak ver. ﴾41﴿ O gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. ﴾42﴿ Şüphesiz biz diriltir ve öldürürüz. Dönüş de ancak bizedir. ﴾43﴿ O gün yer, onların üzerinden süratle yarılıp açılır. Bu, (hesap için) bir toplamadır, bize göre kolaydır. ﴾44﴿ Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver. ﴾45﴿
Kaf Suresi Fazileti
Sahâbe döneminden beri Kur’an’ı düzenli ve devamlı okuyan müslümanlar, günlük okunacak bölümleri, sûrelerin uzunluklarını göz önüne alarak ayırmışlar, bu ayırmaya tahzîb, her bölüme de hizb demişlerdir. İlk bölüm üç sûredir: Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ. İkinci bölüm beş sûredir: Mâide, En‘âm, A‘râf, Enfâl, Tevbe (Berâe). Üçüncü bölüm yedi sûredir: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra‘d, İbrâhim, Hicr, Nahl. Dördüncü bölüm dokuz sûredir: İsrâ, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiyâ, Hac, Mü’minûn, Nûr, Furkån. Beşinci bölüm on bir sûredir: Şuarâ, Neml, Kasas, Ankebût, Rûm, Lokmân, Secde, Ahzâb, Sebe’, Fâtır, Yâsîn. Altıncı bölüm 13 sûredir: Sâffât, Sâd, Zümer, Mü’min (Gåfir), Fussılet, Şûrâ, Zuhruf, Duhân, Câsiye, Ahkåf, Muhammed, Fetih, Hucurât. Bundan sonraki bölümlerin genel adı “mufassal”dır; bunların uzun olanları Kåf, vasat (orta uzunlukta olanları) Abese, kısa (kısâr) olanları ise Duhâ sûreleri ile başlamaktadır. Mufassal genel bölümünün başında Hucurât mı yoksa Kåf mı bulunduğu konusunda görüş ayrılığı bulunmakla beraber çoğunluk Kåf sûresini mufassal bölümünün ilk sûresi olarak kabul etmişlerdir (İbn Kesîr, VII, 370-371; İbn Âşûr, XXVI, 214).
Kåf sûresini, Hz. Peygamber’in cuma hutbesinde, kurban ve ramazan bayramlarında, sabah namazının farzında sık sık okuduğuna dair sağlam rivayetler vardır (Müslim, “Salât”, 165-171).
KAF SURESİ TEFSİRİ
Hz. Peygamber’in Kur’an (vahiy) yoluyla alıp tebliğ ettiği inanç esasları içinde en önemlileri; bir tek Allah’a kulluk (tevhid) ve öldükten sonra yeniden dirilme, hesap verme, cennet veya cehenneme girmedir (âhiret). Müşriklerin yeniden dirilişi inkâr etmeleri üzerine onları ikna etmek maksadıyla Allah’ın ilmine, kudretine dikkat çekilmekte; insanlar ilk yaratılış ile çevrelerinde olup bitenlere, içinde yüzdükleri nimetlere bakarak yeniden yaratma ve diriltmenin mümkün olduğu konusunda düşünmeye teşvik edilmektedir. Müşriklerin hep tekrarladıkları bir şüpheleri vardır: “Çürüyüp dağılmış, başka maddelere dönüşmüş bedene can vermek nasıl mümkün olabilir?” Kur’an’ın bu şüpheye karşı ileri sürdüğü delilin iki önemli unsuru vardır: 1. Her şeyi yok iken var eden Allah yeniden var etmeye elbette kadirdir. 2. Ölen insanda neyin kaldığını, neyin eksildiğini, nelerin başka maddelere dönüştüğünü Allah eksiksiz olarak bilmektedir; bunların benzerini yaratmak ve ruhu bu bedene iade etmek O’nun için zor değildir.
774 yılında (1372) vefat eden tarihçi ve tefsirci İbn Kesîr 1. âyetin tefsirinde “Kâf”ı açıklarken, gelenekte ilim, tenkit ve aklın ne ölçülerde kullanıldığını gösteren şu önemli tesbit ve görüşleri ortaya koymuştur: “Eskilerden (selef) bazıları –Arap alfabesinden bir harf olan– Kâf’ın bir dağ olduğunu ve bütün dünyayı kuşattığını... ifade etmişlerdir. Sanırım bu da, Ehl-i kitap’tan bazı şeylerin alınıp nakledilebileceği görüşüne dayalı olarak İsrâiloğulları’ndan (İsrâiliyat’tan) alınmıştır. Bana göre bu gibi sözler, onların zındıkları tarafından, insanların din konusundaki bilgi ve inançlarını bozmak için uydurulmuştur. Bizim ümmetimizde bile bu kadar büyük din âlimleri, önderleri, hadis uzmanları bulunduğu ve aradan da fazla zaman geçmediği halde Peygamberimiz adına hadis uydurulduğuna göre –peygamberlerinden sonra bu kadar zamanın gelip geçtiği, âlimlerinin kitabı tahrif ettiği ve fâsıklığa saptığı bilinen– İsrâiloğulları’nda bu gibi hurafelerin uydurulup yayılması tabiidir. İsrâiloğulları’ndan bazı şeylerin nakledilebileceğini söyleyen rivayet, aklın câiz gördüğü haber ve bilgilerle sınırlıdır. Akıl yönünden imkânsız ve asılsız olduğu açık olan, yalan olduğu konusunda kuvvetli kanaat bulunan hurafeler bu cevaz (nakledilmesi câiz görülen haberler ve bilgiler) sınırı içine girmez” (VI, 395).
Burada adı geçen topluluklar (ümmetler, kavimler, kabileler) tıpkı Mekke müşrikleri gibi peygamberlerini yalanlamış, onlara inanmamış, tevhid inancının yayılmasını engellemek üzere mücadele vermiş, fakat sonunda mağlûp ve perişan olmuşlar, âhiretten önce dünyada cezalarını bulmuşlardır. Bunlar anılarak bir yandan müşrikler uyarılmakta, bir yandan da Peygamberimize moral verilmektedir. Burada anılan topluluklar hakkında aşağıda gösterilen yerlerde bilgi verilmiştir:
Nûh: Yûnus 10/71-74; Hûd 11/25; Ress (Arabistan’ın orta bölgesinde yaşamış, Semûd kavminin Nabatî koluna bağlı bir topluluktur): Furkan 25/38; Semûd (Âd kavminin bir kolu olup Kur’an’ın atıf yaptığı dönemde Hicaz’ın Suriye sınırına yakın bir yerinde oturuyorlardı): A‘râf 7/73; Lût’un kardeşleri (Lût peygamberin mensup bulunduğu topluluk kastedildiği için bu ifade kullanılmıştır): Hûd 11/70; Hicr 15/61-62; Eyke halkı (Tevrat’ta Midian şeklinde geçen Medyenliler’dir): Şuarâ 26/176-177; Tübba‘: Duhân 44/37; Âd: A‘râf 7/65; Firavun: A‘râf 7/103; Yûnus 10/75-93; Tâhâ 20/25.
“İlk yaratışta acze düştük mü?” şeklinde çevirdiğimiz cümleyi, “İlk yaratma sebebiyle yorgun mu düştük?” diye çevirmek de mümkündür. Bu takdirde, Allah’ın evreni altı günde yarattığı ve yorulduğu için yedinci gün dinlenmeye çekildiği” şeklindeki yahudi inancı, ileride 38. âyette gelecek olan açık ifadeden önce burada da üstü kapalı olarak reddedilmektedir.
Ölümden sonra diriliş ve âhiret hayatı hakkındaki haberler karşısında tereddüde düşen ve bunları inkâr edenlere önce akıllarını kullanarak düşünmeleri tavsiye edilmiş ve bu düşünceyi sağlıklı bir sonuca ulaştırabilmeleri için de bazı ipuçları verilmişti. Bu gruptaki âyetlerde ise, “vukuu, imkânın en güçlü delili olduğu, yani bir şeyin fiilen gerçekleşmiş bulunması, onun olabilirliğini gösteren en güçlü kanıt” olduğu için insanın ölümünden başlayarak karşılaşacağı olaylar ve oluşlar sıralanmıştır.
Muhammed Esed gibi bazı yorumcular, bu âyetlerde geçen “iki alıcı, arkadaş, sürücü ve tanık” gibi kelimeleri insanın dışındaki şuurlu varlıklar olarak değil, içindeki duygular, içgüdüsel dürtüler ve arzular ile akıl olarak yorumlamışlardır. İfade (lafız) bu yoruma müsait olmadığı için de zorlanmışlardır. Bize göre Kur’an’da, insanın içindeki duygular, içgüdüler, dürtüler ile sağduyu, kendilerine mahsus kelimelerle (nefis, kalp, basar, basiret, hevâ, tefekkür, akıl ...) anlatılmış, bunların işlevleri ve işleyiş biçimleri hakkında yeterli bilgi verilmiştir. Yine Kur’an’da insanı dışarıdan etkileyen insan, cin, şeytan, arkadaş ve meleklerden de söz edilmiştir. Bunların birini diğerine indirgemek, bir kısmıyla diğerlerinin kastedildiğini söylemek için mâkul ve haklı bir sebep yoktur. Melek başka, akıl ve sağ duyu başkadır; şeytan başka, nefis ve hevâ başkadır. Âyetlerin oluşturduğu tablo şöyledir: İnsanı yok iken yaratan Allah onun içini dışını, bütün gizliliklerini bilmektedir. İnsanların sağ ve sollarında bulunan, yapıp ettiklerini eksiksiz kaydetmekle yükümlü bulunan iki melek bu işi, “hâşâ Allah bilsin veya unutmasın diye değil”, kullar için bir belge olsun diye kaydetmektedir. Onlar bu kayıt işlemini yaparken, insana kendinden daha yakın olan Allah zaten her şeyi bilmektedir. Bir gün ecel gelip insan son anlarını yaşarken dünya ile şuur bağlantısı kesilecek, sekerat (ölüm sarhoşluğu) hali yaşanacaktır. Ölüm vuku bulduktan sonra insanlar, diriliş borusu çalınıncaya kadar kabir (berzah) âleminde kalacaklar, dirilişten sonra mahşerde toplanacaklar, dünyada göremedikleri bir kısım gerçekleri (gayb âlemine ait olayları, melekleri, şeytanları) açıkça görecek, Kur’an’ın söylediklerinin doğru olduğunu gözlemleyerek anlayacaklardır. Sonra yanlarında bir “sürücü melek” (âdeta zaptiye, jandarma) bir de “tanık” (yazıcı melek veya amel defteri) ile teker teker ilâhî huzura alınacak, suçu başkalarına (meselâ şeytana) atmak suretiyle yapacağı savunmaya cevap verilecek, insanlar neyi hak ettiklerini anladıktan sonra cehenneme veya cennete gireceklerdir. Cehenneme gireceklerin yüzlerine karşı hüküm okunurken hangi suçlardan ve günahlardan dolayı bu cezayı hak ettikleri ibret verici bir üslûpla açıklanmaktadır: Küfür ve inkârda inat ve ısrar etmek, iyiliği engellemek, hak tanımamak, hakka tecavüz etmek, insanların inançlarını sarsmak için faaliyet göstermek, hepsinden ağır olarak da tevhid inancından sapmak, Allah’a ortak koşmak.
27. âyette insanın yandaşı ile aralarında geçen tartışma, İbrâhim sûresinde (14/22), yandaşın kim olduğu da açıklanarak şöyle anlatılmıştır: “Allah’ın hükmü yerine getirilince şeytan şöyle der: ‘Şüphesiz Allah size gerçek bir vaadde bulunmuştu; ben de size bir söz verdim ama yalancı çıktım. Aslında benim sizi zorlayacak gücüm yoktu; benim yaptığım size çağrıda bulunmaktan ibarettir; siz de benim çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Ben daha önce de beni Allah’a ortak koşmanızı reddetmiştim.’ Doğrusu zalimler için elem verici bir azap vardır.” 35. âyette, “Üstelik katımızda fazlası da vardır” buyuruluyor. İnsanlar dünyada kendilerine verilen bilme ve anlama kabiliyetine göre nimet talebinde bulunuyor, mutluluğa vesile olacak şeyler istiyorlar. Halbuki ebedî âlemde insanları mutlu kılacak mânevî nimetler, dünyada bilinen, düşünülen, hayal edilen ve istenenlerle sınırlı değildir; orada rıdvân (Allah’ın razı olduğunu ilân etmesinden hâsıl olan hal, kemal ve zevk), müşâhede-i cemâl (Allah’ı nasıllık ve niceliğin ötesinde bir idrak ile görmek) gibi saadet vesileleri vardır.
Bu sûrede olduğu gibi başkalarında da, Hz. Peygamber’in muhatabı olan Araplar’dan önce gelip geçmiş topluluklara ve medeniyetlere işaret edilmiş; çok güçlü kavimlerin, bazan izleri bile kalmaksızın yok olup gittikleri, güçlerinin, ihtişamlarının, bilgi ve becerilerinin korkunç âkıbetlerini engelleyemediği anlatılmıştır. Bu anlatılanlardan ve tarih bilgisinden istifade edebilmek ve ibret alabilmek için ya insanda gördüklerini değerlendirerek sonuç çıkarabilecek bir aklî kapasiteye ya da anlatılanları peşin hükümden ve şartlanmışlıklardan arınarak dinlemeye ihtiyaç vardır. Bütün mârifet ve sorumluluk tebliğ edende, anlatanda değildir, dinleyene de iş düşmektedir.
Eldeki Tevrat nüshalarında Allah’ın evreni altı günde yarattığı, yedinci gün –yaratmayı bitirmiş olduğu için– istirahat ettiği ve o günü kutsal kıldığı yazılmıştır (Tekvin, 1-2). Konumuz olan âyette ise göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı gerçeği teyit edilmekte, fakat yedinci gün dinlenme haberi ve inancı reddedilmektedir; çünkü yorulma ve dinlenme kavramları Allah’ın bildirdiği yüce sıfatlarına ters düşmektedir. Yerin ve göklerin altı günde yaratılması da yoruma açık bir ifadedir. Bu sözü lugat mânasıyla alıp dünyevî zaman ölçülerine göre yirmi dörder saatten oluşan altı gün şeklinde değerlendirmek de doğru olmaz (bu konuda bilgi için bk. A‘râf, 7/54).
KAF SURESİ TEFSİRİNİN TAMAMI İÇİN TIKLAYIN
Kaf Suresi Ayet Sayısı
Kaf suresi 45 ayettir.