Rakibe saygı nasıl olur ?

Sporun doğasında rekabet vardır. Aslında insanın yapısında vardır dersek de yalan olmaz.

Haberin Devamı

Ancak iş spora gelince hatlar daha bir belirginleşiyor. Bitmek bilmez bir iştah kaplıyor sporcuları. Gerek takım gerek bireysel sporlarda bunu çok net bir şekilde görebiliyoruz.
İşte bu noktada bir tartışma başlıyor: Rakibe saygı, rekabet duygusunun ne kadar önüne geçmeli? Sorumuzu somutlaştıralım. Önce her zaman olduğu gibi futboldan yapalım santramızı. Diyelim ki bir takım, rakibi karşısında 5-0’lık üstünlüğü yakalı. Maçın henüz 60. dakikası. Mücadelenin kalan bölümü için galip takımın tavrı ne olmalı? Bu benim sorduğum bir soru değil kuşkusuz. Bu konu üzerine çokça kalem oynatıldı. Bunlardan biri ‘Averaj değil merhamet’ isimli Tanıl Bora yazısıydı. Bu eserde Tanıl  Abi, Kasımpaşa-Trabzonspor maçında 7-0’dan sonra Selçuk İnan’ın arkadaşlarını frenlediğini yazmıştı, o zamanın Paşa Teknik Direktörü Yılmaz Vural’ın da bu konudaki teşekkürünü iliştirmişti yanına. Bir anlamda centilmenlik ve rakibe saygı olarak görmüştü Vural bu hareketi. Bir de Gordon Milne örneği var. Beşiktaş’ın 10-0’lık Adana Demirspor galibiyeti sonrasında “Gençlere anlatamıyorsun. Küme düşmüş bir takıma üçten fazla atılmaz” demişti.  Bu bir görüştü.
Bir de bunun tam aksi var. Yani rakibe saygıyı disiplinli oynamak ve elinden geldiğinin en iyisini yapmak olarak algılayan düşünce. Yakın örnekleri Arthur Zico ve Ertuğrul Sağlam. Ertuğrul Hoca soyadı gibi sağlamcı. ‘Ya lazım olursa’ ekolünden. Bu ne emek? Lig sonunda eğer averaja ihtiyacımız olursa diye düşünüyor başarılı futbol adamı. Zico ise ‘Rakibe saygı gösterdik. Saygımız gol atarak kanıtladık’ fikrinde. ‘Ne kadar atarsa o kadar rakibi değerli görüyorum’ diyor. Bu da ikinci görüş.

Haberin Devamı

SIFIRA KARŞI OLMAZ

Basketbol, çözümü bulmuş gibi. Sepet topunda eğer fark büyükse son 30 saniye neredeyse hiç oynanmıyor. El sıkışmalarla geçiriliyor bu zaman zarfı. Eğer olur da biri bu yazılı olmayan kuralı çiğnerse, taraftarın yoğun tepkisine uğruyor. Masa tenisinde mesela sıfıra karşı oyun almak bir saygısızlık olarak görüldüğü için mutlaka bilerek de olsa rakibe bir puan bırakılıyor. Ya da curlingde farkın kapanama ihtimali iyice düştüğünde karşılıklı eller sıkılıyor. Oyun nihayete eriyor. Kuşkusuz ki bu örnekler ilk kategoriye daha uygunlar.
Peki, bütün bunlara nereden geldik. Yazılmış bir yazıya övgü düzmek değil amacım. Bizim için sessiz sedasız biten bir turnuva sonrası fikir jimnastiği. Belarus’un başkenti Minsk’te gerçekleştirilen Pist Bisikleti Dünya Şampiyonası bugün itibarıyla sona eriyor. 19 dalda ‘Gökkuşağı renk mayo’ yeni sahiplerini buluyor. Olimpiyat senesi olduğu için belki dünyanın en büyük yıldızlarını izleme şansına sahip olamadık lakin heyecanda bir nebze olsun azalma yaşanmadı.

Haberin Devamı

PİSTTEN GEÇTİ ŞAMPİYONA

İşte bu şampiyonanın kadınlar bireysel takip yarışında yaşandı benzer bir durum. Pist bisikletindeki bu dalda kadınlar 3 kilometre gitmekle yükümlüler. Yani veledromda 12 tur. Aynı anda pistin tam ortasında bir bisikletçi sağdan diğeri soldan başlıyor performansına. Adından da anlaşılacağı gibi aslen bir takip yarışı. Yani rakibinizi 3 kilometre bitmeden rakibinizi yakalarsanız yarış biter. Eğer yakalayamazsanız en iyi zamanın sahibi birinci oluyor.
Bu prosedürde başlayan yarışta Amerikalı Sarah Hammer, 3 kilometrelik mesafenin son 125 metresinde Avustralyalı rakibi Amy Cure yakalayabilecek durumda olsa da yavaşladı ve sonucu saniyelerin belirlemesine izin verdi. Bir anlamda rakibine jest yaptı. Ve malum soru yeniden alevlendi: Sporun ruhuna hangisi daha yatkın: Fişi çekmek mi frene basmak mı? Karar sizin.

Yazarın Tüm Yazıları