Paylaş
Saldırı yönteminin Avrupa için yeni ve ‘yok artık’ dedirtecek kategoride olduğu bir gerçek. Bir başka gerçek ise alınan önlemlerin ‘klasik’ saldırı olasılığı üzerine kurulu olduğu.
Önlemlerin etki düzeyi çok sayıda soru sorulabilmesine olanak tanıyor…
Kamyon güvenlik bariyerini nasıl o kadar kolay aştı?
Müdahale eden polisler terörle mücadele konusunda yetkin miydi?
Üç polisin saldırganla çatışmaya girmesine ve mermi yağdırmasına rağmen kamyon ekstra 300 metre daha nasıl ilerleyebildi?
Yoğun terör tehdidi altında olan ve aylardır olağanüstü halle yönetilen bir ülkede, çok yoğun bir polis varlığına rağmen kamyon 1.7 kilometre boyunca neden herhangi bir etkin engellemeyle karşılaşmadı?
Bu soruları uzattıkça uzatmak mümkün.
Nice saldırısı, sürekli olarak saldırı tehdidinin gerçek ve ivedi olduğunu beyan eden bir ülkenin bu tür bir saldırıyı tahmin edemediğini ve kayıpları en az seviyede tutacak refleksi gösteremediğini ortaya koyuyor.
Nice saldırısı, artık her ülkenin kolaylıkla format değiştirebilen, az imkanla çok zarar verme yöntemini öne çıkaran, öngörülmesi zor olan yöntemleri devreye sokma kabiliyeti olan bir terör tehdidiyle karşı karşıya olduğunun açık beyanı niteliğinde. Terör konusunda artık yeni bir jenerasyonla karşı karşıya olunduğunun ve farklı bir boyuta geçildiğinin bilinciyle hareket edilmesi gerekiyor.
Bu tür bir yöntemin kullanılabileceğini tahmin etmek için medyum olmaya gerek yok. Zaten IŞİD, Avrupa’daki elemanlarından bu tür yöntemleri kullanmasını, hatta bu tür yöntemleri tercih etmesini yıllardır hazırladığı broşürler ya da yayınladığı video mesajlar aracılığıyla istiyor.
Bu tür bir saldırı olasılığının güçlü olmasına rağmen Fransa’nın bu ihtimali ön planda tutmadığı ortada. Bu durumu anlamak için İç Güvenlik Genel Direktörü (DGSI) Patrick Calvar’ın iki ay önce yaptığı açıklamaya bakmak yeterli. Calvar, Fransa Ulusal Meclisi’nin Ulusal Güvenlik ve Silahlı Kuvvetler Komisyonu’nda 10 Mayıs’ta yaptığı açıklamalarda Fransa’nın IŞİD tarafından en fazla tehdit edilen ülke olduğunu teyit etmekle ve yeni saldırı yöntemlerinin olasılık dahilinde olduğunu vurgulamakla birlikte bu olasılığı patlayıcı maddelerle sınırladı.
Terör konusunda uzman isimlerden Gilles Kepel’in saldırı sonrasında yaptığı değerlendirme son derece yerinde. Kepel, terörle mücadele konusundaki tartışmanın, karşı karşıya olunan tehlikenin seviyesine uygun olmadığı ve Fransız siyasi sınıfının olayın arkasından koştuğu izlenimini verdiği görüşünde.
Gerek 13 Kasım’daki Paris saldırıları ile 22 Mart’taki Brüksel saldırıları gerekse Atatürk Havalimanı saldırısı istihbarat açığının konu edilebileceği hatta edilmesi gereken saldırılardı. Nice saldırısında ise istihbarat birimlerinin yapabileceği fazla bir şey yoktu.
Kişisel sorunları bol, dinle bağlantısı yok denecek düzeyde ve depresif niteliği öne çıkan bir adi suçlu olan saldırgan hakkında terör ve radikalleşme konusunda herhangi bir iz bulunmaması, yöntemin yeni olması, yetkililerin “beklenmeyene hazırlıklı olma konusunda hazırlıksız olması” üzücü tablonun oluşmasına katkı yaptı.
Terörle mücadele konusunda terör örgütlerinin hızına ayak uydurmak için gerekli önlemleri almak, uygun imkan ve yetenekleri yaratmak, önlemleri yöntemleri öngörecek şekilde tasarlamak ve mücadeleyi imkansızın mümkün olduğunu akıldan çıkarmadan şekillendirmek şart. Bunlar yapılmadığı takdirde bugüne kadarkileri gölgede bırakan eylemlerle sık sık karşı karşıya kalınma riski çok yüksek.
Paylaş