Güncelleme Tarihi:
Fetih Suresi Medine döneminde inmiştir. 29 âyettir. Sûre, adını 1, 18 ve 27. âyetlerde geçen “fetih” kelimesinden almıştır. Sûre de başlıca, hicretin altıncı yılında Hz.Peygamber ile Mekke’li müşrikler arasında gerçekleşen Hudeybiye antlaşması, cihad, savaştan geri kalan münafıklar ve Mekke’nin fethedileceği müjdesi konu edilmektedir. Ordumuzun muzafferiyet kazanması için fetih duası olarak okunmaktadır.
Fetih Suresi Konusu
Fetih suresinde; hicretin altıncı yılında Hz. Peygamber ile Mekkeli müşrikler arasında gerçekleşen Hudeybiye antlaşması, cihat, savaştan geri kalan münafıklar ve Mekke’nin fethedileceği müjdesi konu ediliyor.
Fetih Suresi Anlamı ve Önemi
Fetih suresi adını birinci ayette "Biz sana apaçık bir fetih müjdeledik" geçen “fetih” sözcüğünden almıştır. Bu ayetle Mekke’nin fethi müjdelenmiştir. Fetih Suresi, İslam alemi için çok önemli olan Hudeybiye antlaşmasını övmektedir. Allah yolunda cihad eden müminlerin elde edecekleri mükafatlar, cihattan da geri duran münafıkların alacakları cezalar anlatılıyor.
Fetih suresi, Mekke’nin fethini müjdelemesi bakımından önemlidir. Aynı zamanda Hz. Muhammed’in (asm) Allah’ın elçisi olduğunu bir daha ispatlıyor.
Fetih Suresi Kaç Ayet ve Sayfadır? Ne Zaman İndirilmiştir?
Fetih suresi hicretin altıncı yılında Hudeybiye Antlaşması sonrası indirilmiştir. Toplam 5 sayfadan ve 29 ayetten oluşuyor.
Fetih Suresi Kaçıncı Sayfa ve Cüz İçinde Bulunuyor?
Fetih suresi 510. sayfadan başlayıp, 514. sayfada bitiyor ve 26. cüzde bulunuyor.
Fetih Suresi Okumanın Fazileti ve Faydaları
Peygamber Efendimiz bu surenin dünyadan daha değerli olduğunu belirterek “kim namaz içinde veya dışında bu sureyi okursa, Mekke fethinde Peygamberle birlikte olmuş gibi kabul edilir” demiştir.
Fetih suresini kim sürekli olarak okursa, meleklerin zikir ve tesbihlerinden nasiplenecektir.
Ayrıca, her kim Ramazan ayının ilk gecesi bu süreyi okursa, Allah (CC), bir yıl boyunca onu himayesine alacağı müjdesini vermiştir.
Fetih Suresinin 1-3 ayetlerini okumaya devam eden kişinin işleri açılır ve büyük nimetlere kavuşur. 29. ayeti sürekli okunursa dualar kabul olur, dünya ve ahrette büyük rızıklara ulaşılır, maddi ve manevi sıkıntılar ortadan kalkar.
Fetih Suresi Abdestsiz Okunur mu?
Fetih, Kuran’ın bir suresi olduğu için, abdestsiz okunmaz. Fakat Kuran’a el değmeden veya ezbere okunmasında sakınca yoktur.
Fetih Suresi Hikmeti ve Sırları
Fetih Suresi Ne Zaman, Neden ve Nasıl Okunur?
Fetih Suresini her murat ve niyaz için istenilen zamanda okunabilir. Surenin belirli bir okuma sayısı yoktur. Fakat en eftali nafile namazından sonra okunmasıdır. Kısmetinin açılması, bolluk-bereket, savaştan galibiyet, sınavlarda başarı için okunabiliyor. Fetih suresini, Kuran’dan, dua kitaplarından veya ezbere okunabilir.
Fetih Suresi Nasıl Ezberlenir?
Fetih suresi 29 ayetten oluştuğu için kolaylıkla ezberlenebilir. Ayet ayet giderek kolay ezberleyebilirsiniz. Ayeti birkaç kez okuduktan sonra, ezbere tekrar edin. Daha sonra sıradaki ayete geçin. Her ayeti ezberlediğinizde bir öncekiyle birleştirerek devam edin.
Fetih Suresi Ne Anlatıyor?
Müminler, Hudeybiye Antlaşması’nın önemini kavrayamadıkları için, bu antlaşmanın önemi, umreye niyetlenip de gidemeyen müminlerin teselli edilmesi anlatılıyor. Hz. Peygamber ve ashabının Allah katındaki durumu, onları ibadetten meneden müşriklerle yalnız bırakan münafıkların acı sonları hakkında önemli bilgiler veriliyor. En önemlisi de Mekke’nin fethi müjdeleniyor.
Fetih Suresi Ölülere Okunur mu?
Kur'an-ı Kerim okuyarak sevabını ölüleriniz için bağışlayabilirsiniz. Fetih Suresi'ni de okuyup sevabını bağışlamanız mümkündür. Ayrıca sıkıntıdan kurtulmak, muradına ve ihtiyacına kavuşmak isteyenler kendi veya sevdikleri için okuyabilirler.
Fetih Suresi Özellikleri
Fetih suresi, Kuran’ın içindeki en değerli surelerdin biridir. Peygamber Efendimiz, bu sürenin dünyadan bile daha değerli olduğuna değinmiştir. Allah yolunda savaşan, mücadele eden, sabreden ve sevabını Allah’tan bekleyen her müminin yaptığı işlerin karşılığında bir ödül olduğu müjdesini vermektedir.
Fetih Suresi Şifa İçin Okunur mu?
Fetih suresi daha ziyade maddi ihtiyaçların ve dileklerin yerine gelmesi için okunduğundan, şifa niyetine okunmuyor. Fakat karşılığı Allah’tan beklenerek okunabilir.
Fetih Suresi Uzun Bağışlama Duası
Fetih suresini okuduktan sonra ardından “Allahümme ye evvelel evvelin” şeklinde başlayan Fetih duasını okuyabilirsiniz. Bu duayı okuduktan sonra isterseniz Türkçe olarak ne dileğiniz varsa Allah’tan isteyebilirsiniz.
Fetih Suresi Üzerinde Taşımak
Fetih suresi aynı zamanda bir kalkan görevi gördüğüne inanılır. Bir kâğıda safran, misk ve gül suyu karışımı mürekkeple sureyi yazıp, üzerinizde taşıyabilirsiniz. Bu şekilde kişilerin nazardan, düşmanın şerrinden, fakirlikten korunacağına inanılır.
Surenin 29. ayetini de bir kâğıda yazıp, muhafazalı olarak da üzerinizde taşırsanız görünür görünmez kaza ve musibetlerden Allah’ın izniyle korunabilirsiniz.
Bu kâğıdı kim işyerine asıp, her gün de bir defa Fetih suresini okursa, işyerinde bolluk ve bereket artacaktır.
Fetih Suresi Ne Zaman Okunmalı?
Fetih suresi istenilen zaman okunabilir. Özellikle yatsı ve sabah namazlarından sonra okumak çok faydalıdır. Savaş sırasında, sınavlardan önce, her dilek ve ihtiyaç anında sürekli olarak okunabilir.
Sûreye adını veren fethin Hudeybiye Antlaşması mı yoksa Mekke’nin fethi mi olduğu konusunda farklı değerlendirmeler vardır. Fetih kelimesinin “savaş yoluyla bir toprağı ele geçirmek” mânasında kullanıldığını dikkate alan tefsirciler burada, Mekke’nin fethinden söz edildiğini ileri sürmüşlerdir. Sağlam rivayetler yanında (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1) bu sûrede geçen ve yeri geldikçe açıklanacak olan işaretlere dayanan tefsirciler ise haklı olarak burada Hudeybiye sulhunun anlatıldığı kanaatine varmışlardır. Bunlara göre fetih kelimesi, bir çözüm getirdiği ve tıkanıklığı açtığı için sulh için de kullanılabilir. Ya da sebepten söz edip bununla sonucu kastetmek şeklindeki “mürsel mecaz” üslûbunun kullanıldığı düşünülebilir. Çünkü Hudeybiye sulhunun yol açtığı gelişmeler birden fazla fethi beraberinde getirmiştir: 1. Bu antlaşmadan sonra Hayber fethedilmiştir. 2. Mekkeli müşriklerle savaş ihtimali geçici olarak kalktığı için iki tarafın halkı birbirine gidip gelmişler, görüşmüşler, İslâm hakkında bilgi alışverişi yapılmış ve birçok müşrik ihtida etmiş, İslâm ile müşerref olmuştur. 3. İki yıl sonra on bin kişilik bir ordu ile Mekke üzerine yürüyen müminler burayı kolayca fethetmişlerdir. 4. Daha önceleri müslümanları muhatap kabul etmeyen ve çözümü savaşta arayan müşrikler ilk defa bu antlaşmada karşı tarafı tanımışlar, onlardan güvenlik talep etmişler, müslümanların o yıl yapmak istedikleri umre ibadetini bir yıl sonra gelip yapmalarını kabul etmişlerdir ( Kurtubî, XVI, 250 vd. Hudeybiye ile ilgili özet bilgi için bk. Bakara 2/194). Bu fethin sağladığı faydalar, doğurduğu sonuçlar ilk üç âyette veciz bir şekilde açıklanmaktadır. 12. âyette işaret edildiği üzere bu sefere çıkmak, Mekkeli müşriklere bir mânada meydan okumak demekti, bu da bir cesaret meselesiydi. Bu yüzden münafıklar “Bunların işi bitti, müşrikler tamamını yok edecek” demişlerdi. Ancak 27. âyette sözü edilen rüyayı bir işaret ve emir sayan Peygamber efendimiz, çeşitli faydalarını da gözeterek, kendisine sadık 1500 kadar sahâbî ile bu meşakkatli ve tehlikeli seferi göze almışlardı. Başta hesap edilmeyen gelişmeler oldu; sahâbe sabır, cesaret, bağlılık ve fedakârlık imtihanlarına tâbi tutuldular. Bütün bunlar olurken ve olduktan sonra Allah Teâlâ’nın şu lutufları tecelli etti: 1. Hz. Peygamber, kendisinin dışında hiçbir ümmet ferdine bahşedilmeyen bir iltifata nâil oldu, “geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olduğu” rabbi tarafından ilân edildi. Esasen bütün peygamberler gibi Hz. Peygamber de ismet (Allah tarafından günah işlemekten korunmuş olma) özelliğine sahiptir, dolayısıyla zaten günahsızdır. Şu halde Peygamberimizin, bağışlandığı bildirilen günahı, fiilen işlediği yahut işleyeceği bir günah olmayıp, beşer olması hasebiyle kendisinde bulunan günah işleme potansiyelidir. İsmet sıfatı, peygamberlerdeki bu potansiyel günah işleme imkânının fiiliyata geçmesini önleyen ilâhî bir koruma ve esirgemedir; âyetteki af bu anlamdadır. Bir önceki sûrenin tefsirinde geçen (Muhammed 47/19) farklı bir yoruma göre bu antlaşma ile Mekkeliler nezdinde suçlu (zenb kelimesinin suç mânası için bk. Şuarâ 26/14) ve ölüme mahkûm bulunan Hz. Peygamber bu antlaşma sonunda barış ve güvenlik antlaşmasının tarafı haline geldi, böylece müşrikler tarafından suçluluk hükmü kaldırılmış oldu. 2. En büyük nimet ve dosdoğru yol olan İslâm dini sulh ortamında tamamlanarak yayılma imkânı buldu. 3. Yolculukta, sulh müzakerelerinde ve dönüşte Allah’ın büyük yardımları görüldü.
Peygamberler ümmetlerine örnek olduklarından Allah onları günah işlemekten korumuştur. Buna rağmen Peygamber efendimiz gece gündüz nâfile ibadetler yaparak ve özellikle çok namaz kılarak, hem bu konuda da ümmetine örnek olmuş hem de ibadetin cennet ümidi veya cehennem korkusundan değil, Allah buna lâyık olduğu, kul bununla mânevî hayat ve huzur bulduğu için yapılacağını göstermiştir. Nitekim kendisine, günahlarının peşinen bağışlanmış olduğu hatırlatılarak niçin bu kadar çok namaz kıldığı sorulduğunda şu cevabı vermişlerdir: “Elimden geldiğince Allah’a şükreden bir kul olabilmem için” (Buhârî, “Tefsîr”, 48/2; peygamberlerin günahsızlığı (ismet) konusunda geniş bilgi için bk. Mehmet Bulut, “İsmet”, DİA, XXIII, 134-136).
4. âyette müminlere, olağan üstü sıkıntılı durumlarında Allah’ın moral yardımından söz ediliyor, arkasından da O’nun askerlerinden bahsediliyor. Öyle anlaşılıyor ki bu askerlerden maksat, müminlerin yanında olan ve ilâhî yardımı onlara ileten meleklerdir. Buna göre 7. âyette zikredilen askerler ise ilâhî cezayı icra eden melekler olmalıdır.
Hz. Peygamber’in, Câhiliye kültür ortamı içinde yetişmiş olmasına rağmen ortaya koyduğu kişilik ve ahlâk, tebliğ ettiği dinin Allah’tan olduğuna canlı ve güçlü bir tanıktır. Onun eğitim kurallarına uygun uyarıları, müjdeleri, açıklamaları insanları etkilemiş; Allah’a iman ve yalnızca O’na ibadet etmelerine, O’nun dinini desteklemelerine, uğrunda canlarını ve mallarını ortaya koyarak çaba göstermelerine sebep olmuştur. Bazı tefsirciler, 9. âyetteki zamirlerin kime yönelik bulunduğu konusunda farklı bir anlayış ileri sürmüş, “O’nu tenzih ederek...” kısmındaki “O” zamirinden maksadın Allah olduğunu, diğer iki zamirin ise Peygamber efendimize ait bulunduğunu ifade etmişlerdir. Bu son yoruma göre, “büyüklüğü karşısında eğilesiniz” kısmını “O’na saygı gösteresiniz” diye çevirmek gerekecektir. 18. âyette ek bilgiler de verilerek tekrar değinilecek olan, “yeminle bağlılık sözü”nün Arapça’daki karşılığı biattır (bey‘at). 10. âyetteki ilgili fiil de bu köktendir. Buradaki biattan maksat, meşhur Hudeybiye biatıdır. Hz. Peygamber bu sûrenin 27. âyetinde bahsi gelecek bir rüyası üzerine hicrî 6. yıl Zilkadesinin başında (Mart 628), 1500 kadar sahâbî ile umre ibadeti yapmak üzere yola çıkmış, Mekke’nin 17 km. batısında yer alan Hudeybiye’ye gelip konaklamıştı. Daha önce bilgi almak üzere gönderilen görevliler, Mekkeli müşriklerin müslümanları engelleme kararı aldıkları ve bu maksatla Hâlid b. Velîd’i 200 kişilik bir güçle yola çıkardıkları haberini getirmişlerdi. Hz. Peygamber maksadını açıklamak ve ziyaret izni almak üzere önce Hırâş’ı, onun kötü karşılanması hatta ölüm tehlikesi geçirmesi üzerine, Mekkeliler arasında yakınları ve itibarı bulunan Hz. Osman’ı Mekke’ye elçi olarak gönderdi. Bir müddet sonra onun müşrikler tarafından öldürüldüğü haberi geldi. İşin renginin değiştiğini ve savaş ihtimalinin belirdiğini gören Resûlullah, ashabından biat almayı uygun buldu. Oradaki bir mugaylân veya sakız ağacının (şeceretü’r-rıdvân) altında, teker teker ellerini tutarak 1500 kişi ile biatlaştı; yani her bir sahâbî Peygamberimize bağlılık ve itaat sözü verdi. Bu biatta söz verilirken neyin üstlenildiği konusunda “cihad, itaat, ölüm pahasına sebat ve sabır” gibi ifadeler nakledilmiştir (Müslim, “İmâre”, 41, 42, 80). Bu biatı haber alan Mekkeliler telâşa kapılarak Süheyl b. Amr başkanlığında bir heyet gönderdiler. Hz. Peygamber düşmanı azaltmak ve güneyi emniyete almak, Mekkeliler ise ticaret yollarını açmak için bir barış istiyorlardı. Tartışmalardan sonra “müslümanların o yıl geri dönüp ertesi yıl umre için gelmeleri, Mekkeli bir kimse kaçıp Medine’ye sığınırsa istendiği takdirde iade edilmesi, aynı şey Medine’den Mekke’ye olursa geri verilmemesi, diğer Arap kabileleri ile tarafların serbestçe antlaşma yapabilmeleri, üçüncü bir tarafla savaş yapılması halinde antlaşmanın ikinci tarafının pasif kalması” üzerinde antlaşma sağlandı ve on yıllık bir antlaşma imzalandı (Muhammed Hamîdullah, “Hudeybiye Antlaşması”, DİA, XVIII, 297-299 ). Birçok âyette resulüne itaat edenin Allah’a itaat etmiş olacağı ifade buyurulmuştur. 10. âyette de Allah’ın elçisi olan peygambere itaat gibi ona biat da dolaylı olarak Allah’a verilmiş bir bağlılık ve itaat sözü olarak değerlendirilmektedir.
“Savaşa katılmayan Arap kabileleri”, Medine civarında yaşayan Gıfâr, Müzeyne, Cüheyne, Eşca‘, Eslem ve Dîl isimli bedevî gruplarıdır. Bunlar daha önce Hz. Peygamber’le beraber sefere çıkma sözü verdikleri halde, imanları kişiliklerine yansımadığı, henüz şuur ve kararlarına yeterince hâkim olmadığı, müminlerin de bu seferden sağ kalarak dönemeyeceklerini sandıkları için sözlerinde durmadılar. Sonradan kendilerine hesap sorulunca da hayvanları ile çoluk çocuklarının bakımını bahane ettiler.
Tevbe sûresinde (9/81-85), Tebük Seferi’ne katılmamak için bahaneler uyduran, özellikle havaların aşırı sıcak olduğu gerekçesine sığınan, fakat aynı zamanda müminleri de sefere çıkmaktan caydırmaya çalışan münafıkların âkıbetinin çok acı olacağı belirtilmiş; Hz. Peygamber’in bu kişilerden sağ kalanlarla karşılaşması halinde onların kendi maiyetinde bir sefere çıkmalarına müsaade etmemesi emredilmiş, ölenlerin ise imansız olarak can verdikleri bildirilip onlara karşı bir dinî vecîbe ifa etme cihetine gitmemesi istenmiştir. Burada geçen “savaşa katılmayanlar” ile orada geçenlerin aynı olduğunu; bunlardan münafıkların kastedildiğini düşünenler olmuşsa da, ileride açıklaması gelecek olan 16. âyet bu anlayışa mânidir. Ayrıca Tebük Harbi Hudeybiye’den üç yıl sonra olmuştur. Hudeybiye seferine katılmadıkları için kınanan, uyarılan, kendilerine öğüt verilen ve ceza olarak da “Hayber Savaşı’na katılmaktan mahrum bırakılan” gruplar, münafıklar değil, yeni iman etmiş fakat yeterince eğitim görmemiş bedevîlerdir.
Tefsirin devamını okumak için tıklayınız
Ezberlemek İsteyenler için Namaz Sureleri