Provokatörler mi protestocular mı?

Güncelleme Tarihi:

Provokatörler mi protestocular mı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 24, 2011 02:10

GALATASARAY’ın yeni stadı TT Arena’nın açılış törenlerinde Başbakan Erdoğan’ın protesto edilmesi, geçen hafta sporun yanı sıra siyasetin de gündemindeydi.

Haberin Devamı

Açılışın ertesi günü, olaylar, Hürriyet’in birinci sayfasında Başbakan Erdoğan’ın “Karşılığı bu olmamalıydı” sözleriyle manşete taşındı. O gün gazetede, biri spor sayfasında, diğeri ekonomi sayfasında olmak üzere iki haber vardı. Ekonomideki haberde ağırlıklı olarak, Erdoğan’ın sözleri verilmişti; “Seyrantepe’ye 600 milyon yattı, balık bilmezse, halik bilir” başlığını taşıyordu. Spor sayfasındaki haberin başlığı ise “İşte Adnan Polat’a gelen ihbar: 300 provokatör içeri sızdı” şeklindeydi.

Açılıştaki olaylarla ilgili olarak elektronik posta gönderen okurlardan biri olan Tekin Harç’ın yazdıklarını aktarmak istiyorum:
Galatasaray camiası, hiç hak etmediği bir duruma düştü. Başbakan ve iktidar partisi bir camiayı hedef almış eleştirip duruyor. Bir kere Galatasaray, o stada hiç para vermeden sahip olmuş değil, Ali Sami Yen’i verdi ve TOKİ o işten en az 500 milyon dolar kazanacak. İkincisi sizin ‘300 provokatör içeri sızdı’ başlığını da anlamadım. Gazetecinin işi, duyulan her sözü aktarmak mı? Yoksa varsa öyle provokatörler onlarla ilgili somut bulguları mı yazmak? Zaten Türkiye’de hep böyledir, açıklanamayan, açıklanmak istenmeyen olaylar hep bilinmeyen ‘provokatörler’e yüklenir.”
Söz konusu haberde imzası da bulunan Hürriyet Spor Servisi Müdürü Mehmet Arslan, okurun bu eleştirisini yanıtlarken olaylardan sonra yaşanan gelişmelere dikkat çekti:

“300 provokatörle ilgili ilk iddiayı Hürriyet gündeme getirdi. Bunu daha sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan, ‘Organizasyon var’ diyerek, daha sonra da Galatasaray Başkanı Adnan Polat, ‘Başbakan stada gelmeden birkaç dakika önce emniyet bize bildirdi’ diyerek doğruladı.
Tüm Türkiye’nin konuştuğu bir olayda, Başbakan’ın, Galatasaray Başkanı’nın ve İstanbul Emniyeti’nin üzerinde durduğu bir ayrıntı, her şekilde haberdir. Gazetecinin görevi devletin en üst makamının bilgilendirildiği bir konuyu kamuoyuyla ‘Yorumsuz’ paylaşmaktır.”
Okur Temsilcisi olarak, bu konuda değerlendirme yapmadan önce diğer gazetelerin haberlerini de bir kez daha okudum. Protestolar ve sonrasında yaşananların ardından hem siyasetçilerden, hem de spor dünyasının farklı isimlerinden yorumlar gelmişti. Bu yorumlar arasında “Provokasyon yapıldı, Başbakan’a ayıp oldu” diyen de vardı; “Protesto” deyip Başbakan ve TOKİ Başkanı’nı eleştiren de. Hürriyet’te ise bu farklı bakış açıları yoktu; ne siyasetçilerden ne de spor camiasından görüş alınmıştı.

Bunlar eksik kalınca da Hürriyet, Başbakan Erdoğan’ın stadı terk etmesine neden olan o büyük olayı “300 protestocunun organizasyonu” olarak okura sunmuş oldu. Oysa sonraki günlerde yazılanlardan, anlatılanlardan protestoların o kadar küçümsenemeyecek boyutta olduğu ortaya çıktı.
Haberdeki “300 provokatör” bilgisi neye dayanıyordu? “Emniyet’ten Galatasaray yönetimine verilen bir istihbarat”a. Peki, biz böyle bir bilginin doğruluğuna nasıl emin olabiliriz? Emin olamayız. Hele böyle iki cepheden farklı görünen olaylarda hiç emin olmamalıyız.
Böyle bir bilgi resmi bir ağızdan, onun sözleri olarak verilseydi, o bilginin sorumluluğu onlara ait olurdu. Okur da o bilgiyi onu söyleyen resmi ağızla birlikte değerlendirebilirdi. Nitekim sonraki günlerde Başbakan Erdoğan, Galatasaray Başkanı, İstanbul Emniyet Müdürü gibi yetkililer “provokasyon” tanımını kullandılar ve onların ağzından haber oldu.

Kaldı ki, biz gazetecilerin soru sormaktan vazgeçmemesi gerekli. Statta yaşananların bir provokasyon mu, yoksa demokratik bir protesto mu olduğu sorusunu sormak zorundayız. Resmi ağızlardan bile hızlı davranıp, statta yaşananları onlardan önce provokasyon olarak nitelendirebilir miyiz? Bence hayır.
Provokasyondan, yani bir “suç”tan söz edebilmek için somut verilerin, yani “örgüt”ün, “çete”nin, vs.’nin de ortaya çıkmış olması da gerekli. Aksi halde her protestoyu suç, her protestocuyu da provokatör olarak görme yanlışına biz de düşmüş oluruz.

Haberin Devamı

Ucube heykel tartışması

Haberin Devamı

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın, Kars’taki “İnsanlık Abidesi” heykelini “ucube” olarak nitelendirmesinin yankıları hâlâ sürüyor. Bugünden geriye bakıldığında Erdoğan’ın, Kars’ta yaptığı o konuşmada, Mehmet Aksoy’un heykelini mi, yoksa türbenin etrafındaki gecekonduları mı “ucube” olarak adlandırdığı konusunda bir tereddüt yok. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın, “Başbakan ucube sözüyle heykeli değil, gecekonduları kastetti” sözlerinin gerçeği yansıtmadığı da ortaya çıktı.

Halbuki Hürriyet, Günay’ın sözlerini, 11 Ocak’ta, “Kültür Bakanı buzları eritti” başlığıyla haberleştirmişti. Oysa o haberin yanına konulan ve Erdoğan’ın Kars’taki konuşmasını içeren, “Başbakan: Garip bir şey dikmişler” kutusu bile Günay’ın açıklamasının doğruluğu konusunda şüphe uyandırıyordu.

Haberin Devamı

Okurdan kısa kısa

Ayhan Günaydın: 19 Ocak 2011 tarihli Hürriyet’in 24 ve 25. sayfalarında “Özel yetkili ağır ceza’da balyoz tayini” başlıklı haber aynen verilmiştir. Acaba haberin öneminden dolayı mı iki kere verildi, yoksa bir yanlışlık mı var?

Barbaros Hevesli: Hangi fotoğrafların üzerine isim yazıp yazmayacağınızı elbette siz iyi bilirsiniz. Ama tanınan bilinen kişilerin fotoğrafına mı isim yazmak doğrudur, yoksa bilinmeyen insanların fotoğraflarına mı? 13 Ocak’ta 16. sayfada iki fotoğraf var. Birincisinde Başbakan Erdoğan, Katarlı bir işadamı ile birlikte, ikincisinde Sümeyye Erdoğan, Katarlı bir kadınla birlikte görülüyor. Her iki fotoğrafta da Erdoğanların isimleri yazılmış, onları zaten tanıyoruz ama diğer kişilerin kim olduğu yok.

Dr. Seda Kalem: Bugün 19 Ocak. Hrant Dink’in öldürülüşünün üzerinden tam 4 yıl geçti. Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazetelerinden birinde buna ilişkin tek bir cümle yok. Belleğimize kazılması gereken, her gün belki de kendimize bu ülkede yaşayan insanlar olarak hatırlatmamız gereken “Ne olmuştu 19 Ocak’ta?” sorusu Hürriyet’te yok. Ne olmuştu ve sonrasında neler oldu? Bu hatırlamayışı ve hatırlatmayışı kınıyorum.

NOT: Hrant Dink’le ilgili anma haberleri o günkü Hürriyet’te yoktu ama ertesi gün anma törenleri ve eylemlere ilişkin haberler geniş şekilde aldı.

Hasan Kurul: 17 Ocak’ta Galatasaray haberindeki “30-50 kişilik gruplar halinde gelmişler” kutusunda bir Türkçe yanlışı vardı. TOKİ Başkanı “GS’nin Ali Sami Yen’deki hükümlülükleri”nden söz ediyor. Herhalde bu yükümlülük olsa gerek. Galatasaray bildiğim kadarıyla henüz hüküm giymedi!

Ahmet Küçükebe: Balyoz davasındaki yeni gelişmeleri günlerdir başka gazete ve televizyonlardan izliyoruz. Ama kendi gazetemizde tek satır haber yok. Gölcük Donanma Komutanlığı’nda bulunan belgeler, MGK’nın tutanakları haber değil mi? Haber değilse bütün gazeteler, televizyonlar, abesle mi iştigal ediyorlar? Lütfen başınızı kuma gömmeyin.

Ahmet Karan: 13 Ocak’ta “Ucube değil keklik olacaktı” başlıklı haberde, Berhan Şimşek CHP İstanbul İl Başkanı olarak yazılmıştı. Halbuki Şimşek iki gün önce istifa etmiş, yerine Nebil İlseven’in atandığı açıklanmıştı.

Cenk Yalabık: 21 Ocak’ta dünya sayfasında “Mavi Marmara saldırısı meşruymuş” başlıklı bir haber yer alıyor. Bu haberde saldırıyı araştırmak için İsrail’de kurulan komisyonun ismi Turkel yerine “Tirkel” olarak yazılmış.

Mustafa Çakır: Avrupa Hürriyet’te “Abone olana süper dergi” ilanları çıkıyor. Ben gazetemizi 35 yıldır abone olmadan alıp okuyorum. Bu dergileri benim gibi diğer sadık okurlar da hak ediyor. Geçmişte gazetemizden peşin para ile temin ettiğimiz kuponlarda olduğu gibi çözüm düşünülebilinir. Zaten Avrupa’da üvey evlat muamelesi görüyoruz. Türkiye’de insanlarımız katalog kalınlığındaki gazeteyi üç paraya alıyorlar, bizler ise içeriği ilanlarla dolu gazeteyi 1 Euro’ya alıyoruz.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!