Ortada kalan tarihi miras

SADECE altı hafta geçirebildiği Savarona’nın Türkiye’ye gelişini beklerken Atatürk’ün anılara geçmiş hüzün dolu bir sözü var:

“Bir çocuk gibi, gelmesini sevinerek bekliyorum. Acaba, tabutum mu olacak bu tekne benim?”

Haberin Devamı

Turizm eski bakanlarından Bahattin Yücel Savarona ile ilgili her türlü bilgiye sahip. Bakanlığı sırasında Savarona dosyasını bütünüyle görmüş. Teknenin öyküsünü iyi biliyor.

Savarona yazım üzerine Bahattin Yücel dün beni arıyor, resmi bilgiyi aktarıyor. Söylediği önemli nokta şu:

“Savarona satılamaz, çünkü 1 Haziran 1938’de Hazine adına tescil edilmiş. Belgeyi İstanbul Liman Başkanlığı vermiş, tekne devletin malı”.

Şu anda Savarona’yı işletmekte olan Kahraman Sadıkoğlu da dün arıyor, o da aynı şeyi söylüyor:

“Tekne Hazinenin. Ben 49 yıllığına kiralamıştım, 20 yıl kullandım, şimdi 29 yıllığına kiralamak istiyorum, bu satış işlemi değil, kiralama işlemi”.

EL SIKIŞMIŞLAR


Atatürk’ten sonra Savarona 1938 ile 1951 arasında demirlemiş, bekliyor. O arada teknedeki bazı eşyaların Avrupa’da açık arttırmaya çıkartıldığı iddiaları
dolaşıyor.

1951’de Deniz Kuvvetleri’ne devredilen Savarona okul gemisi olarak kullanılıyor.

1989’da hurdaya çıkmak üzere iken, Turizm ve Teşvik Yasası kapsamında yap-işlet-devret modeli çerçevesinde, tekne Kahraman Sadıkoğlu’na devrediliyor.
Ancak, beklenen işi yapamıyor. Şimdi, bakım ve işletme maliyeti çok arttığı için, Sadıkoğlu elden çıkartmak istiyor.

Sadıkoğlu’nun dün verdiği bilgiye göre, “4 Şubat’ta TOBB’dan bir heyet geldi, 22.5 milyon dolara el sıkıştık, TOBB yönetim kurulu kararını bekliyorum”.
Müze değerinde tarihi bir eser bekliyor. 1989’da yanlış bir kararla, yap-işlet-devret modeliyle elden çıkartılan tekneye, devlet şimdi nasıl sahip olacağını bilmiyor. Sadıkoğlu da, bir an önce verip, kurtulmak çabasında.

TOBB’la el sıkışma var, buna rağmen TOBB pek iştahlı görünmüyor.

Tarihi miras ortada kalmış gibi. Kültür Bakanlığı başka hangi gün için var?

Kürtçe ile mizahi dans

DİYARBAKIR ve Ankara’da önceki gün aynı saatlerde iki karar alınıyor. İki kararı yan yana getiriyorum, gülsem mi, ağlasam mı, bilemiyorum.

Karar 1- Şarkıcı Rojda Şenses Diyarbakır’daki festivalde Kürtçe şarkı söylediği için yirmi ay hapse mahkum oluyor.

Karar 2- Meclis Anayasa Komisyonu Seçim Yasasında yaptığı değişiklikle, ana dilde propagandayı serbest bırakıyor, yani Kürtçe propaganda serbest.
Aziz memleketimde şöyle bir durum doğuyor. Kürtçe şarkı yasak ama, Kürtçe propaganda serbest. Tam, aziz memleketime denk düşen bir durum.

Her ne kadar, Şenses’in söylediği şarkının sözlerinde terör örgütü propagandası iddiası varsa da, bu kez aklıma, aziz memleketimin şark vilayetlerinde daha beş gün önce kutlanan Nevruz sahneleri geliyor. Terör örgütü propagandası ne kelime, Apo posterleri, kürsülerden açıkça Apo övgüleri, PKK bayrakları aziz memleketimin semalarında kuş gibi uçuyor.

Övgü ne demek, pankartların birinde, “İşgalci TC, Kürdistan’dan defol” yazıyor. Kimse sesini çıkarmıyor.

Olsun, şarkı yasak, propaganda serbest. Aziz Nesin öyküleri, Adnan Veli skeçleri, mizah dergileri boşuna bu kadar okunmuyor aziz memleketimde.

Yüzde 10 iktidarın çivisi

SON nüfus sayımından sonra doğu ve güneydoğu illerinden çıkacak milletvekili sayısı 128’e ulaşıyor. Halen 124.

DEHAP Türkiye genelinde yüzde 10 barajını aşamadığı için, 2002’de Diyarbakır’da yüzde 56 oyla hiç milletvekili çıkartamıyor, AKP yüzde 16 oyla sekiz, CHP yüzde 5.9’la iki milletvekili çıkartıyor. Ya da Hakkari’de DEHAP yüzde 45 oyla hiç milletvekili çıkartamıyor, CHP yüzde 8’le, AKP yüzde 7 ile birer milletvekili kazanıyor. Şiirt, Batman, Muş ve devamı hep öyle gidiyor.

Doğu ve güneydoğu illerinde halen AKP’nin 88 milletvekili var. Eğer, yüzde 10 barajı inerse, AKP’nin milletvekili sayısı 10 ile 15 arasına düşüyor.

Bu da, tek başına iktidarla vedalaşmak demek. Yüzde 10 iktidar çivisi yerine geçiyor. Tek başına iktidar varken, demokrasiye çivi çakılmış, çok mu?

Yazarın Tüm Yazıları