Abese Suresi Oku - Abese Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Güncelleme Tarihi:

Abese Suresi Oku - Abese Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)
Oluşturulma Tarihi: Nisan 15, 2020 17:01

Abese suresi, 42 ayetten oluşmaktadır. Mekke döneminde inen sure, adını birinci âyetteki “abese” fiilinden almıştır. “Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir. Surede başlıca, itikat, peygamberlik, Allah’ın kudreti ve kıyamet hâlleri konu edilmektedir. İşte Abese suresinin anlamı, tefsiri, Türkçe ve Arapça okunuşu…

Haberin Devamı

Abese suresi okunuşu ve anlamı araştırılıyor. Kur'an-ı Kerim'in 80. suresi olan Abese suresinde başlıca, itikat, peygamberlik,Allah’ın kudreti ve kıyamet hâlleri ele alınmıştır. Mekke döneminde inen sure, adını birinci âyetteki “abese” fiilinden almıştır. “Abese”, “yüzünü ekşitti” demektir.

ABESE SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU

Bismillahirrahmanirrahim

1.Abese ve tevella.

2.En caihul'a'ma.

3.Ve ma yudriyke le'allehu yezzekka.

4.Ev yezzekkeru fetenfe'ahuzzikra.

5.Emma menistağna.

6.Feente lehu tesadda.

7.Ve ma 'aleyke ella yezzekka.

8.Ve emma men caeke yes'a.

9.Ve huve yahşa.

10.Feente 'anhu telehha.

11.Kella inneha tezkiretun.

12.Femen şae zekerehu.

13.Fiy suhufin mukerremetin.

14.Merfu'atin mutahheretin.

15.Bieydin seferetin.

16.Kiramin bereretin.

17.Kutilel'insanu ma ekferehu.

18.Min eyyi şey'in halekahu.

Haberin Devamı

19.Min nutfetin halekahu fekadderehu.

20.Summessebiyle yesserehu.

21.Summe ematehu feakberehu.

22.Summe iza şea enşerehu.

23.Kella lemma yakdı ma emerehu.

24.Felyenzuril'insanu ila ta'amihi.

25.Enna sabebnelmae sabben.

26.Summe şakaknel'arda şakkan.

27.Feenbetna fiyha habben.

28.Ve 'ineben ve kadben.

29.Ve zeytunen ve nahlen.

30.Ve hadaika ğulben.

31.Ve fakiheten ve ebben.

32.Meta'an lekum ve lien'amikum.

33.Feiza caetissahhatu.

34.Yevme yefirrulmer'u min ehıyhi.

35.Ve ummihi ve ebiyhi.

36.Ve sahıbetihi ve beniyhi.

37.Likullimriin minhum yevmeizin şe'nun yuğniyhi.

38.Vucuhun yevmeizin musfiretun.

39.Dahıketun mustebşiretun.

40.Ve vucuhun yevmeizin 'aleyha ğaberetun.

41.Terhekuha kateretun.

42.Ulaike humulkeferetulfeceretu.

ABESE SURESİ ARAPÇA OKUNUŞU

Abese Suresi Oku - Abese Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

Abese Suresi Oku - Abese Suresi Anlamı, Tefsiri, Türkçe ve Arapça Okunuşu (Diyanet Meali)

ABESE SURESİ ANLAMI VE DİYANET MEALİ

Kendisine o âmâ geldi diye Peygamber yüzünü ekşitti ve öteye döndü. ﴾1-2﴿ (Ey Muhammed!) Ne bilirsin, belki de o arınacak, ﴾3﴿ Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. ﴾4﴿ Kendini muhtaç hissetmeyene gelince; ﴾5﴿ Sen, ona yöneliyorsun. ﴾6﴿ (İstemiyorsa) onun arınmamasından sana ne! ﴾7﴿ Allah'a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona aldırmıyorsun. ﴾8-10﴿ Hayır, böyle yapma! Çünkü bu (Kur'an) bir öğüttür. ﴾11﴿ Dileyen ondan öğüt alır. ﴾12﴿ O, şerefli ve sâdık yazıcı meleklerin elindeki yüksek, tertemiz ve çok değerli sahifelerdedir. ﴾13-16﴿ Kahrolası (inkarcı) insan! Ne nankördür o! ﴾17﴿ Allah onu hangi şeyden yarattı? ﴾18﴿ Az bir sudan (meniden). Onu yarattı ve ona ölçülü bir şekil verdi. ﴾19﴿ Sonra ona yolu kolaylaştırdı. ﴾20﴿ Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. ﴾21﴿ Sonra, dilediği vakit onu diriltir. ﴾22﴿ Hayır hayır o, Allah'ın kendisine emrettiğini yerine getirmedi. (İman etmedi.) ﴾23﴿ Herşeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! ﴾24﴿ Gerçekten biz, yağmuru bol bol yağdırdık. ﴾25﴿ Sonra toprağı, iyiden iyiye yardık! ﴾26﴿ Böylece sizin ve hayvanlarınızın yararlanması için orada taneler, üzümler, yoncalar, zeytinler, hurmalıklar, sık ağaçlı bahçeler, meyveler ve otlaklar ortaya çıkardık. ﴾27-32﴿ bu meal diğer sayfada verilmiştir. ﴾33-37﴿

Haberin Devamı

Kişinin kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçacağı gün kulakları sağır edercesine şiddetli ses geldiği vakit, işte o gün onlardan herkesin kendini meşgul edecek bir işi vardır. ﴾33-37﴿ O gün birtakım yüzler vardır ki pırıl pırıl parlarlar, ﴾38﴿ Gülerler, sevinirler. ﴾39﴿ O gün nice yüzler de vardır ki, toz toprak içindedirler. ﴾40﴿ Onları bir siyahlık bürür. ﴾41﴿ İşte onlar, kâfirlerdir, günaha dalanlardır. ﴾42﴿

ABESE SURESİ TEFSİRİ

Hz. Peygamber putperest önderlerin ikna edilmesi halinde onları izleyen halkın İslâm’ı daha kolay benimseyecekleri düşüncesiyle onlarla da meşgul oluyordu. Böyle birine yaptığı konuşmanın ortasında yanlarına gelen bir âmânın zamansız sorularından rahatsız olarak yüzünü ekşitmiş ve ona cevap vermemişti. Bunun üzerine Allah Teâlâ, resulünü sitemli bir ifadeyle uyardı; onun, kimlere verilecek emeğin daha verimli olacağını kesin olarak bilemeyeceğini, topluluğun ileri gelenlerinden de sorumlu olmadığını bildirdi. Bundan etkilenen Hz. Peygamber’in, daha sonra zaman zaman Abdullah’ı gördüğünde, “Kendisinden dolayı rabbimin beni azarladığı şahsa merhaba!” diyerek ona iltifatta bulunduğu rivayet edilmektedir. Bu vb. bazı iltifatlarının yanında, iki defa gazâya çıktığında yerine Medine’de kalanlara namaz kıldırmak üzere Abdullah’ı görevlendirdiği de rivayet edilmiştir (Zemahşerî, IV, 217).

Haberin Devamı

  Birkaç âyette Hz. Peygamber’in “zelle” denilen bazı hataları hatırlatılmış ve düzeltilmiştir (meselâ buna yakın bir uyarı örneği için bk. Tevbe 9/43). Ancak bunlar içinde nisbeten sert bir üslûp taşıyan tek öğüt ve uyarı konumuz olan âyetlerdedir. Bu âyetler, vahyin objektifliğini ve peygamberin insanlığa kendi istek ve düşüncelerini değil, ilâhî vahyi tebliğ ettiğini, ayrıca onun bir ilâh gibi yanılgısız sayılmaması gerektiğini göstermesi bakımından son derece anlamlıdır. Bunun kadar önemli bir husus da Resûlullah’ın, kendi tutumunu eleştiren bu âyetleri, en ufak bir kaygı ve komplekse kapılmadan halka okuması, duyurmasıdır. Bu da onun dâvetindeki samimiyetini, hakikat sevgisini ve üstün ahlâkını gösterir.

Haberin Devamı

“Kendini her şeye yeterli gören” diye çevirdiğimiz 5. âyet Mekke’nin ileri gelen zenginlerini ve kabile reislerini ifade eder. Bunlar mal ve adamlarının çokluğu sebebiyle büyüklük taslayarak inkârcılıkta devam ediyor, Allah ve peygamberinin kendilerine doğru yolu göstermelerine ihtiyaçlarının olmadığını söylüyorlardı. Allah korkusu ile huzuruna gelen âmâ ise Kur’an’ın nuruyla aydınlanarak cehaletten kurtulmak ve günahlardan arınmak istiyordu.

Şevkânî, 11. âyetin başındaki “hayır!” uyarısının açılımını şöyle ifade eder: Artık bundan sonra böyle hatalar yapma; zengine dönüp onunla ilgilenirken fakire ilgisiz kalma (V, 443). Aynı âyette birer öğüt olduğu bildirilen “bu âyetler” ifadesiyle sûrenin başındaki uyarıcı ve eğitici on âyetin veya sûrenin tamamının kastedildiği anlaşılmaktadır. “Dileyen ondan öğüt alır” meâlindeki 12. âyette ise şu iki noktaya dikkat çekilmiştir: a) Bu uyarı, yalnız Resûlullah’a değil, onun şahsında bütün ümmetine ve insanlığa yöneliktir. b) Uyarıyı dikkate alıp yanlışını düzeltmek de hiçe sayıp hatalarında ısrar etmek de insanın kendi iradesine bağlıdır, sonucunu da buna göre alacaktır.

Haberin Devamı

“Mukaddes sayfalar”dan maksat Kur’an’ı içeren sayfalardır; Kur’an ilim ve hikmet ihtiva eden ilâhî bir kelâm olduğu için Allah katında şanı yüce ve değerlidir. Mukaddes sayfalardan maksadın “levh-i mahfûz” veya “önceki peygamberlerin kitapları” olduğunu söyleyenler de vardır (bk. Şevkânî, V, 444; ayrıca krş. A‘lâ 87/18-19).

“Seçkin ve erdemli elçiler” diye tercüme ettiğimiz sefere (tekili: sefîr) kelimesini müfessirler, “yüce Allah’tan Hz. Peygamber’e vahiy getiren melekler, kulların amellerini yazan melekler (kirâmen kâtibîn), kitapları okuyanlar (kurrâ), Kur’an’ı yazan sahâbîler” gibi farklı anlamlarda yorumlamışlardır (Şevkânî, V, 444). Kelimeyi, “peygamberler, Kur’an’ı melekût âleminde kaydeden ve koruyan melekler” olarak anlamak da mümkündür.

Burada “Kahrolası o insan!” şeklindeki yergi ifadesiyle genel olarak insanlığın değil, Hz. Peygamber’le yaptıkları tartışmalarda yeniden dirilmeyi inkâr eden putperestlerin, bir rivayete göre özellikle Ebû Leheb’in oğlu Utbe’nin kastedildiği belirtilmektedir. Âyetlerde gerek söz konusu kişiye gerekse yeniden dirilmek konusunda tereddüdü olan herkese, insanın hiç yokken varlık alanına nasıl çıkarıldığı hatırlatılmakta, böylece insanlar düşünme ve inanmaya teşvik edilmektedir. “Sonra ona yolu kolaylaştırdı” meâlindeki âyeti müfessirler “Ana rahminden çıkmayı kolaylaştırdı” veya “Hayır yahut şer yolunu seçme imkânı verdi” şeklinde yorumlamışlardır. Taberî âyetin bağlamını dikkate alarak birinci yorumu tercih etmiştir (bk. XXIX, 35). Ancak bize göre ikinci anlam, yani insanın iyilik-kötülük, iman-inkâr, doğru-yanlış şeklindeki alternatifler arasında seçim yapma gücüne sahip varlık olarak yaratılması daha çok hatırlatılmaya değer bir lutuftur; dolayısıyla âyetin bağlamına da daha uygundur. Çünkü bu özelliğiyle insan dünyadaki diğer bütün yaratılmışlardan üstün ve seçkin kılınmıştır. Bu gerçek yanında, insanın bir gün ölüp kabre konduktan sonra Allah’ın dilediği bir vakitte tekrar diriltileceğini hatırlatan 21-22. âyetler ile Allah’ın buyruklarına uymayanları kınayan 23. âyetten şu sonuç ortaya çıkmaktadır: Allah insana iyilik ve kötülük yolları arasında seçim yapma imkânlarını bahşetmiş, dolayısıyla ona ihtiyacı olduğu kadar özgürlük alanı açmıştır. Bu özgürlüğe sahip olması ona Allah’ın buyruklarını yerine getirme sorumluluğu yüklemektedir. Nihayet insan, bir gün bu hayatı terkedecek ve özgürlüğünü doğru kullanarak sorumluluklarını yerine getirip getirmediği konusunda hesap verecek, karşılık görecektir.

Yukarıda 18-20. âyetlerde insanın var oluşu ve mahiyetine ilişkin ilâhî lutuflar özetlenmişti; burada ise onu çevreleyen ve varlığını sürdürmesi için gerekli ve faydalı olan haricî nimetlerin başlıcaları hatırlatılmaktadır. Bu hatırlatmanın amacı da hem muhatabı Allah’ın kudretinin büyüklüğü hakkında bilgilendirip iman etmesini veya inancını güçlendirmesini sağlamak hem de onu bu lutuflarından dolayı Allah’a minnet ve şükran hisleriyle ibadet etmeye, buyruklarına göre yaşamaya yöneltmektir.

Kıyamet ve âhiretten bir kesitin son derece canlı bir tasvirini veren sûrenin bu son âyetleri, dünya hayatının geçici zevk ve tasalarını aşıp varlığının anlamı, değeri, amacı ve âkıbeti üzerine düşünebilme seviyesine ulaşmış her insanı sarsıcı gerçeklerle yüzyüze getirmektedir. Kıyamet gününde evrende meydana gelecek olan olaylar korkunç sesler çıkaracağı için ona 33. âyette “sâhha” adı verilmiştir. O gün geldiğinde aralarında akrabalık bağı bulunanların birbirinden kaçışının sebebi çeşitli şekillerde izah edilmiştir: a) Kıyamet olayları herkesi dehşete düşüreceği için o ortamda insanların birbirini düşünmeleri mümkün değildir; herkes kendi başının derdine düşer; b) Akrabalıktan doğan haklarını isteyecekleri endişesiyle insanlar birbirinden kaçarlar; c) Kişi, akrabaları onun içinde bulunduğu sıkıntılı durumu görmesin diye onlardan kaçar; d) İnsan, akrabasının içinde bulunduğu kötü durumu görmesine rağmen onlara yardım edemeyeceğini ve başlarına gelenlere engel olamayacağını bildiği için kaçar (Şevkânî, V, 446).

 Bir önceki sûrede (Nâziât 79/8-9) kıyamet ve mahşerin dehşetinden dolayı bütün kalplerin korkudan neredeyse yerinden oynayacağı, gözleri korku bürüyeceği bildirilmişti. Abese sûresinin bu son âyetlerinden anlıyoruz ki inkârcı ve isyankârların korku, kaygı ve perişanlıkları devam ederken, müminlerin, durumları aydınlanınca kalplerindeki korku ve kaygının yerini ferahlık ve sevinç alacak, bu sevinç yüzlerine yansıyacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!