Güncelleme Tarihi:
Mekke döneminde inmiştir. 20 âyettir. Sûre, adını ilk âyetteki “el-Beled” kelimesinden almıştır. Beled, şehir, belde demektir
BELED SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU
1. | La uksimü bilhazelbeledi. |
2. | Ve ente hıllün bihazelbeledi. |
3. | Ve validin ve ma velede. |
4. | Lekad halaknel'insane fiy kebedin. |
5. | Eyahsebü en len yakdire 'aleyhi ehadün. |
6. | Yekulü ehlektü malen lübeden. |
7. | Eyahsebü en lem yerehu ehadün. |
8. | Elem nec'al lehu 'ayneyni. |
9. | Ve lisanen ve şefeteyni. |
10. | Ve hedeynahünnecdeyni. |
11. | Felaktehamel'akabete. |
12. | Ve ma edrake mel'akabetü. |
13. | Fekkü rekabetin. |
14. | Ev ıt'amün fiy yevmin ziy mesğabetin. |
15. | Yetiymen za makrebetin. |
16. | Ev miskiynen za metrebetin. |
17. | Sümme kane minelleziyne amenu ve tevasav bissabri ve tevasav bilmerhameti. |
18. | Ol,eke ashabülmeymene |
19. | Velleziyne keferu biayatina hüm ashabülmeş'emeti. |
20. | 'Aleyhim narün mü'sadetün. |
BELED SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU
BELED SURESİ DİYANET MEALİ
Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla
Sen bu beldedeyken bu beldeye (Mekke'ye), babaya ve ondan meydana gelen çocuğa yemin ederim ki biz insanı bir sıkıntı ve zorluk içinde (olacak ve bunlara göğüs gerecek şekilde) yarattık. ﴾1-4﴿ İnsanoğlu, kendisine kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor? ﴾5﴿ "Yığınla mal harcadım" diyor. ﴾6﴿ Kendisini kimsenin görmediğini mi sanıyor? ﴾7﴿Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? ﴾8-10﴿ Fakat o, sarp yokuşa atılmadı. ﴾11﴿ Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? ﴾12﴿ O tutsak bir boynu çözmek(köle azat etmek) tir. ﴾13﴿ Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. ﴾14-16﴿ Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir. ﴾17-18﴿ Âyetlerimizi inkar edenler ise; kötülüğe batmış kimselerdir. ﴾19﴿ Üzerlerinde etrafı sımsıkı kapatılmış bir ateş vardır. ﴾20﴿
Sûrede bazı önemli varlıklara yemin edilerek insanın yaratılıp hayat mücadelesi içine sokulduğu, gücüne ve servetine güvenerek Allah’a karşı gelenlerin aldandığı, insana maddî ve mânevî birtakım nimetlerin verildiği, hayır ve şer yollarının gösterildiği anlatılmaktadır. Ayrıca yardımlaşma, iman ve sabır konuları ele alınarak bu konularda müminlerle inkârcılar arasında kısa bir karşılaştırma yapılmıştır.Bu terim çoğunlukla askeri durumlara atıfla kullanılır, ancak felaket zamanlarında da kullanılabilir.
BELED SURESİ TEFSİRİ
“Belde” veya “şehir”den maksat Mekke’dir. “Ana baba ve bunlardan meydana gelen çocuklar”ın kimler olduğu hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bunlar, “Âdem ve zürriyeti, Nûh ve soyu, İbrâhim ve soyu, Hz. Muhammed ve soyu, genel anlamıyla anne baba ve çocuklar” şeklinde özetlenebilir. Taberî, gerekçelerini açıklayarak bizim de katıldığımız son mânayı tercih etmiştir (bk. XXX, 125).
Müfessirler 2. âyetteki hill kelimesinin farklı anlamlarından hareketle âyete şu mânaları da vermişlerdir: a) “Bu şehirde hayvan ve bitkilerin bile dokunulmazlığı olduğu halde müşrikler sana eziyet etmeyi helâl sayıyorlar.” Bu takdirde âyette müşriklerin kutsal kentin hürmetini çiğneyerek Hz. Peygamber’e eziyet etmeleri kınanmaktadır. b) “Bir gün gelecek Mekke’yi zalim putperestlerin elinden kurtarman gerekecek ve o zaman kentin dokunulmazlığı senin için geçici olarak kaldırılacaktır.” Bu takdirde ise Hz. Peygamber’in ileride bu kenti fethedeceği ve fetih sırasında şehirde çatışmaya girmesine geçici olarak izin verileceği bildirilmiş demektir. Nitekim öyle de olmuştur (Şevkânî, V, 517-518; Elmalılı, VIII, 5825).
4. âyette geçen kebed kelimesi “acı, sıkıntı, baskı, imtihan, dayanma gücü vb.” anlamlara gelmektedir. Bu da insanın, doğduğu günden öleceği güne kadar az veya çok sıkıntılar, ihtiyaçlar, acılarla karşılaşmasının kaçınılmaz olduğunu gösterir. “Hayat mücadelesi” ifadesinin genel kabul görerek kullanılması da insanın dünya hayatının “mücadele” şeklinde özetlenebileceğini göstermektedir. Bu durum aynı zamanda insana mücadele gücü ve iradesi de kazandırmaktadır. Âyetlerde ayrıca Hz. Peygamber’in karşılaşacağı güç şartlara, müşriklerin ona uygulayacağı baskılara da işaret edilmektedir.
Tefsirlerde verilen bilgilere göre bu âyetler, malına mülküne güvenerek kendilerini yenilmez zanneden Mekke’nin şımarık ileri gelenleri hakkında inmiştir. Onlar, Hz. Peygamber’i de mutlaka yeneceklerini düşünüyorlardı. Bir yoruma göre 6. âyette bu uğurda yaptıkları harcamalar kendi ağızlarından aktarılmaktadır. Bu âyetle ilgili başka bir rivayet de şöyledir: Hâris b. Âmir isimli önde gelen bir Mekkeli, sözde müslüman olmakla birlikte sürekli günah işliyor, ardından durumu Resûlullah’a anlatıyor, o da günahlarının kefâreti için sadaka vermesini emrediyordu. Sonunda bu sözde müslüman “Muhammed’in dinine girdikten sonra kefâret ve sadaka vere vere elimde avucumda bir şey kalmadı” demişti. 7. âyette malını kötülük yolunda harcayanlara, Allah tarafından neyi nereye harcayacaklarının hesabının sorulacağı hatırlatılmaktadır.
İnsana lutfedilen duyu organlarından söz edildikten sonra ona, “iki yol”un da gösterildiği belirtilmektedir. Duyu organları dış dünyadan bilgi edinme araçlarıdır; “iki yol” ise genellikle “iyilik ve kötülük yolları” olarak açıklanmış olup bu ifade insanın, olgular ve eylemler üzerine “doğru-yanlış, iyi-kötü” şeklinde hüküm verme ve tercihte bulunma yetenekleriyle donatıldığı anlamına gelir. Böylece bu iki kısa âyette veciz bir üslûpla Allah Teâlâ’nın insana bilgi edinme, düşünüp yargıda bulunma ve seçim yapma yetenekleri lutfederek bu yetenekleriyle onu yeryüzünün en seçkin varlığı halinde yarattığı anlatılmaktadır. Bu yetenekler aynı zamanda insanın bir ödev ve sorumluluk varlığı olmasını da gerektirmiştir. İşte 11. âyette bu sorumluluğu yerine getirmeyenler kınanmakta; ardından da o dönem toplumunun en ağır sorunlarıyla ilgili başlıca ödevler sıralanmaktadır. Bunlar, köleleri özgürlüklerine kavuşturmak, yetimi ve yoksulu doyurmak, birbirine sabırlı ve merhametli olmayı tavsiye etmektir. İslâm’ın sosyal ahlâkının kapsamlı bir özeti olan bu ifadeler, eski deyimiyle tahdîdî değil tâdâdîdir; yani sınırlayıcı değil, örnek göstericidir. Kuşkusuz iyilikler imanla birlikte değer kazanacağı için 17. âyette inananlardan olma şartı da getirilmiştir. Buradaki “inanma”, “yapılan iyiliğin faydasına ve gerekliliğine inanma” olarak da yorumlanmıştır (bk. Şevkânî, V, 521). Rivayete göre Hakîm b. Hizâm adlı bir sahâbî, Hz. Peygamber’e, “Yâ Resûlellah! Vaktiyle ben Câhiliye döneminde sadaka verir, köleleri özgürlüklerine kavuşturur, akrabalarımla yakından ilgilenir, buna benzer iyilikler yapardım. Bunlardan sevap kazandım mı, ne dersiniz?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Müslüman oldun ve artık bütün o iyiliklerinin sevabını alacaksın” buyurmuşlardır (Müsned, III, 402). 18. âyet iyilik ve doğruluğun, iyi müslüman olmanın sözde değil, yukarıdaki âyetlerde çerçevesi çizilen bir inanç, zihniyet ve yaşayışta olduğunu göstermektedir. Allah’ın âyetlerinin gösterdiği yol budur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler ise bu yoldan da sapmış olacakları için 19. âyette onlar, “bâtılın ve erdemsizliğin yanında olanlar” diye anılmıştır; son âyette de bunların nihaî âkıbeti hatırlatılmıştır.
Beled Suresi Ayet Sayısı
Beled suresi 20 ayettir